* * *
ADALAR’da TARİHTE O GÜN:
10 Ekim 1909 Pazar günlü, Büyükada’da Ayanikola Caddesi’nde Ağnadisi [Agniadis] Efendi’nin kendisine ait arazinin beş parçaya ayrılması talebine ve teferruatına dair…
* * *
ADALAR’da BİR GÜN:
* * *
ADALAR’da HAVA DURUMU:
23 Nisan 2011 Cumartesi
Büyükada’da HAVA DURUMU*
Parçalı bulutlu
7/13ºC
% 59-79 nem
Poyraz, KD 31km/sa
Gündoğuşu 06:15… Günbatışı 19:50…
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca
* * *
* * *
1- ‘Çocuk‘ ve ‘Paskalya‘ Bayramlarımız kutlu olsun!…
2- Viktor Albukrek: “Viktor Albukrek’in 1931-1961 Büyükadası‘ndan, üstü henüz tamamıyla örtülmeyen Ada’nın nasıl olduğunu anlatan birkaç paragraf sunuyorum…”
3- Emine Çiğdem Tugay: “Aya Yorgi neden, nasıl ve ne zaman gününü şaştı?…”
4- bir soru(n): “usulsüz bir biçimde ve uygunsuz bir yere dün takılıp bugün sökülen tourism information kondusunun imalatı ve yıkımının parası kimin cebinden çıktı? yanlış kararların zarar ziyanını kim ödüyor?
5- Yüksel Özcan: “35. Ekotur İstanbul izcilerinin katılımıyla gerçekleştirildi…”
6- Bahadır Özgür: “Hasan Vecih Bereketoğlu’nun, “Burgaz Ada Kalpazankaya” isimli tablosu 60 bin liradan açık arttırmaya sunulacak…”
7- “Milli ve dini bayramlarda artan yolcu trafiğini göz önünde bulundurarak sefer artışına giden İDO, bu kez 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Büyükada Aya Yorgi Kilisesi’nde yapılacak ayin [!] nedeniyle artan talebi dikkate alarak söz konusu güzergahta sefer sayısını artırıyor…”muş!…
)O(
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Adamızın toprağı
Date: April 22, 2011 10:04:17 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
* * *
Viktor Albukrek’in 1931-1961 Büyükadası’ndan…
[…]
Adamızın toprağı…
- Eskilerin, toprağının renginden dolayı “Chemin Rouge” (Kırmızı yol) adını taktıkları İsa Tepesi’ne giden yokuştan yukarı çıkarken, sol tarafta çok az ev vardı ve Anadolu yakası boydan boya gözlerinizin önüne serilirdi. Sonraları Yeni Yol, şimdi ise Yaver Bey Sokağı adını alan bu yokuştan yukarı çıktığımda, yükselirken, ayaklarımın altında Marmara Denizi’nin alçaldığını, ufuktaki Maltepe topraklarının ise derinlemesine büyüdüğünü fark ederdim. O manzara karşısında, inanılmaz bir güç benliğimi sarar, ilham ve güven verirdi bana. Bu görkemli ufku seyredip tümünü kucakladığımda ise, dünyanın hakimi olduğumun hevesine kapılır, insan üstü kuvvetlere muktedir olduğumu zannedip, şeytani fikirlerim doğardı. Çok kere, tasarladığım zor bir olayı gerçekleştirmek için, tereddütsüz o yollara düştüğüm, o muhteşem manzarayı bir müddet seyredip derin bir nefes aldıktan sonra, oradan aldığım güçle, engelleri yendiğim olmuştur.
- Bu bayırdan, bu görkemli ufku kucaklayıp kâinatın hakimi olduğuma inandığım bir gün, hayvanlara da hükmetmek azmi doğdu içimden. Yanı başımdaki ağaca, uzunca bir ipe bağlı olarak otlanmakta olan munis bir merkebi, eğlenmek için yularından çekerek yanıma kadar getirmek ve aniden koyvermek hakkının bende olduğunu sanıyordum. İpi onuncu defa çektiğimde, hayvanın eşşekliği birden galebe geldi ve şaha kalkıp beni tekmelemez mi? Devrildim ve toprağa yapıştım. Var gücümle gerisin geriye sürünerek, ipin etki alanından kendimi zor kurtarmıştım o gün. Hayvan son bir hamleyle şaha kalktığında, onu ağaca bağlayan kaytan kopsaydı, beni mutlaka altına alıp tepeleyecekti ve ben bugün, bu satırları yazamayacaktım.
- Merkebin azizliğinden başka, bir kere de ada beygirlerinin hışmına uğradım. Nazi Almanyası’ndan kaçıp yurdumuza sığınan profesörlerden Doktor Nissen’in oğlu, Ada’da düşerek yaralanmıştı. Tedavisi için bir faytonla, babama getirdiler. Arabacı, alelacele çocuğu kucaklayıp eve taşıdığında, o sırada kapı önünde oynayan ben, boş faytona binerek arka koltuğuna kuruldum ve kollarımı iki yana açarak arabayı salıncak gibi bir sağa bir sola sallamaya başladım. Birkaç saniye sonra, esnek yayların etkisiyle arabanın sallanması şiddetlendi ve durduramaz oldum. Okun —iki at arasındaki uzun tahta— hayvanlara olan etkisinden olsa gerek, atlar birdenbire parladı ve var güçleriyle Çankaya Meydanı’na doğru fırladılar.
- Atların biri sağa, diğeri sola doğru kabararak hırlıyor, dörtnala uçuyorlar. Sokaktaki insanlar çığlık atıyor. Araba Çankaya’ya vardığında aniden sağdaki caddeye saptı. Ben, bir tenis topu gibi arabanın içinde yuvarlanıyorum. Dışarıya fırlamamak için var gücümle tutunurken, Kaymakam Konağı’nın yakınında bulunan birçok faytoncu, süratle kendi arabalarından inerek, el kol hareketleriyle parlayan ateşli hayvanları yatıştırdılar ve tasmalarından yakalayarak zaptetmeyi başardılar. Onları zorlukla durdurttuktan sonra da boyunlarını şefkatle okşamaya başladılar. Halbuki o sırada, asıl okşanması gereken zavallı bendim!
- Ana yolların yalınız orta şeridi bir at arabası genişliği kadar asfaltlıydı ve bu lüks yol, bir silindir makinesiyle ezilmiş toprak üzerine fırçayla sürülen sıcak katran ve üzerine serpilen kumdan ibaretti. Yolun iki tarafı ise toprak kalırdı. Bu kırmızı toprağın demir oksitli çamur lekesi, kumaştan zor çıkardı.
- Tüm kaldırımlar ise, adamızın meşhur demir oksitli taşından, Arnavut kaldırımı şeklinde örülürdü. Döşenmiş taş aralarında kalan toprakta ve asfalt yolun iki yandaki geniş toprak yol şeritlerinde biriken at ve eşek gübresi sayesinde, envai türlü bitki, kök salardı. Her yağmur sonrasında yollarımız mis gibi lavanta çiçeği, yaban nanesi, adaçayı ve ıtır kokardı. Sayfiyede olmanın hazzıyla bu güzel kokuları daha iyi teneffüs edebilmek için biz çocuklar, merkepler gibi “iha, iha,” diyerek, asfaltın dışındaki bakir toprak yollarında, ayakkabılarımızın ucunu batırarak yürür, toz bulutu yaratırdık. Toprakla yaşar, topraktan zevk alır, toprak kokardık.
- Evlerine yürüyerek gitmek istemeyen yorgun ‘çorbacı’ların, faytondan daha ucuz olan eşek sırtında yolculuk etme imkânları da vardı. Hatta ertesi sabah vapura gitmek için evinden alınacak müşterisine randevu veren eşekçiler vardı. Akıllı olan merkepler, orta şeritteki asfaltta kaymamak ve güneşten kaçınmak ve de bilhassa kaldırım kenarında biriken gübreli funda toprağında biten otların cazibesine kapıldıkları için, katranlı şeridin dışındaki toprak yollara basarak gitmekten hoşlanırdı. İşte o zaman, sırtında taşıdığı yolcunun kafası, çok kere kaldırım kenarında bulunan ağacın dalına kütlerdi. Hayvan hiç umursamadan, hatta yükünden hınç almışçasına, keyifle zıplayarak boynundaki mavi nazar boncukları arasında serpiştirilen küçük çanların “çin-çiç-çin,” sesi ve nallarının “glaga-gluga glaga-gluga,” tatlı vuruşların ritmiyle, fütursuzca yoluna devam ederdi.
- Ada’nın değişik yerlerinde, taksi durağı gibi eşek kiralama noktaları vardı. Eşekçiler, tanıdık müşterilerine, üzengi ayarı yaptıktan sonra, peşlerinden gelmeye gerek duymadan hayvanı onlara emanet ederdi. Mehtaplı gecelerde, boyunlarındaki çanlarını şakırdayarak, zıplar adımlarla koşuşan şen merkep gruplarının ve eğlenmeyi bağırmak ve çığlık atarak vazife edinen şen binicilerinin patırtısı, Ada’ya bir panayır havası yaratır, şikâyet eden olmadığı gibi, bu şamatayı duyan Adalılar memnun ve mesut olurdu.
- Sabah ve akşam işe gidip dönen insanların yoğun trafiği saatleri dışında, bazı eşekçiler, merkeplerinin üzerindeki deriden mamul parlak semeri söker, yerine sağa ve sola küfe asılacak kaba iş semerleri takardı. Küfelerine kum, taş, çakıl yüklenen üç-beş hayvancık, konvoy halinde eşekçi nezaretinde bir-iki kere, bir kervan düzeni ile malzeme deposundan inşaat alanına gidip geldikten sonra, başlarında kimse olmadan dahi, işlerine ciddiyetle devam ederdi. “Glaga gluga, glaga gluga, glaga gluga,” tatlı nal sesleriyle her vardıkları teslimat yerinde, gelecek yeni bir emre kadar, sessiz sedasız oracıkta beklerdi bu uysal ve akıllı insan dostu yaratıklar.
[…]
_______________________________________________________3
AYA YORGİ
NEDEN, NASIL ve NE ZAMAN
GÜNÜNÜ ŞAŞTI?…
Aslen Rumi (Jülyen) Takvim’e göre 23 Nisan’a, Miladi (Gregoryen) Takvim’e göreyse 5 Mayıs’a tekâbül eden Aya Yorgi (Saint Georges) günü neden günümüzde Miladi Takvim’deki 23 Nisan’da kutlanmaktadır? Aya Yorgi’nin günü, 5 Mayıs gecesinin 6 Mayıs’a bağlandığı Hidrellez’le aynı gün değil midir aslında?
Yorgo L. Zarifi, Hatıralarım (Kaybolan Bir Dünya İstanbul 1800-1920), İstanbul (2005)306:
…
_______________________________________________________4
bir soru(n):
yarından bugüne düne derken evveli güne!…
büyükada iskelesi ciheti fotoğrafları ekte…
tarih tekerrür mü ediyor ne?
“münih olimpiyatları köyü”ne öykünmeden keşke kalsa böyle…
akıllara takılan soru şu bir de:
dün takılıp bugün sökülen
tourism information kondusunun
imalatı ve yıkımının parası kimin cebinden çıktı?
yanlış kararların zarar ziyanını kim ödüyor?
_______________________________________________________5
From: YÜKSEL ÖZCAN
Subject: 35.Ekotur Istanbul Izcileriyle Yapildi.
Date: April 23, 2011 12:32:46 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi1@gmail.com
35. Ekotur
İstanbul izcilerinin katılımıyla gerçekleştirildi…
Burada Kızılçam ormanlarında oluşturulan Ekolojik Denge Adaları’ndaki hayat hakkında detaylı ve uygulamalı bilgilendirme yapıldı.
* * *
36. Ekotur Bilgileri:
Tarih: 1 Mayıs 2011 Pazar
Yer: Büyükada
Saat: 11:00
Buluşma Noktası: Büyükada İskele önü.
Saat: 11:30
Başlama Noktası: Herbarium/Orman İdaresi
Saat: 16:00
Bitiş Noktası: Âşıklar Mesire Yeri
Bilgi Telefonları:
İbrahim Kısa: 0506 541 72 11
Yüksel Özcan: 0544 411 18 91
_______________________________________________________6
Radikal, 22.4.2011
Bahadır Özgür
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1047046&CategoryID=80
Üstel 32 yıllık koleksiyonunu satışa çıkardı
Türkiye’de televizyonculuk tarihinin en renkli isimlerinden Aziz Üstel, 40 yıllık tablo koleksiyonunu müzayedeye çıkarıyor. Artium Sanatevi’nin 8 Mayıs’ta düzenleyeceği müzayedede Üstel’in 45 tablosu açık artırmaya sunulacak.
[…] Hasan Vecih Bereketoğlu’nun “Burgaz Ada Kalpazankaya” isimli tablosu 60 bin liradan açık arttırmaya başlayacak. […]
_______________________________________________________7
HaberX, 22.4.2011
http://www.haberx.com/ido_23_nisanda_buyukadaya_ek_sefer_duzenliyor%2817,n,10653157,148%29.aspx
İDO 23 NİSAN’DA BÜYÜKADA’YA EK SEFER DÜZENLİYOR
Bir Cevap Yazın