1- Serap Uzunlar: “Ada ormanlarına salınan sülünlerden bir haber var mı?…”
2- İsmet Güvenç: “Burgaz Adası’nda Kış…”
3- Adalar Turizm İşletmecileri Derneği: “2012’de yapılacak EMİTT fuarı için Adalar Belediyesi’nce Adalar’da bulunan STKlarla güçbirliği yapıldığını ADALAR POSTASI-2654/9 (3.2.2012)‘ndan okumuş bulunmaktayız…”
4- Gündüz Mutluay: “Lefter, gönlümüzde yaşamaya devam edecek…”
5- Panoramik Adalar fotoğraflarını görmüş müydünüz?…
6- Yorgo L. Zarifi: “Hatıralarımın sırasını bulabilmek için şimdi biraz geriye dönmek zorundayım. 1884 yılında babam romatizmaya yakalandı. Doktorlar, Vosporos’un (Boğaziçi) neminin kendisi için zararlı olduğunu söylediler. Babam büyük bir üzüntü içinde Therapia’yı (Tarabya) terk etti ve beş sene boyunca Pringipo’ya yazlığa gitti…”
7- Adalar Müzesi: “Hayali Adalar Çocuk Atölyesi” 18 Şubat’ta…
8- Hakan Kabasakal: “Bir hazine avcısı için Bâbil’in Asma Bahçeleri’ni keşfetmek neyse, Prens Adaları’nın saklı bahçelerine dalmak bugüne kadar bende hep benzer duygular uyandırdı…”
9- Şükrü Abanoz: “Adalar Belediyesi için denizin bittiği tarih: 15.1.2012…”
10- Anadolu’nun isyanı!… Anadolu’yu vermeyeceğiz!…
_____________________________________________
Ancak Terminatör böceklerinden başarılı sonuç alınamaması üzerine Valilik, ormanlardaki sülün sayısını artırmayı denedi. İlk denemelerin olumlu sonuçlanması üzerine proje geliştirilmeye başlandı. Bu amaçla Polonezköy Sülün ve Keklik Üretme istasyonu kuruldu.
İstanbul Orman Müdürlüğü Çam kese böcekleriyle mücadele için ormanlara sülün bırakmaya başladı.
Duyumlarıma göre Adalar Orman İşletme Şefliği de Adalar ormanlarına sülün salmış.
Yerli sülünler yaşam alanı olarak genellikle nehir etrafındaki sulak, ağaçlık ve fundalık düz alanları tercih ederler. Gövdeleri ağır olduğu için uçmaktan çok yürümeyi tercih ederler. Akşamları dallara tünerler. Göz açıp kapayıncaya kadar çalıların arasında kaybolurlar. Havalanınca hızla kanat çırparak kanat sesi çıkarırlar. Ancak çok fazla uzak mesafe uçmazlar. Genellikle birkaç kilometrelik alan içinde bulunurlar ve göç etmezler. Sülün yırtıcılar tarafından avlanmaz ise 5-10 sene kadar yaşayabilir. Ancak doğal ortamda başta yırtıcı kuşlar olmak üzere birçok avcı hayvanın sevdiği avdır.
Sülünler gerek Türkiye’de gerekse dünyada bilinçsiz avlanma ve doğal yaşam alanlarının bozulması nedeniyle nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Acaba Ada ormanlarına salınan sülünlerden bir haber var mı?
Adada yaşama uyum sağladılar mı? Kaç tane salındı, kaç tanesi yaşıyor?
Sülünler takip ediliyor mu? Sülünler Adalarda Çam kese ile mücadelede etkili oldular mı?
_____________________________________________
Subject: Re: Winter in Burgaz Ada – New Film from Ismet Guvenc
Subject: lefter
Date: February 3, 2012 4:21:10 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.comLefter…
Ben ilkokul öğrencisiyken Lefter büyük futbolcuydu. 70’ime iki adım kalmışken onu uğurluyoruz. Yani uzun yıllara dayanan bir ilişki. Bu kadar demlenmiş bir ilişki biter mi hiç? Gönlümüzde yaşamaya devam edecek.
Gündüz Mutluay
_____________________________________________
ADALAR POSTASI (25.12.2005) Sandığı’ndan…
Adalar Müzesi
Geçici Sergiler – Bloglar – Adalar Yazarlar Şairler
Müze’de Edebiyat Atölyesi
“Hayali Adalar Çocuk Atölyesi” 18 Şubat’ta…
Atölye Yönetmeni: Berfu DURUKAN
Atölye Danışmanı: Sevengül SÖNMEZ
Tarih: 18 Şubat 2012 Cumartesi
Yer: Aya Nikola Hangar Müze Alanı
Saat: 11:00-13:00
Yaş: 7-12 yaş arası
Rezervasyon için form doldurabilir ya da telefonla bize ulaşabilirsiniz.
Kontenjan 15 kişiliktir.
Detaylı bilgi için: Hülya Kurt: 0507 202 81 77_____________________________________________

Hakan Kabasakal http://www.sualtigazetesi.com/?p=6349
MARMARA DENİZİ
MARMARA’NIN HAFIZASI
Tanrı buraları boş bir vaktinde yaratmış olmalı. Taşların üzerine özenle sürdüğü her renkten belli ki çok keyif almış. Cansız kayaların katılığını yaşamla yumuşatırken harcadığı çabada aceleden eser yok. Yıllarca öldü gözüyle bakılan Marmara’nın derinlerinde, insanı hayrete düşüren bir renk cümbüşü var.
Marmara Denizi gözden uzak derinliklerinde, eşine az rastlanır canlılara ev sahipliği yapıyor. Akdeniz’in ve Karadeniz’in burada karşılaşan suları, kendi ekosistemlerinde varolan canlıları da beraberlerinde getirerek, Marmara’nın flora ve faunasını arkası kesilmeyen bir yaşam akışıyla sürekli besliyor. Bu küçük içdeniz, türlerin Akdeniz’e ya da Karadeniz’e geçişlerine izin veren veya engelleyen ekolojik koşullarıyla, boyutlarından beklenmeyen bir güce sahip.
Asırlardır dünyanın en işlek su yollarından birinin kıyısına kurulmuş olması nedeniyle, İstanbul daima yolcuların akınına uğramış, uğramaya da devam ediyor. Gemilerle gelenler bizim görebildiklerimiz; fakat, kente yolu düşen yolcuların çoğu, seyahatlerini tüm gözlerden uzakta, denizin derin karanlığında yaparlar. Onlar, İstanbul’un sualtı yolcularıdır. Tıpkı Ahırkapı açıklarında demir atmış bekleyen gemiler gibi, Akdeniz’e ya da Karadeniz’e geçmek isteyen sualtı yolcuları da, Marmara’dan ve İstanbul Boğazı’ndan vize almaya mecburdurlar. İzin koparabilenler yollarına devam ederler. Fakat, Marmara her yolcuya geçiş izni vermez, alıkoyar, sahiplenir. Burada alıkonanlar, İstanbul’un sualtı doğasını daha da zenginleştirirler. Kenti kuşatan denizleri yaşamla buluşturan, buraları sulak bir çöl olmaktan kurtarıp, derin bir cennete çeviren sualtı yolcuları, Prens Adaları’nın derinlerinde rengârenk bir yaşam karnavalı yaratırlar.
İstanbul denizle kuşatılmış olmasına rağmen, denizine sırt çevirmiş bir kent. Sahil dolgularıyla dip yaşamının çoğunu molozlara kurban veren, yanıbaşındaki milyonluk kentbozuğunun çöpleriyle kıyasıya kirletilmiş kıyılarda zengin bir deniz yaşamı aramak, çölde su aramaktan daha zormuş gibi görünebilir. Marmara’yı gözden çıkarmamızı kolaylaştıran bu önyargı zihinlerimize kök salmış olsa da, Adalar denizinde karşımıza çıkan yaşamlar, Marmara öldü diyenlere karşı sessizce meydan okurlar. Prens Adaları’nın derinliklerinde yaşam, daha önce belki hiç görmediğimiz şekillere bürünmüş olarak tüm hızıyla devam eder.
Gece yüzen bir kent gibi ışıldayan Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükada’nın aksine, Adalar denizinin güney sınırını çizen Sivriada, Yassıada ve Balıkçı Adası’nı karanlıkta kolayca seçemezsiniz. Güneş batınca üçü de sanki Marmara’nın sularında gözden kaybolurlar. Anakaranın yakınındaki dört büyük ada asırlardır insan sesiyle yankılandığı halde, açık denizdeki üç küçük ada, dalış yapmak ya da kafa dinlemek için gelen günübirlik Robensonların dışında, bugün de geçmişte olduğu kadar yalnız ve ıssızdır. Fakat insansız kalmış olmanın iyi yanları da var. Yanıbaşlarındaki kentin kıyıları, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde etkisi hızla artan bir tahribata ve kirliliğe maruz kalmış olsa da, Prens Adaları’nın dipleri hâlâ zengin bir deniz yaşamına ev sahipliği yapıyor. Burası kelimenin tam anlamıyla bir ‘biyolojik çeşitlilik kaynağı’dır. Bir hazine avcısı için Bâbil’in Asma Bahçeleri’ni keşfetmek neyse, Prens Adaları’nın saklı bahçelerine dalmak bugüne kadar bende hep benzer duygular uyandırdı. Adalar denizini gökkuşağının renkleriyle buluşturan bu bahçe, Marmara Denizi’nde yaşayan bitki ve hayvan türlerinin hafızasıdır. İstanbul kıyılarında artık yaşamayan birçok canlıyı hatırlamamızı sağlayan bu hafızanın silinmemesi için acaba özen gösteriyor muyuz?
_____________________________________________


Anadolu’nun İsyanı
Herhangi bir kâr amacı güdülmeden konuya duyarlı insanların gönülden destekleriyle tamamlanan film, HES’lere karşı Anadolu’da verilen mücadeleyi bizzat onların ağzından anlatıyor.
Hidroelektrik santrallerin (HES) doğa ve kırsalda yaşayan insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ve HES yatırımlarına karşı verilen mücadeleleri anlatan Anadolu’nun İsyanı adlı kısa film gönüllü desteklerle ve kolektif bir çalışma sonucu ortaya çıkarıldı.
Anadolu’nun dört bir yanında devam eden HES çalışmalarının yıkıcı etkisine dikkat çeken film Akdeniz’den Karadeniz’e, Doğu Anadolu’dan Ege’ye kadar 20 bin kilometre yol kat edilerek çekildi.
İnternet üzerinden indirilebilen, çoğaltılmasına ve dağıtılmasına, festival ve toplu gösterimler için özel izin alınmasına, kullanılmasına herhangi bir kısıtlama konulmayan film, Anadolu derelerinin özgür akması için mücadele edenlere adandı.
Bir haftada içerisinde 200 bine yakın izleyiciye ulaşan filmi dileyen herkes sosyal paylaşım sitelerinden,
anadolunehirleri.org/tr.html
anadoluyuvermeyecegiz.net
vimeo.com/vermeyoz/film
izleyebilir ya da
anadolunehirleri.org/filmHD.zip
anadolunehirleri.org/film.zip
adresleri fazla yüklenmeden dolayı çalışmıyorsa geçici olarak:
rapidshare.com/files/451489265/film.mp4
adresinden film indirebilir.
Filmin en kısa sürede 7 dilde çevirisi bekleniyor, ayrıca önümüzdeki aylarda filmin uzun metrajlı halinin de yayınlanması söz konusu.
Filmle ilgili yapılan açıklamada, şunlar söylendi:
“Bizlerin doymak bilmeyen tüketim alışkanları ve ihtiyaçlarının doğa üzerindeki yıkıcı etkisi her geçen gün biraz daha artıyor. Hiç haberimiz olmasa da, umursamazsak da, gitmesek de, görmesek de bizim bu yaşam biçimimizin bedelini birtakım canlılar, insanlar ödüyor. Bu film, bir yandan Anadolu nehirleri ve doğası için verilen mücadeleleri anlatırken, bir yandan da şehirlerde hiçbir sorun yokmuş gibi yaşamaya devam eden insanlara ayna tutmak ve bu soruna ortak etmek için hazırlandı. Unutmamamız gerekiyor ki, bu ateş sadece düştüğü yeri değil tüm canlı yaşamını yakacak. Bu gerçeğin fakına varanlar, Nisan ayında tüm Anadolu’dan Ankara’ya doğru yürümeye başlayacak. Bu yürüyüşe katılmak ve destek vermek hepimizin yaşama karşı ortak sorumluluğudur. Filmin indirilmesi, çoğaltılması ve dağıtılmasında hiç bir sakınca yoktur. Anadolu’nun tüm canlılarına armağan olsun…”
Bir Cevap Yazın