MAZERETİMİ BEYANIM ve HÂLİMİ İFADEMDİR…
_________________Emin Mâhir Başdoğan
Evvel emirde, pek ehemmiyetli olduğunu düşündüğüm 23 Mayıs 2014 Cuma günlü “Adalar, At ve Biz…” konulu toplantıya,* şahsî maruzatıma binaen katılamıyor olmamdan çok üzgünüm. Şahsî demişken atlarıma şu anda tek başıma bakıyor olmam ve Kazdağları’nın eteklerinde yeni hayatımızı kurmakta oluşumuzu söylemek istiyorum. Normalde eşim Melda Keskin’le birlikte, pekâlâ altından kalkabildiğimiz bu işlerde —hatta gerektiğinde birbirimizi yedekleyerek de çalışabilmemize rağmen— şu anda yalnızım ve eşim İstanbul’daki evi tek başına kapatmaya uğraşıyor. Bendeniz de dağın eteğinde günlük işleri sürdürüyorum.
Fotoğraf: Adı Cadı Kadın, “Gelin Arabası”, Büyükada (2.7.2010).
)O(
Çok vaktinizi almak istemiyorum ama burada olmamızın sebebi artık İstanbul’da atlarımız ile olamamamızdır. Kedi-köpek bir dereceye kadar daha fazla ev hayatlarımıza girdi ama at maalesef öyle değil. Sarıyer’e bağlı Gümüşdere köyündeki tapulu toprağımızda atlarımızla beraber oturamadık. Komşular (?) şikâyet (!) etti ve gelen belediye zabıtası, “hayvan beslemek istiyorsak Sivas’ın ötesine” gitmemiz gerektiğini salık (!) verdi. Arkasından gelen yollar köprüler vs. rant araçları gitmek kararımıza hız verdi. Yeni yerimiz pek âsude, sessiz, güzel ama nostaljik oluşunun yanı sıra elektriksiz ve çamaşır ve bulaşığımızı aşağıdaki derede yıkadığımız “alternatif bir hayat”. Yani zamanenin “iktisadî bakış açısının gerçekleri” şehri terkedip muhayyelemizde canlandırdıklarımızı gerçekleştirmeye engel olmadı, bilakis daha da ete kemiğe bürünüp ortaya çıkarmamıza sebebiyet verdi. Onun için toplantıda yokum. Gene onun için İstanbul’da içerisinde at olan, velev ki fayton çeken ama var olmaya devam eden bir at projesinin içerisinde bütün gönlümle varım!
Sanırım bu mevzuda kaleme aldığım ve ADALAR POSTASI-2756 (10.5.2014)‘te neşredilen “Ada, At ve Biz…” başlıklı yazıma, Adalar’ın hâlini ve istikbâlini düşündüğünü gördüğüm Abdullah Onay bey, ADALAR POSTASI-2758 (22.5.2014)‘te yayımlanan “Atların Yüzüne Bakabilmek…” başlıklı yazısında atıfta bulunarak bazı tekliflerde bulunmuş. Öncelikle yazdıklarımı doğru yorumlamakta olması ve şahsım için kullandığı anlaşmaya açık, içinde sevgi olduğunu gördüğüm üslûptan dolayı kendisine teşekkür ediyorum. Böyle şeyleri yazarak değil de rû-be-rû yapmaya hem daha alışık olmam hem de böylesini daha tercihe şâyan bulmama rağmen çâresiz şimdilik bu yolla iktifa edeceğim. Belki bir gün diyelim…
Abdullah bey ile anlaşmadığımı gördüğüm küçük ama mühim bir hususta, en azından benim nerede durduğumu netleştirecek bir serahate ihtiyaç olduğunu gördüğümden, bu açıklamayı dikkatlere sunmak istiyorum. Atların Adalar’da ve hatta hayatta var olmalarının sürdürülebiliyor olması, ekonomik faydaları nispetinde mümkündür hâkim görüşü; içerisinde yaşadığımız paradigmanın özünden kaynaklanıyor. Ben şahsen kendim için daha radikal bir mevcudiyet modeline eşim ile beraber geçtim ama —bence burası pek çok önemli— bu o paradigmayı ortadan kaldırmadı, sadece ben (biz) yok olduk! Onun için toplantıda —gelmek çok istesem de— yokum… Ancak iktisadî bakış berdevam. Ben at seviyorum ama İstanbul’da artık at bakamıyorum. (Küçük bir örnek son aldığım balya ot için 30 tl ödemiştim orada, halbuki burada 7 tl ödüyorum). Gönlüm Adalar’da atların da martılar gibi hayatı bizlerle paylaşıyor olabilmesi. Lâkin hâlihazırda bunu mümkün göremiyorum. Abdullah bey iktisadî engelleri aşabilecek bir yol biliyorsa, bunu zevkle dinlemek istiyorum. Kim bilir belki İstanbul’a geri de dönerim.
Buna ilaveten iktisadî bakış ile faydacı yaklaşımda bulunduğum için beni tenkit eden Abdullah bey, mevcut faytonların artık ulaşım aracı olarak kullanılmaması yönündeki fikrini başka bir iktisadî hal olan kitle turizminin kabaran potansiyel talebine dayandırıyor. Bence kitle turizmi değil de mesela “Sâkin Belde” (Citta Slow) modeline geçilerek Adalar pekâlâ “alternatif” bir merkez oluşturabilir. Dağların eteklerine çekilmedikçe iktisat “ilminin” hüküm sürdüğü diyarlardan kaçılamıyor vesselâm.
Atlara binilmesi hususu apayrı bir mevzuudur. Bütün kalbimle desteklerim. Ancak başka bir toplantıda şumûlle ele alınmalı ve artısı eksisi müzakere edilmelidir. O proje atlı faytona alternatif değilmiş gibi geliyor bana. Hani kaç kişi ata binecek falan gibi pazar araştıma kriterlerine şimdilik hiç girmiyorum. Binek, atlı faytonun yanı sıra ek bir uygulama olabilir.
Velhasıl içinde Ada sevgisi ve hayvanlarla beraber yaşayabilmek neş’esi olan “biz”lerin bunu nasıl beraber yapabiliriz yönünde daha çok çalışmamız ne iyi olacaktır diyerek hazirûnu selâmlıyor, saygılarımı sunuyorum.
Emin Mâhir Başdoğan
______________*
Büyükadalı Balkız [ADALAR POSTASI-2755 (10.5.2014): Büyükadalı Balkız’ın güncesi…] geçenlerde yolumuza çıkarak Adalar’da faytonlara dair yanından geçip gidemeyeceğimiz kimi sorunları bir kez daha anımsatmakla —bu hususta doğrudan sorumlu kurum/kişilerle de akabinde ivedilikle irtibata geçmek üzere— bugüne değin yapılmış çalışmalara, hali hazırdaki uygulama ve yönetmeliklere dair bilgi edinerek sorunların tespiti ve çözüm yollarının aranması amacıyla bir yol haritası belirleyebilmek üzere 23 Mayıs 2014 Cuma günü 10:30-12:30 saatleri arasında Büyükada Splendid Palas Oteli’nde, Handan Altıneller, Alper Tunga Çatal, Adalar Belediyesi Veteriner Hekimi Fahri Dal, Nilgün Çevik Gürel, Ümit Arhan Gürel, Korhan Gümüş, Xenia Kravchenko, Sinan Özbek, Adalar Belediyesi Hayvan Hakları ve Büyükada Barınağı Gönüllüsü Şahika Savran, Yerel Hayvan Koruma Gönüllüsü Pınar Delen Satıoğlu, Aziz Tamar, Emine Çiğdem Tugay, Faytoncular Odası Başkanı Hasan Ünal’ın katılımıyla “Ada, At ve Biz…” konulu bir toplantı düzenlenmiştir.
Bir Cevap Yazın