“Büyükada’nın Yaşlanmayan Modernleri…”

f: Emine Çiğdem Tugay, “Tirbuşon…”, Dikmen Evi Büyükada (1.3.2007).
Al gözüm seyreyle…
Emine Çiğdem Tugay
)O(
Büyükada Evleri
Kâzım Şinasi Dersan Villası, 1932
Nizam Caddesi N0: ? Büyükada
Mimar: Edoardo De Nari (1874-1954)
İnşaat Kalfası: Hristo Dimopoulos (1882-1962)
Koço Kantakuzinos (1907-2008) da inşaatta işçi olarak çalışmış idi.

f: Kâzım Şinasi Dersan Villası ön cephe ve bahçesi / Büke Uras, “Kâzım Şinasi Dersan Villası, Büyükada”, Değişen Zamanların Mimarı Edoardo de Nari 1874-1954, İstanbul (2012)199.

f: Kâzım Şinasi Dersan Villası deniz cephesi / Büke Uras, “Kâzım Şinasi Dersan Villası, Büyükada”, Değişen Zamanların Mimarı Edoardo de Nari 1874-1954, İstanbul (2012)199.

f: Kâzım Şinasi Dersan Villası iç mekân merdiveni / “Bir Yazdönümü Rüyası Büyükada’da Zaman”, Arredamento Dekorasyon 6-7, (Temmuz-Ağustos 1989)57.
Dikmen Evi, 1934
Bahçelerönü Sokağı No:14 Büyükada
Mimar: M. Nuriciyan (1872-1957)
İnşaat Kalfası: Hristo Dimopoulos (1882-1962)
Koço Kantakuzinos (1906-2008) da inşaatta işçi olarak çalışmış idi.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi”, Büyükada (9.6.2005).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi”, Büyükada (9.6.2005).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi”, Büyükada (14.7.2007).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi’nde Sevgili Kömür…!”, Büyükada (25.8.2005).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi”, Büyükada (9.6.2005).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi”, Büyükada (6.8.2009).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi”, Büyükada (6.8.2009).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi bahçe mobilyaları”, Büyükada (14.7.2007).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi’nde oturma salonunda bir köşe”, Büyükada (5.5.2009).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi oturma salonu”, Büyükada (5.5.2009).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi oturma salonunda Tiraje Dikmen resimleri”, Büyükada (3.4.2005).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi yemek ve oturma salonları”, Büyükada (7.5.2011).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Dikmen Evi yemek salonundan antreye bir bakış”, Büyükada (1.3.2007).

f: Emine Çiğdem Tugay, “Koço (Kantakuzinos) Kalfa ve Tiraje Dikmen Dikmen Evi bahçesinde”, Büyükada (11.7.2005).
Fethi Okyar Bağ Evi, 1935
Büyüktur Yolu No:? Büyükada
Mimar: Sedad Hakkı Eldem (Mevcut bir bağ evine yaptığı eklentilerle)

f: Hasan Çalışlar, “Okyarlar Bağ Evi”, Büyükada (26.9.2015).
Kolay Evi, 1941
Nizam Caddesi No:? Büyükada
Mimar: Emin Necip Uzman
Rıfat Yalman Evi, 1951
Nizam Caddesi No:? Büyükada
Mimar: Abdurrahman Hancı ve Turgut Cansever

f: Abdurrahman Hancı, “Rıfat Yalman Evi”, Büyükada, 1958, Suzan Yalman Arşivi.

f: Abdurrahman Hancı, “Rıfat Yalman Evi”, Büyükada, 1958, Suzan Yalman Arşivi.

f: Abdurrahman Hancı, “Rıfat Yalman Evi dış cephe merdivenleri”, Büyükada, 1958, Suzan Yalman Arşivi.

f: Abdurrahman Hancı, “Rıfat Yalman Evi merdiven detayı”, Büyükada, 1958, Suzan Yalman Arşivi.

f: Hasan Çalışlar, “Rıfat Yalman Evi”, Büyükada, (27.6.2016).

f: Hasan Çalışlar, “Rıfat Yalman Evi”, Büyükada, (27.6.2016).

f: Hasan Çalışlar, “Rıfat Yalman Evi’nin mimarlarından Abdurrahman Hancı tarafından tasarlanan mobilyaları “, Büyükada, (18.8.2014).

f: Kerem Erginoğlu, “Rıfat Yalman Evi merdiven detayı”, Büyükada, (26.6.2016).

f: Hasan Çalışlar, “Rıfat Yalman Evi merdiven detayı”, Büyükada, (27.6.2016).

f: Kerem Erginoğlu, “Rıfat Yalman Evi Bedri Rahmi Eyuboğlu eseri portmanto detayı”, Büyükada, (26.6.2016).
Sadıkoğlu Villası, ?1956
Nizam Caddesi No:68 Büyükada
Mimar: Emin Necip Usman
Rıza Derviş Evi, 1956-57
Nizam Caddesi No:? Büyükada
Mimar: Sedad Hakkı Eldem

ç: Sedad Hakkı Eldem, “Rıza Derviş Konutu, 11.1.1956”, Salt Araştırma Arşivi.

f: “Rıza Derviş Konutu 1956-57”, Salt Araştırma Arşivi.

f: “Rıza Derviş Konutu 1956-57”, Salt Araştırma Arşivi.

f: “Rıza Derviş Konutu 1956-57”, Salt Araştırma Arşivi.

f: “Rıza Derviş Evi”, Salt Araştırma ve Rahmi M. Koç Arşivi, Sedad Hakkı Eldem Arşivi.

f: Kerem Erginoğlu, “Rıza Derviş Evi ve bahçe merdivenleri”, Büyükada (?25.6.2016).

f: Kerem Erginoğlu, “Rıza Derviş Evi ve bahçe merdivenleri”, Büyükada (?25.6.2016).

f: Hasan Çalışlar, “Rıza Derviş Evi iç mekân ve şömine”, Büyükada (24.8.2013).
? Evi, 1980’lerin başı
Villa Şeyhun, 1969
Kırlangıç Sokak No:19 Büyükada
Mimar: Maruf Önal
Kimi Büyükada Evleri…

f: Gültekin Çizgen, “Büyükada Evleri”, Salt Araştırma Arşivi.
Anadolu Kulübü Oteli ve Plaj Tesisleri, 1951-57
Mimar: Turgut Cansever, Abdurrahman Hancı ve Ertuğrul Yener
Eski Lido Oteli
Gerçekleşmeyen Projeler…
Atatürk Köşkü, 1935
Dilburnu Büyükada
Mimar: Sedad Hakkı Eldem
“Büyükada Dil’de Atatürk Köşkü (1935 seneleri): Yalova Oteli’nde Atatürk Dairesi bir taraftan yapılırken Atatürk’ün meyil ve tercihi Büyükada’da Dil mevkii idi. Burası arzu edilen emniyet ve mahremiyet için ideal bir yerdi. O zaman Dil’in ucunda terkedilmiş bir gazino-kahvenin kalıntıları vardı. Bu nedenle oradaki çamlık kesif değildi. […] Köşke uzun bir araba yolunun ucunda varılıyordu. […] Orta giriş sundurma ve esas eksen boyunca giriş holü, oturma salonu ve büyük havuz vardı. […] Zaten binanın anahatları o devir mimarisinin modernleştirilmesi çabası neticesidir. […] Köşkün inşaatından bilinmeyen sebeplerden vazgeçilmiş, yerine Florya Deniz Köşkü inşa edilmiştir.”
Sedad Hakkı Eldem, “50 Yıllık Meslek Jübilesi”, 1983.
SALT Araştırma-Rahmi M. Koç Arşivi, Sedad Hakkı Eldem Arşivi.
* * *
Sedad Hakkı Eldem, Cumhurbaşkanlığı Yazlık Konutu 1932-35, Büyükada, İstanbul.
Türk-İsveç Kültür Evi Tasarımı, 1989
Mimar: Cengiz Bektaş

f: ?Cengiz Bektaş, “Türk-İsveç Kültür Evi tasarım çalışmalarına dair”, Büyükada (?1989), Salt Araştırma Arşivi.

f: ?Cengiz Bektaş, “Türk-İsveç Kültür Evi tasarım çalışmalarına dair”, Büyükada (?1989), Salt Araştırma Arşivi.

f: ?Cengiz Bektaş, “Türk-İsveç Kültür Evi tasarım çalışmalarına dair”, Büyükada (?1989), Salt Araştırma Arşivi.

f: ?Cengiz Bektaş, “Türk-İsveç Kültür Evi maketi”, Salt Araştırma Arşivi.
Modern mimari neden imha ediliyor?
“İfadeci” (ekspresyonist) bir mimarlık mirası örneğinin dönüşümü üzerinden koruma uygulamaları ve planlama süreci üzerine düşünceler
“Canım korunacak ne varmış bu tuhaf yapıda? Süsleri olmayan, değersiz bir yapıydı. Balkon korkulukları bile cephedeki dalgalanmaya paralel olarak bükülmüş boruyla yapılmıştı, ucuz olsun diye. İyi ki cepheyi boydan boya dilimleyen balkonları kapatıldı, alüminyum eloksal profiller kondu, bina çok daha gösterişli hale geldi!”
Şaşırtıcı bir şekilde İstanbul’un mimarlık ve sanat alanında dünyayla iletişimde olduğunu belgeleyen, eşi bulunmayan (ünik) yapılar hiçbir sorgulama yapılmadan imha ediliyor. Adalar Belediyesi’nin tam karşısında yer alan bu yapı, “ekspresyonist” yani “ifadeci” akıma dair çok az sayıdaki mimarlık örneklerinden biriydi. “Biriydi” diyorum çünkü Büyükada’da mimarlık mirasının örneklerinden biri olan bu yapı, geçtiğimiz günlerde fotoğraftaki hale getirildi.
Bu yapıların basmakalıp projelerle değil, özgün düşünce üretimiyle gerçekleştirilmiş olmaları, bir “mimari zekâ” ürünü olmaları nedeniyle, yani kısaca bugün geçerli olan piyasa bağımlısı mimarlık çevrelerini rahatsız ettikleri için yok edildiklerini düşünebilirsiniz. Bu akım bilindiği gibi mimarlık tarihinde fonksiyonalist-rasyonalist davranışlara bir tepki olarak çıkmıştı. Mendelsohn ve sonrasında Haering, Scharoun’dan başlayarak günümüze uzanan bir dolu mimarın isimlerini sayabiliriz. Dik açılı hacimler, cepheler yerine eğrisel, kırık formlarla mimara serbestlik, ifade özgürlüğü…
Yetkililerin ne olup bittiğinin farkına bile vardıklarını zannetmiyorum. Bu yazıyı da kendilerini gereksiz yere meşgul etmek isteyenlerin çıkardığı bir cızırtı olarak algılayacaklarını tahmin ediyorum. Sorun da galiba burada. Asgari demokratik bir ortamdan yoksunuz. Yöneticiler farklı düşüncelerin olabileceğini değil, kendi düşüncelerinin mutlak olduğunu düşünüyorlar. Kitap yakmak, bağımlı olmayan mimarlık ve sanat akımlarını yasaklamak, imha etmek… Bunlar ister istemez bu tür akımların bastırıldığı dönemleri hatırlatıyor. Mimari miras haritasında (listesinde) yer alması ve kamu desteğiyle korunması ve araştırılması gereken bu tür özgün yapılar kolayca yok ediliyor. Tıpkı bir zamanlar neo-klasik sanat eserlerinin dışında kalanların yok edilmesi, yakılması gibi…
“Hiçbir değişiklik yapılmasın, öyle bakımsız kalsınlar” demiyorum elbette. Resmiyetçi-piyasacı zihniyet sorunu böyle gösterdiği için, örtük bir şekilde meşruiyet sağlıyor. Mimarlık gibi faaliyetler “iş görülsün, uygulama için gerekli izinler alınsın” diye özetlenebilecek bir aracılık işlevini yerine getirmeye değil, bilgi yönelimli bir süreci geliştirme, keşfetme uğraşıdır. Mesleki alanda gerçekleştirilecek çalışmalar küçük bir azınlığın değil, herkesin çıkarına olduğunun anlaşılmasını sağlar. Görüleni değil, görülmeyeni gösterir.
Geçtiğimiz günlerde “restorasyon” çalışmaları başlayan Art-Nouveau bir yapının en dikkate değer parçalarının, cephesinde yer alan balüstradlarının ve frizlerinin nasıl yok edildiğini, bir daha geri dönülemeyecek bir şekilde zarar gördüğünü fotoğraflarla belgelemiştim (1). Ancak ne Koruma Kurulu’ndan, ne de Belediye’den bir açıklama gelmedi. Belki de sorun olarak görülen mimari mirasın yok edilmesi değil, bunun tartışılması. Çünkü genellikle işleyiş anonim bir şekilde piyasa koşullarına göre belirleniyor, kamu tarafı da buna göz yumuyor. Resmiyetçi denetim sistemi ise herkesin korkulu rüyası. Hem yaşam çevresinin niteliksizleştirilmesi, küçük üreticilerin ve artizanal birikimin değersizleştirilmesi, gelişmenin yalnızca piyasacı bir mantıkla düzenlenmesi, istihdam koşullarının kötüleştirilmesi, kabaca deneyselliği, bilgi üretimini kırıma uğratan bu “entelektüel amnezya”nın sonuçları çok vahim. Fiziki bir kırımdan, şiddet uygulamadan hiç farklı değil. Bu strateji bir taraftan güya birilerini zenginleştirirken, bir mirasyedi gibi İstanbul halkının fakirleştirilmesi amacını taşıyor. “Altın yumurtlayan tavuğu kesip karnımızı doyurun” demekten öte bir anlamı yok. Bu dayatmayı “ne yapalım halk böyle istiyor” diyerek seyredenlerin, sanki başka bir gelişme yaşanamayacakmış gibi gösterenlerin, halkı aldatmaya çalışanların bu gidişten açıkça sorumlu olduğunu düşünüyorum.
Genellikle siyasetçiler ve piyasa aktörleri “planlama sürecine katılım” deyince başka bir şey anlıyorlar. Alternatif bir modelin soyut bir şey olduğu düşüncesiyle. Öylesine işleyişin içine dalmışlar ki, burunlarını kaldırıp “bu konuda profesyonellik mekanizmaları, katılım yöntemleri işleyebilir” diyemiyorlar ya da belki de samimiyetle inanıyorlar, başka türlü olamayacağına. Çünkü var olan durumu mutlaklaştırmak için koşullar zaten hazır: İnsanların zamanları yok. Gönüllü işlerle ancak amatörler uğraşır. Peki o zaman meslek insanlarının formasyonlarının uğraştıkları işlerle bir ilgisi yok mu? Bir yapının rölövesini çıkarırken, restorasyon projesi hazırlarken bunu müşterileri, ya da kurul istediği için mi yapıyorlar? Yoksa gerçekten yapıları konuşturmaya dayanan bir diyalog kurabiliyorlar mı, uğraştıkları konularla?
Evet, günümüzde kime olan biteni söyleseniz ihale ile planlama hizmeti alınamaz diyecektir, gülerek. “Olmamalı” manasında değil, açık uçlu bir süreç olan planlamanın ihaleyle alınmasının mümkün olmadığını bildiği için. Müşterek alanların kurgulanmasında asgari demokratik koşulların gerçekleşmesi için ne bilginin insanları nesneleştirici, itaat edilmesi gereken bir statüsü olabilir, ne de popülist bir şekilde kamu yararı kavramının yokluğunda oluşması… Bu demokratik olmayan bir işleyişin yarattığı bir ikilemdir. Pek ala bilgi yönelimli bir sürecin adımları atılabilir. Bu adımları atmak için imkânlar, fırsatlar bulunduğu açık. Çünkü eğitimle elde edilen kimlik, yöntem bilgisi, profesyonellik meselesi, mesleki formasyon zaten bu adımların nasıl atılacağını araştırma, öğrenme ve paylaşma deneyiminden ibarettir.
(1)Her Taraf, Çöpe atılan Van Gogh, 26 Haziran 2015.
Korhan Gümüş ——> Adalar Postası
Bu notu niye yazdım?
Kültür mirası yönetimiyle ilgili sorunun çalışma grubunun gündemine alınıp, alınmaması yönetiminin nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu gösterecek. Konsey gerçekten sorunların özgürce konuşulabildiği, tartışılabildiği, çözümler arandığı bir yer mi, yoksa bağımlı ilişkiler içinde kamusal alanın kapatıldığı, patronaj ilişkilerinin yeniden üretildiği, bağımsız fikirlerin, çalışmaların kamusal alanda yer almasının engellendiği bir yer mi?
G 21 ve konsey yapılarının kuruluşunu az çok izleyenler bu tür yönetim sorunlarının yalnızca denetim işleviyle çözülemediğini, sivil toplumu sürece katmayı hedefleyen bir yaklaşım geliştirmek gerektiğini çok iyi bilirler. Yoksa konsey gibi yapılar göstermelik etkinlikler düzenleyen, patronaj siyaseti güden yapıların bağımsız çalışmaları engellediği yerler halini alır. Bu durumda konsey ancak yasada tanımlanan işlevini yerine getirmek şöyle dursun, yalnızca marjinalleşen bir katılım modeliyle farklı bir gelişme modelini engellemek için kullanılır, yönetimlerin patronaj ve çıkar ilişkileri yeniden üretilir.
Yüzlerce saatini toplantılar için harcamış, emek vermiş, bir şeyler yapmaya çaba gösteren insanların niyetlerinin bu olmadığını düşünüyorum. Bugün Adalar’da yaşananların tek sorumlusu ne yazık ki kifayetsiz, ahbap çavuş ilişkilerine teslim olmuş kamusal niteliğini kaybetmiş yöneticiler değil. Aynı zamanda katılım alanını kapatan, bağımsız çabaları bastırmayı, engellemeyi amaçlayan, arada kendilerine de makam elde etmeye çalışan, üstlendiği sorumluluğu alanı kapatmak için kullanan daha geniş bir çıkar grubu.
Bu yüzden bu yazıyı içinde gerçekten bağımsız zihniyete sahip olduğuna inandığım çalışma grubuna ilettim ve ne zaman görüşüleceğiyle ilgili olarak cevap bekliyorum. İlgi duyan herkesin toplantıya katılmasını dilerim. Örneğin 28 Ağustos Pazar günü Saat 11:00’de bu konuyu konuşmak için toplanabiliriz.
Sevgilerimle,
Korhan
By: adalarpostasi on 19 Ağustos 2016
at 08:43