ADALAR KENT KONSEYİ SEÇİMİ MAHKEME KARARIYLA İPTAL EDİLDİ

10.10.2024 tarihinde İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği (İAKTVKD) adresine ulaşan mahkeme bildiriminden Adalar İlçesi’nde bundan 10 yılı aşkın bir zaman önce, 20 Temmuz 2014 tarihinde Kent Konseyi seçiminin yasaya aykırı yapılmış olması nedeniyle derneğimizin Adalar Belediye Başkanlığı’na karşı açtığı davada, bu yazının ekinde göreceğiniz gibi, İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nin nihayet derneğimiz lehine karar vermiş olduğunu öğreniyoruz.
Mahkemeye göre “DAVANIN ÖZETİ: 20/07/2014 tarihinde yapılan Adalar Kent Konseyi seçimlerinin; Yasa ve Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak yapıldığı, faal olmayan derneklerin de toplantıya çağrılmak suretiyle toplantı mevcudunun artırılmak istendiği, katılması mümkün olmayan kişilerin ve kuruluşların toplantıya katıldığı, yetkisiz temsilcilerin oy kullandığı, konuyla ilgili suç duyurusunda da bulunulduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.”
Böylelikle davanın açılışından 10 yıl 3 ay sonra mahkeme 30.09.2024 tarihinde oy birliğiyle “Dava konusu işlemin İPTALİNE” karar vermiş oldu. Elbette taraflara 30 gün içinde kararı temyiz için Danıştay’a başvurma hakkı tanımış ama yönetim kurulu üyemiz Şahika Savran’ın Mahmutpaşa’daki İdare Mahkemeleri’nde ilgili dosyada yaptığı incelemede Adalar Belediyesi’nin temyiz istemi bulunmuyordu. Ve zaten bu kararın öncesinde bizim Danıştay’a temyiz başvurumuza Adalar Belediyesi itiraz etmiş ancak Danıştay Adalar Belediyesi’nin başvurusunu reddetmişti.
Son 10 yıl içinde ikinci kez 9. İdare Mahkesi tarafından 24.10.2018 tarihinde aleyhimize verilen kararın Danıştay tarafından 27.09.2022 tarihli kararla bozulması üzerine 10 yıldır aynı davaya bakan mahkeme bu sefer dava dosyasına tekrar bakmak zorunda kalarak derneğimiz lehine karar vermeyi başarabildi.
Derneğimizin dava gerekçeleri mahkeme kararında sözü edilen 6 derneğin seçime katılma hakkı olmaması gerekçesinden çok daha kapsamlıdır, bunları kamuoyunu bilgilendirmek için daha önce yayımlamıştık.
İşin ilginç yanı Danıştay’ın 9. İdare Mahkemesi’nin aleyimize kararını bozması üzerine bu mahkeme 31.05.2024 tarih ve E:2024/326 sayılı ara kararıyla Adalar Kaymakamlığı’ndan, “İstanbul ili, Adalar ilçesine bağlı 20.07.2014 tarihinde kaç tane faal demek bulunduğunu” sormuş ve aldığı yazılı yanıtla derneğimizin suç duyurusu üzerine Adalar Cumhuriyet Savcılığı’nın el koyduğu Kent Konseyi seçim tutanaklarını karşılaştırınca 6 derneğin seçime katılmış olmasının yasaya aykırı olduğunu belirlemiş. Bu davada önce aleyhimize şimdi lehimize karar veren aynı mahkeme elbette bu karşılaştırmayı 10 yıl önce de yapabilir ve şimdiki doğru sonuca çok daha önce ulaşabilirdi. Ve zaten derneğimizin dava dilekçesinin ekinde yapılan suç duyurusu üzerine seçim belgelerine el koyan savcılığın belgeleri de vardı.
Mahkeme 10 yıl önce yapması gerekeni yapmamakla adaleti 10 yıl geciktirmiş oldu. 10 yıl önce davamız “yürütmeyi durdurma” istemli açılmıştı. Bu mahkeme en acil şekilde karar vermesi gereken bu istemi “yürütmeyi dururma”yı şu gerekçeyle ilk “incelemede” derhal reddetti:
“… İdare Mahkemelerinin, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilecekleri hükme bağlanmıştır. Dosyanın incelenmesinden, olayda yukarıda anılan kanun hükmünde öngürülen şartların gerçekleşmediği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması isteminin reddine, … 03/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Neymiş: “idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi” gerekiyormuş ama bu davada böyle bir şey söz konusu değilmiş, kararı veren mahkeme bu durumu ancak 10 yıl sonra farkedebilmiş; iş işten geçtikten sonra.
10 yıl önce Kent Konseyi yönetimine seçilenlerin ve hileli seçim düzenleyen Adalar Belediyesi yöneticilerinin 5 yıl boyunca yasaya aykırı konumlarıyla yaptıkları hiçbir idari işlemin şimdi artık telafisi mümkün değil. İncelemesini 10 yıl önce doğru yapmayıp telafisi güç veya imkansız zararları şimdi 9. İdare Mahkemesi mi telafi edecek?
İktidar yarışı için yasa ve kural tanımayan kalabalık, partiler, dernekler, vakıflar, kısaca kurumlar ve kişiler ülkeyi nasıl yasaların uygulanmadığı hâle getirmişse İstanbul’un en küçük ilçesi Adalar örneğinde de, çok basit bir Kent Konseyi seçiminde yasa ve kural tanımama refleksi göstermiştir.
Üstelik bunu yalnızca bu davanın konusu olan 2014 Kent Konseyi seçimlerinde değil hep gösteriyor. Seçimden sorumlu yönetimin CHP’li olması ya da seçime katılanların “hak, hukuk, adalet” taraftarı şu ya da bu siyasetten muhalifler olmaları davranışlarında hiçbir şeyi değiştirmiyor.
İşte derneğin 10 yıl sonra kazandığı bu uzun sürmüş küçük ama yorucu dava ülkenin en küçük hücrelerine kadar sızmış bir başıbozukluğun göstergesidir. Davayı açan derneğimiz 2014’ten sonra hiçbir seçime ve hiçbir Kent Konseyi işine karışmamıştır. Bu davranışla ve davayla ilgili kamuoyunu devamlı bilgilendirerek kurum ve kişilerin yasa ve yönetmeliklere uymak konusunda ilkeli olmalarını istemiş, uyarmıştır. Nafile ve aksine: hileli seçimle yönetimi ele geçirenler neredeyse derneğe ve yöneticilerine hakarete varan laflar etmekten çekinmemişler, geriye kalan seçmen konumundaki ahali ise ilkesizliği sürdürmüştür.
Konuyla ilgili yazıp yayımladıklarıma örnek olarak 2020 yılına ait bir metni aşağıya ekliyorum, bunu ve daha nicesini Adalar Postası’nda bulabilirsiniz.
Selamlar,
Arif Çağlar
(27.10.2024)
Hasan Cevad Özdil’in Adalar Kent Konseyi’yle ilgili eleştirisi ve ibret-i âlem bir beyan

2019 mahallî seçimlerinden sonra üç ay içinde yapılması gereken Adalar Kent Konseyi (AKK) seçimli genel kurul toplantısı yasaya uygun şekilde yapılamadı, bunun böyle olacağı önceden belliydi çünkü ne Adalar Belediyesi ne de Adalar Kaymakamlığı AKK seçimine yasalara uygun şekilde delege gösterebilecek kuruluşların listesini vermek istemedi yani Adalar İlçesi’nde AKK seçimlerinde 2007 yılından beri olduğu gibi yasa değil keyfilik, belirsizlik, kaos tarafını seçti. Dolayısıyla 2014 yılında yapılacak AKK seçimli genel kurulu için de bu tercih baştan belli olduğu için ve geçmişte de hep aynı tecrübe yaşanmış olduğu için İAKTVKD yasal temele oturtulmak istenmeyen, keyfiyete peşkeş çekilen böyle bir kaosa girmeme kararı aldı, bunu da Adalar kamuoyuna duyurdu.
Şimdi aradan geçen bir yıl içinde AKK yönetiminin nasıl bir keyfilik ve kaos sergilediğini Hasan Cevad Özdil pek güzel kaleme almış. [bkz. H. Cevad Özdil, “Adalar Kent Konseyi Genel Kurulu’na dair…”, Adalar Postası-3003 (25.8.2020).]
İyi güzel de bu çocuk zaten yasaya, mevzuata aykırı doğdu, geçmişten gelen her seferinde yeniden nükseden bir hastalıktan iyileşme bekleyemezsiniz, şimdi ne bekliyorsunuz? Şimdiki AKK genel kurulunun ve yönetiminin ortaya çıkış şekli, kuruluşu zaten yasal ve geçerli değildi ki.
Adalar Belediyesi yönetiminin AKK seçimli genel kurulunda düzgün bir iş yapmayacağı belliydi. Buna rağmen belediye yönetiminin kabullendiği ama asla geçerliliği olmayan bir seçimli genel kurul toplantısı sonunda ortaya çıkan AKK yönetiminin yapabileceği tek bir şey vardı, derhal olağanüstü bir genel kurul çağrısıyla yasaya uygun bir seçim yapmak ve kamuoyunda yasaya, mevzuata uygun, geçerliliği olan bir AKK yapılanmasını sağlamak.
AKK yönetimi bu saygı duyulacak yolu değil de keyfilikten, kaostan ortaya çıkan fırsatı sahiplenmek gibi saygı duyulmayacak bir yol seçti. Bu saygı duyulmayacak durumun taşıyıcısı AKK yönetiminde bulunanlardır, bu yönetimin seçilmesine delege olarak katılan ve bugüne kadar bu kepazeliğe karşı çıkmayarak katlananlardır. Duyulduğu kadarıyla şimdiye kadar bazı delegeler bu duruma katlanmayı kabul etmemiş ve karşı çıkmış, yönetimden ve üyelikten ayrılmıştır, bunlardan biri Kimya Mühendisleri Odası delegesi Şahika Savran’dır, girdiği AKK yönetim kurulu üyeliğinden çok kısa bir süre sonra istifa etmiş ve AKK oluşumunun dışına çıkmıştır. Bir diğeri Mimarlar Odası delegesi Hasan Cevad Özdil’dir, onun da eleştirisi ve AKK’ya mesafesi ortadadır.
Geriye kalan ülkemiz insanının her iktidarı, her fırsatı ele geçiren gücü her zaman kabullenen halidir. Bu açıdan Adalar İlçesi bir kez daha tüm ülkede sergilenen yasadışı, hukuk dışı iktidarın, kaos yaratma ve bundan fırsat ve güç kazanarak keyfî uygulamayla yönetme pratiğinin küçük ölçekte tekrarıdır. Tüm ülkede olduğu gibi Adalar İlçesi’nde de yurttaşlarda sağlam bir hukuk anlayışı, bir yasallık düşüncesi ve savunusu oluşmadıkça ve bunun çok açık ve güçlü mücadelesi verilip kazanılmadıkça düzgün bir kamu yönetimi, belediye vs. yönetimi ve yürütmesi tesadüfe kalmış bir iştir. Bu tesadüfün ne ülkeye ne de Adalar İlçesi’ne isabet etmediği Adalar’ın başına gelenlerle ortadadır.
Yasadışı kâr, güç, iktidar hırsıyla hareket eden insan Türkiye’ye özgü bir tip değildir, her ülkede yeterince mevcuttur. Önemli olan bu insanların varlığı değil, bu insanların kabul görmemesi, saygınlık kazanmaması, ellerine güç verilmemesidir. Uygarca birlikte yaşamanın bu kültürü kolay oluşmuyor elbette. Adalar gibi nispeten bu kültüre daha yakın olması gereken bir yerde basit bir kent konseyi konusunda yaşananlar bunu gösteriyor ve bunca uyarı, yayın, duyuru ve habere rağmen hâlâ şu minval bir şeye rastlamak mümkün oluyor, tipik bir örnek olarak Adalar Vakfı başkanı Halim Bulutoğlu (Hasan Cevad Özdil’in bir yazısına verdiği cevapta) şöyle bir ifadede bulunmak cürret ve cesaretini gösterebiliyor:
[…] Kent Konseyi Genel Kuruluna gidilirken, 14 kuruluşun imzasıyla hazırlanan bildirgenin imzacılarına soruyorsun ya, “Konsey üyesi olan siz, bildiri imzacısı stk’lar ve üyeleriniz, yeni dönem kent konseyinin bu bildirideki ilkelere uygun çalışıp çalışmadığını değerlendirdiniz mi?” diye.
Bu sorduğun kurumların yönetiminde yada üyesi olup Kent Konseyi genel kurulu delegesi olan benim bildiğim en az 8’i, ilk genel kurulun haksız-usulsüz şekilde iptal edilmesini protesto edip ardından toplanan iki genel kurula da katılmamıştı. Yani daha o günlerde, yani genel kurullarda, imza attıkları metnin alenen ihlal edildiğini görmüşler ve tepkilerini de genel kurullara katılmayarak göstermişlerdi. O günden bugüne de, yukarıda yazdığım gibi değişen bir şey olmadı.
Sonrası, adada çok alışık olduğumuz yıpratma, hırpalama halleri. 2014 genel kuruluna katılan bir üyenin temsil ettiği kuruluş ile ilişkilerinin tartışmalı olması nedeniyle açılan dava tam 8 yıl sürmüş ve bu davayı açanlarca sorun kan davasına dönüştürülmüştü. Son genel kurulda bunun 10 katı ihlal yaşandı.
Ama ben tüm bunlara rağmen, bir kan davasının çözüm olmayacağını düşünüyorum.
O yüzden de, genel kurul sonrasında yukarıda linkte yer alan yazının sonunda kutu içinde yer verilen “yeni yönetimden beklenenler” başlıklı yazıda da görüleceği gibi, “tanımazuk” düşüncesinde hiç olmadık. O yazıda halen güncel olan çok sayıda beklenti-talep sıralanıyor yeni yönetimden.Halen güncel, çünkü biliyorum ki, yeni konsey yönetiminde uyum içinde çalışabilecek, denilenleri sorunları anlayacak, içselleştirecek insanlar var.[…]
Halim Bulutoğlu, “Re: Adalar Kent Konseyi Genel Kurulu -1”, Adalar Meclisi, 21.8.2020-14:47.
Halim Bulutoğlu’nun “dava tam 8 yıl sürmüş” dediği dava 8 değil 6 yıldır sürüyor, üstelik “sürmüş” yani bitmiş de değil. Üstelik “2014 genel kuruluna katılan bir üyenin temsil ettiği kuruluş ile ilişkilerinin tartışmalı olması nedeniyle” sözüyle giriştiği çarpıtma eylemi utanması gereken bir şey çünkü İAKTVKD’nin açtığı dava yalnızca bir nedenle değil tam sekiz değişik yasaya aykırı nedenle açıldı. Dernek bunları birkaç kez yayımladı. [bkz. Arif Çağlar, “Kent Konseyi’yle İlgili Zorunlu Bir Açıklama, Adalar Postası-2770 (2.5.2015). ; Arif Çağlar, “Bir Aczin İlanı Olarak Adalar Kent Konseyi Yönetimi’nin Açıklaması”, Adalar Postası-2805 (14.8.2016).; Arif Çağlar, “Siz Kim, STK Kim, Demokrasi Kim”, Adalar Postası-2806 (17.8.2016). https://wp.me/s2Emvm-2806; Arif Çağlar, “İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği (İAKTVKD) Adalar Kent Konseyi Yeni Dönem Seçimli Genel Kurul Toplantısına Neden Katılmayacak?”, Adalar Postası-2899-2 (11.6.2019).]
Bulutoğlu’nun bunları bilmesi gerekir ama çarpıtarak gerçek olmayan iddialarda bulunmak işine geliyor. Aklı sıra siyasi ahlak açısından yanına yanaşamayacağı İAKTVKD’ye kara çalacak. Ama ifadedeki asıl büyük yanlış Halim Bulutoğlu’nun derneği kan davası gütmekle suçluyor olması. Hukuk nosyonu, hukuk ilkesi olmayan insanların akıllarına dava deyince kan davası gelmesi normaldir. 2014 yılında savcılığın el koyduğu, zabıtlara geçmiş, dava dosyasına koyulmuş, yapılan kent konseyi genel kurul toplantısı ve seçiminin yasaya aykırı yanlarını belgeleyen ve dolayısıyla derneğin haklı olduğunu gösteren bir dava konusunu kan davası olarak adlandırmak ilkelliği utanılacak bir şeydir. Bunu görmek istemeyen ve 2014 yılından beri AKK konusunda katılım, demokrasi vb. kavramların gerçek anlamlarının tam aksini sergileyenlerin asıl kendi siyasi davranış ilkelerini ve ahlâklarını sorgulamaları gerekir. İlkeli olmakta zorlandıkları; içi boşaltılmış politik kavramlarla sosyalleşme ve kendini aldatma kolaycılığını seçmenin cazip geldiği anlaşılıyor ama bu temelde uygar bir toplum kurulamayacağı da âşikâr. Bu tür anlayış ve davranışların kabul görebildiği yerde tabiat ve kültür değerlerinin hâlâ bir nebze var olması sadece bir tesadüftür, ömrü kısadır, Adalar’da yaşanan da budur.
Böyle bir anlayışı sergileyen insan tipi elbette her yerde olabildiği gibi Adalar’da da olabilir. Olmaması gereken şey böyle bir anlayışı ifade ve temsil edenlerin kabul görmesidir.
Adalar Vakfı’nın en azından son 10 yıl içinde Adalar İlçesi’yle ilgili neler yaptığı ya da neler yapmadığı düşünülecek olursa vakıf başkanının sözlerine şaşmamak gerekir. AKK konusunda ve belediyelerle ilişkilerde bu tür insanların zihin yapısı tam da böylesi hukuka aykırı, her türlü iktidardan yana davranışlara uygundur. İktidarların, hükümetlerin, devlet kurumlarının, belediyelerin iyi ya da kötü ve ne yazık ki genellikle kötü yaptıklarının hepsine katılırlar. Bu anlayış ve davranış içinde olanların iyi bir şey yapmaları biat ederek birlikte çalıştıkları iktidarların iyi bir şey yapmaları tesadüfüne bağlıdır.
Son bir not olarak şuna da işaret etmek gerekiyor:
2019 yılında iki kez yapılan AKK genel kurulunun belediye başkanı tarafından iptal edilen ilk toplantısında Adalar Vakfı (Halim Bulutoğlu) dahil toplantının iptalini protesto ederek ikinci toplantıya katılmayanlarda hukuk ve yasa ilkelerine bağlı hiçbir ilkesel anlayış sözkonusu değildi eğer öyle olsaydı bunu İAKTVKD gibi daha o ilk toplantıdan önce yaparlardı. Bu grubun protestosunun nedeni AKK yönetim kurulu için kendi listelerini kabul ettiremeyişleriydi ve kendi listeleri de 2014 AKK yönetiminin devamından başka bir şey değildi. Bulutoğlu her zamanki gibi laf oyunlarıyla anlattığı gerçeğe aykırı hikâyelere herkesin inanacağını sanıyorsa yanılıyor. Kendisi iktidar olmayınca bir süre küskün oturup şimdi belediyelerle yeni anlaşmaların eşiğinde barış perisi rolüne soyunmasının herhangi hukuk ya da demokrasi ilkesiyle en ufak bir ilgisi yoktur; yönetime ortak olarak iktidardan pay almak istiyor, hepsi bu. Berikilerin, belediyelerin de böyle ilkesiz arabulucu rolünde hem müşteri hem satıcı olabilenlere ihtiyacı var.
Arif Çağlar
(25.08.2020)




Yorum bırakın