Aşağıda imzası bulunan Giorgio de Giacomo, kamuoyuna şu duyuruda bulunmaktan memnuniyet duyar:
İLANLAR.
DUYURU.
Aşağıda imzası bulunan Giorgio de Giacomo, kamuoyuna şu duyuruda bulunmaktan memnuniyet duyar:
Swan Biraderler, halkın hizmetine bir vapur tahsis etme nezaketinde bulunmuşlardır. Bu vapur, buradan Halki Adası’na [Heybeliada] ve altta imzası bulunan kişinin mülkiyetinde olup Prinkipo Adası’nda [Büyükada] yer alan, İrade-i Şahane [padişah fermanı] ile Dul-Kusar [Dil-güşâ: gönül açan, gönüle ferahlık veren] adı verilmiş yeni mahalleye ulaşımı sağlayacaktır.
Vapur her gün saat 17:00’de Galata Köprüsü’nden hareket edecek, Halki’ye uğrayacak, Dul-Kusar’da [Dil-güşâ] duracak ve ertesi sabah saat 07:00’de, yine Halki’ye uğrayarak geri dönecektir.
Ev kiralamak, ev veya arsa satın almak isteyen herkesin, Dul-Kusar [Dil-güşâ] mahallesindeki ilgili işlemler için, Galata’daki gümrüğe yakın bir yerde bulunan emlak ofisine başvurmaları rica olunur.
Evlerin hepsi boyanmış ve döşenmiştir.
Bu yeni yerleşim yerinde ayrıca iyi bir otel ve halkın ihtiyaçlarına yönelik her türlü ürünü sunan bir çarşı da bulunmaktadır.
Giorgio de Giacomo.
Kostantiniyye, 26 Mayıs 1858.
* * *

Journal de Constantinople, 23.06.1858.
DUYURU.
Bay Georgio di Giacomo, halkı bilgilendirmekten onur duyar ki, Prinkipo Adası’nda [Büyükada] yer alan Dul-Kusar [Dil-güşâ: gönül açan, gönüle ferahlık veren] adlı yeni mahallede kiralık ve satılık birkaç güzel ev ile satılık arsalar mevcuttur; üstelik fiyatlar oldukça uygundur.
Her akşam iskeleden bu mahalleye hareket eden bir vapur bulunmaktadır ve ertesi gün geri dönmektedir.
* * *
DUYURU.
Bay Georgio di Giacomo, halkı bilgilendirmekten onur duyar ki, Prinkipo Adası’nda [Büyükada] bulunan Dil-Kusha [Dil-güşâ: gönül açan, gönüle ferahlık veren] adlı yeni yerleşim yerinde, kiralık ve satılık birkaç güzel ev ile arsalar mevcuttur; hem de oldukça uygun fiyatlarla.
Her akşam köprüden [Galata] bu mahalleye hareket eden bir vapur bulunmaktadır ve ertesi gün geri dönmektedir.
* * *
DUYURU.
Villa Giacomo’da [Prens Adaları’nda], Dil-Hussa [Dil-güşâ: gönül açan, gönüle ferahlık veren] adı verilen mahallede, kiralık veya satılık birkaç ev ve arsa bulunmaktadır.
İlgilenenlerin Amerikan liman kaptanı Bay George de Giacomo’ya başvurmaları rica olunur.
* * *

L’Indicateur Ottoman. Annuaire Almanach du Commerce et de l’industrie 1880.
* * *
Bölüm V.
Samuel Sullivan Cox (çev. Baki Çokneşeli), Prinkipo’da Tatlı Yaşam ve Prens Adaları, İstanbul (2013)82-84.
PRİNKİPO – BAHÇELERİ VE VİLLALARI
[…] Adada öyle bir ev de var ki; dış cephesi diğer evlerin normalde içine döşenen nefis renkli çinilerle kaplı. Bu gerçekten de çok özgün bir yapı. Kapısı, girişi ve pencereleri zengince yaldızlanmış ve zevkle oymalanmış. Ev aslında bir kır evi ama kişide ilk anda uyandırdığı heyecanlı beğeni ve yorumlardan sonra akla şu soru geliyor: “Acaba niçin yaşlı bekâr bir adam bu güzelliği bir eşle paylaşmak yerine kendisine saklar?”
Uzun yıllar önce bu adada çok sayıda insan yaşardı. Bu insanlar giderek kayboldu, ada zamanla çorak bir hale geldi ve yakın zamana kadar da bu şekilde kaldı. Farklı türlerden oluşan bitki örtüsünü kaybetmiş, çamlık bir tepe görünümündeydi. Bu kaderi paylaşan tüm diğer yerleşimler gibi bir öncüye ihtiyacı vardı. O’nun, yarım yüzyıla sığan öncülüğünde, Prinkipo adeta bir cennet bahçesine dönüştü. Adı, hem adanın ilk oteli olan, hem de Homeros’un destanında ismi geçen “Calypso” ile ölümsüzleşmiştir. Senyor Giacomo isminde bu kişi yıllar önce işe girişmiş. Keçi beslerdi ve Amerika’ya hayrandı. Maltalı idi. Bu zaten melez bir ırktan olduğu anlamına gelir. Şüphesiz İtalyan ağırlıklıydı. İnançlı bir Katolik idi. Buradaki ‘Doğu’ sularına perişan bir denizci olarak geldi. Galata’da bir dükkânda kendine iş buldu. Galata’da hâlâ mevcut olan hoş kokulu Maltalılar sokağından çokça arabayla geçerim. Seyrek olarak da bu sokakta yürürüm. Bu hüzünlü sokaktan hızla geçerken Limburger peyniri ile kurutulmuş ringa balığının kokuları birbirine karışır ve soğan da rezeneye yardım ederek burun deliklerimi genişletir. Nefes açıcı ilaç!
Giacomo* Galata’da para kazandıktan sonra buraya geldi. Kendi gösterişli evinin etrafında ve güzelim tepeye doğru teraslanmış yamaç arazide evler inşa etti. Bu taraçlara çok sevdiği kokulu beyaz güllerden o kadar çok dikti ki kokuları denizden bile duyuluyordu. Adeta yoksul gençliğindeki zevksiz iş günlerinin intikamını zengin olduktan sonra bu kokularla alıyordu. Kırk yıl önce ‘Giacomo’nun Eğlencesi’ olan şey ise şimdi yok. Gitmiş; ancak güzel taraçaları ile ‘Giacomo Hotel’i hâlâ yaşıyor. Kendisinden daha kıdemli rakibi olan ‘Calypso’ya da tepeden bakıyor. Sonuçta Maltalı ile Rum yan yana gelince mutlaka bir çekişme olur. Giacomo’nun bir karısı vardı. Kadın kocasını ve müziği çok severdi. Ancak ne yazık ki bu adanın onun müziğine kattığı yetenek kocasının süslenmesi için verdiği pırlantalar kadar parlak değildi. Bu nedenle bir laterna satın aldı ve başladı kolunu çevirmeye. Handel bu müziği duymuş olsaydı mezarında dönerdi! Kocası çevreye çiçekler ve heykeller dikerken, kadıncağız laternasıyla ve ütü işleriyle ilgilendi. Adam eve gelip geniş kenarlı şapkasını Diana’nın alçıdan heykeline astığında kadın da çamaşırı bırakıp Handel’e başlardı. Adamın bir tüfeği vardı ve kilerlerini bıldırcınlarla doldurmaya çalıştığından bu tüfek nadiren avcılık tanrıçasının** üzerinde asılı dururdu. [Splendid Palas merdivenlerinin yanı başını tutmuş “İki Tanrıça”, biri “güzel saçlı” Demeter diğeriyse kızı “ak kollu” Persephone… bkz. Emine Çiğdem Tugay, “İki Tanrıça’nın Gizemi”, Adalar Postası-3014 (25.10.2020).] Kendi evindeki ve çevresindeki insanların dini inancını göz önüne alarak bir kilise inşasına önayak oldu. Kilisenin Katolik cemaatine kapılarını açtığı törende çok sevinçli bir konuşma yaptı. Bu adanın ilk Katolik kilisesiydi.
Adını taşıyan otelin önünden geçerken şapkamı çıkarıp onu selamlıyorum. Neden olmasın? Giacomo Amerika’yı severdi. Çakıl taşlarıyla kaplı, tertemiz korunmuş, gölgelik taraçalarda yürüyorum. İstanbul’daki kışlık evimiz olan ‘Hotel Royal’in kardeşi olan adadaki ev sahibimiz ‘The Giacomo’nun selamını da alıyorum. Rumca’daki Logothetti-isim babası ile aynı lakabı taşıyor ne de olsa.
Bu adaların her yeri bize Klasikler’i, özellikle de Homeros’u anımsatıyor. ‘Calypso’ bizi yalnız kolej yıllarımıza değil, dört bin yıl önceye de taşıyor. […]
⸻
*Giacomo: (Ciakomo), önceleri Cakomo olarak bilinen, sonradan da Çankaya adını alan mahallenin kurucusu ve ad vereni. (ç.n.)
** Diana: Av tanrıçası (ç.n.)
* * *
* * *
DUYURU.
Aşağıda belirtilen günlerde, ilgilisine ait olmak üzere, Galata’daki Havyar Han’da saat 13.00’da,
SULTAN
adlı İngiliz vapuru, halihazırda Prens Adaları’na sefer yapmakta olan bu gemi, daha önce özel satışla (anlaşmayla) elden çıkmamışsa, halk huzurunda açık artırmayla satışa sunulacaktır.
• 1. artırma: Cuma günü, 3/15 Nisan
• 2. ve son artırma: Perşembe günü, 9/21 Nisan en yüksek teklifi verenin olacak şekilde satılacaktır; ödemeler İngiliz sterlini cinsinden peşin yapılmalıdır.
Daha fazla bilgi almak isteyenler, aşağıda imzası bulunan resmî müzayedeciye başvurabilir.
Galata, 11 Nisan 1859.
M. de Castro.
* * *

* * *
Akillas Millas, Büyükada (Prinkipo, Ada-i Kebir), İstanbul (2014)352-355.
[…] Korpilerin bitişiğinde, midyelerle kaplı temelleri deniz dibinde hâlâ görülebilen, Kapetan Deportos’un ahşap iskelesi vardı. 19. yüzyılın ortalarına doğru Sinyor Giacomo tarafından yaptırıldı. İskele, yol yapılmadan önce, mahallenin nakliye işlerine hizmet ediyordu. Meşhur Maltalı’nın adını taşıyan mahallenin çekirdeğini oluşturan ilk evlerin inşaat malzemelerini, manavlar bu iskelede boşaltırlardı.
Bütün bu arsaların eskiden beri Hristos Manastırı’nın mülkiyetinde olduğunu ve “bazı becerikli Rumların, mevcut durumu etkileyebilecek seçkin kişilere, buraları yok pahasına sattığı”nı burada hatırlatmak isteriz. Madam Hornby’nin annesine yazdığı ilginçtir: “Bizim de Ada’da böyle bir ev sahibi olmamız ne kadar şahane olacaktı… beş yüz İngiliz lirasıyla, bahçe ve bağlarıyla birlikte Ada’nın yarısını satın alabilirdik.”
Sinyor Giacomo’nun mülklerini çevreleyen taş duvarların bir kısmını bugün dahi görmek mümkündür. Mülkünün sınırları Azaryan’ın evinden başlar, Hamson’a kadar uzanırdı. Tabii eskiden bu alanlar manastırın bağları ile kaplıydı. “Kapetan Deportos” Adalıların takmış olduğu takma adıydı. Çoğu kişi ona “Cakeimo” da derdi. Ailesi aslen Maltalı olsa da, kendisi İzmir’de doğmuştu. Kendi ifadesine göre, “İstanbul’a ilk geldiğinde çıplak ayaklı, pejmürde, afacan bir çocuktu.” Önce Galata’nın çamurlu sokaklarında çalışmaya başladığını ve “biraz sermaye toplayınca, küçücük dükkânının bir hazineye dönüştüğünü” şakalaşarak söylerdi.
Lady Hornby onunla 1856’da tanışmıştı. “Ada’nın en güzel bölgesi”nin sahibiydi, bembeyaz, ferah, verandalı ve parterli bir sayfiye evi grubunun inşaatını henüz tamamlamıştı. “Bu evlerin en büyük ve en ferahı, kendi evi, üç mil mesafeden görünürdü. Denizden görünüşü fevkaladeydi. Bahçesinde üç parter vardı ve verandasını renk renk çiçeklerle dolu binlerce beyaza boyanmış saksı süslüyordu.” Genç İngiliz Lady devam ederek, “…daima hoş sohbet ve gayet dinç olan ‘Cakeimo’nun bütün dünyada adeta bu adıyla tanındığını sanırsınız. Verandasındaki saksıların arasında oturup, çubuğunu tüttürerek, altın renklerle donanmış kıpkızıl güneşin batışını nasıl zevkle seyreder” diye anlatmaktadır. “Paşalardan hiçbiri onun şahane kehribar marpuçunu küçümseyemez. […] Başında geniş çevreli büyük hasır şapkası ve bembeyaz elbisesiyle bahçesinde gezinirken gördüğümde, Sainte Hélène Adası’nda başarıyla yetiştirdiği çiçeklere hayran, güleryüzlü bir Napolyon’un dolaştığını zannederdim. Buna benzer sahneler, çocukluğumda okuduğum kitaplardan hafızamın bir köşesinde kalmıştır. Güneşten yanmış tıknaz bir sürü çocuğun, denizde bütün gün çırılçıplak sularla oynadıklarını ama Pazar günleri en iyi elbiselerini giyerek önünüzden geçtiklerini görürsünüz. […] Bu arada anneleri, sıhhatli, iddiasız ve ufak tefek Madam Giacomo, […] ziynetlerini özellikle de pırlanta yüzüklerini her fırsatta takıştırmayı ihmal etmezdi.”
Bundan sonra penceresinden gördüğü manzarayı tarif eder: “Karşı tarafta, sola doğru, yan yana sıralanmış olan üç tepesiyle güzel bir dalga oluşturan Heybeliada görünür. Tepe aralarındaki vadi o kadar alçaktır ki, arka taraftaki denizi görmek mümkündür. Yüksek bir uçurumun tepesinde, bir manastır sanki suya doğru asılı gibi durmaktadır. Dalgalar sabah ayininde çalınan çanların seslerini pencereme kadar taşırlar. Bitişiğindeki çayırda şaheser bir servi ağacı sırası görünmekte; köyün evleri ise sahilde dizilidir. Rumların sayısız balıkçı kayıkları ve bazı daha büyük tekneler limanda demirlidir. Adalılar bütün gün kahvehanelerde, atalet içinde sigaralarını tüttürürler. Yukarılarda, dağınık ve seyrek üzüm bağlarına ve zeytin ağaçlarına rastlanır. […] Bahçemiz aşağıda kumsala kadar varmaktadır. Orada ahşap banyomuz ve bitişiğinde kayığımız durmakta. Adını ‘Edith Bellina’ koyduğum kayığın bakımını Yango ve Pandeli isminde iki denizci üstlendi. […] Buradaki Rumların bahar şenlikleri hakkında sana ayrı bir mektup yazacağım.”
1860’tan sonra Giacomo’nun bu evleri yazlığa gelen zenginlere teker teker satmaya başladığı görülmektedir. İhtiyar Meclisi’nin zabıt defterlerinde okuduklarımıza göre, “…Kapetan Deportos evlerinden birini 45 bin kuruşa tersanede tüccarlık yapan Musevi Nesim’e sattı. 1862, Mayıs 21.” Bu zabıtlarda Giacomo’nun “han”ından da söz edilmektedir. Con Paşa Avramidis’in evinin karşısında bulunan ahşap, neoklasik ikiz binalara günümüze kadar ta hanakeia (küçük hanlar) denirdi. Bu binaların Giacomo’nun yıktırılan “han”ının yerine inşa edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Kitimatologion İhtiyar Meclisi’nin bir nevi kadastro defteri olup, halen Aya Dimitri Kilisesi’nin arşiv odasında muhafaza edilmektedir. Bu kayıtlar 1880 civarında tanzim edilmiş, Ada’daki gayrimenkuller sokak sokak kaydedilmiştir. Bu kayıtlara göre, Kapetan Deportos Mahallesi’nin sınırları dahilinde Smayth Kleathis, Mösyö Piçi ve Holstein’in köşkleri, Kantarcoğlu ve Simiriotis’in yazlık evleri, biraz daha ileride İranlı Ali Efendi’nin, Vasse Paşa’nın, İsmail Hakkı Bey’in, Naame Efendi’nin, sarayın eczacıbaşısı Diamandaki Bey’in (1870), Rüstem Paşa’nın, Ermeni Şerbetçiyan’ın, Mösyö Couteau’nun, Mösyö Valof’un, Mösyö Aznavur’un…” evleri inşa edildi. Bu isimler o devirde çok tanınmıştı, buraya aynen kayıtlarda bulduğumuz haliyle aktardık.
1862’de “Testa’nın karısı Karolina, Kapetan Deportos Mahallesi’nde, Kurteli’nin bitişiğindeki beş yüz yaş arşınlık araziyi 15 bin kuruş mukabilinde Eme Crepen’e sattı.” Satışların arttığı bir devirde, “Rocco Farra’nın kayınvalidesi Mariana Ohanezi bu arazinin bitişiğindeki yedi yüz arşınlık arsayı 1.800 kuruş mukabilinde Eme Crepen’e sattı.” Kısa süre sonra bu arsaların üstünde bölgenin en güzel neoklasik binalarından, Theodor ve Mari Crepen’in yazlık evleri yükseldi.
Crepen’ler gayet zengin Frangolevanten bir aileydi. Beyoğlu’ndaki meşhur Passage Europe’a paralel Passage Crepen onlarındı. Sait Duhani’ye göre, “O devirde Krepen Pasajı, alafranga ayakkabı imal eden kunduracıların merkezi sayılırdı. Sonradan meşhur olan Lehner, Bon, Amiralıs gibi Pera’nın namlı kunduracıları kariyerlerine buradan başlamışlardı.”
Crepen’lerin yakınında ve Con Paşa’nın evinin karşısında, az önce hanakeia olarak tarif ettiğimiz çift neoklasik ahşap ev Konstantinos ve Ioannis Moraitis kardeşlere aitti. Biraz ileride, Simiriotis’in sayfiye evine bitişik, Pallas Okulu’nun yönetim kurulu üyelerinden (1884) Thrasivulos Yanaros’un evi vardı. […]
* * *


Prens Adaları – Prinkipo’daki Giacomo Oteli.














Yorum bırakın