Heybeliada’nın ilk İslam mezarlığı hakkında birkaç söz…
Pars Tuğlacı çeşitli kaynaklardan derlediği notlarında, Heybeliada’da ilk Türk yerleşiminin 1770’lerde olduğunu kaydediyor. Sebebi askerî deniz okuludur. Bu tarihten sonra Türk nüfusu giderek artar. İstanbul Adaları arasında Müslüman nüfusun en fazla olduğu ada her zaman Heybeliada olmuş. Yukarıda verdiğimiz takribi tarih, hicri 1180’lere denk düşüyor. Ne var ki Heybeliada’da hicri 1200’lerin sonuna ait tek bir Müslüman mezar taşı bile yok, peki neden? Maalesef bu sorunun cevabını bilemiyoruz. “İmkânsızlıklar sebebiyle taş yaptırılıp getirilememiş,” desek, İstanbul’da yaptırılan bir mezar taşının Anadolu’ya yahut Rumeli’ne gönderildiği biliniyorken bu sav boşa düşüyor. Mezar yerleri belli olacak şekilde geçici baş taşları dikilmiş demek akla daha yatkın.
Bir de Heybeliada özelinde, değişen mezarlık alanları bahsi var. Eski mezarlık alanı —her ne kadar köyün içinde kalmış olmasa da— nedense terk edilerek, bunun yerine 1911/12 yıllarında şimdiki Müslüman mezarlığı tesis edilmiş. Peki eski mezarlık sahası ne olmuş, ya eski mezarlar ve kitâbeler? Bu kısa değerlendirme denemesinde biz bu sorunun cevabını aramaya çalışacağız…
Bugünkü Müslüman mezarlığı, Değirmen Tepesi’nin güneyinden geçen yolun üst yamacında, Bahriye Mektebi binalarını ve devamında uzanan Ay’ Yorgi —Uçurum— Manastırı’na ait yapılar grubunu geçtikten sonra dağa doğru kıvrılan yolun sağında yer alıyor. Hemen bitişiğinde ise aşağı-yukarı aynı büyüklükte bir Rum mezarlığı var. Rum mezarlığı 1902, İslam kabristanı ise 1911 yılında hizmete girmiş. Bu tarihten evvel ise Heybeliadalı Müslümanlar merkez mahallenin hemen yukarısında, evlerin çamlığa vardığı yamaca defnediliyormuş. Burada, yaklaşık 115 yıl evvel terk edilmiş olan ilk ada mezarlığına dair kalıntılar göze çarpıyor. Artık altlarına arı kovanlarının yerleştirildiği çam ağaçlarının aralarına dikkatle bakıldığında sağa sola dağılmış 19. yüzyıldan kalma mermer mezar taşlarını seçebilmek mümkün.
Ne ki, burada 1780’lerden 1894 İstanbul depremine uzanan zaman aralığına ait bir yazılı kitabeye rastlamıyoruz. Şimdi ilk defa 31 Ocak 2025 tarihinde yerinde görmek ve incelemek imkânı bulduğumuz mezarlık sahası hakkında derlediğimiz notları sıralayalım:
- Mezarlık, Heybeliada’nın güneyinde, Deniz Lisesi yerleşkesinin ardında yükselen yamaçtaki evlerin bittiği noktada, Burak Reis Sokağı’ın yukarı doğru dirsek yaptığı mevkide bulunan İSKİ su tesisinin hemen yanındadır. Mezar alanına bu noktada duran çöp konteyneri civarında belli belirsiz fark edilen patikadan yaklaşık 40-50 metre yürüyerek varılıyor.
- Sahadaki ilk tespitlerimize göre alanın güneydoğusunda yükselen İSKİ yapısı, mezar alanının üzerine inşâ edilmiştir. İSKİ yapısını çevreleyen sınır parmaklıklarının içinde de mezar yapıları gözüküyor ancak bu alana girme imkânımız olmadı.
- Mezarlık sahası artık neredeyse tamamı toprak altında kalmış olan dikenli tellerle çevriliymiş. Mezarlık sahasında dolaştığımızda birkaç noktada paslı halde bu dikenli tellere tesadüf ettik. Aşağıya, ormanın derinlerine doğru mezarlık sahasının devam ettiğini belgeleyen izlerden biri bu dikenli tel kalıntılarıdır.
- Mezarlık sahasının hudutları hakkında fikir veren bir diğer iz ise çok sayıda şâhidesiz —yani yazılı baş taşı olmayan— mezar yapısıdır. Bu mezarlar, yaklaşık 130-140 yıl evvelinden kaldıkları için bugün hayli harap vaziyettedir. Kaba taşla sıvanmaksızın örülmüş mezar duvarlarının çoğu dağılmış, izleri yok olmaya yüz tutmuştur. Bazı mezarlarda ise bu kaba duvar yapısına da rastlanmaz. Bunun yerine yine kaba taştan şekillendirilmiş yazısız baş ve ayak taşları dikkat çeker. Ne yazık ki bu nedenden ötürü, mezar sahiplerini tespit etmek artık imkânsızdır. Bu şekilde tanzim edilmiş 17 adet mezar yapısı tespit edebildik.
- Sahada, mezarlık alanı ile İSKİ tesislerinin sınırını teşkil eden parmaklıkların dibinde formundan 1940’larda yaptırıldığı hissi uyandıran tek kişilik, hayli bakımlı bir mezar yapısı görülüyor. Bu mezarda da herhangi bir yazıt yoktur. Ancak sıvalı ve iyi durumdadır. Bahar ve yaz aylarında yoğun çalı ve bitki örtüsüyle kaplandığı için güçlükle fark ediliyor.
- Mezar sahasında 31 Ocak 2025 tarihinden itibaren yaptığımız üç tespit gezisinde ancak altı adet Osmanlıca kitâbeli mezara rastlanabilmiştir. Bunların en eskisi 1894, en geç tarihli olanı ise 1904 tarihini taşıyor. Sahada, toprağa gömülü halde çok sayıda mermer parçası görülüyor. Belki alanda yapılacak bir yüzeysel arkeolojik kazıyla bu yazılı mezar taşlarının sayısı artabilir.
- Muhtelif kaynaklarda, eski mezarların meskûn mahal içinde kaldığı için yerel yönetim tarafından alınan karar uyarınca yeni bir defin alanı belirlendiği ve Rum cemaati için 1902, Müslüman ahali için ise 1911 tarihinden itibaren Değirmen Tepesi’nin yamacında büyükçe iki arsanın kullanıma alındığı belirtiliyor. 1911 yılında Abbas Halim Paşa’nın bağışladığı ve tanzim-imar ettiği Müslüman mezarlığında, mezarlığın kapısında yer alan 1911/12 tarihinin aksine, daha eski tarihli mezar taşlarının da var olması, bize bazı Adalı Müslüman ailelerin ölülerini eski kabristan sahasından buraya naklettirdikleri fikrini uyandırmıştır. Ancak sadece saha gezisi verilerine dayanan bu yazı, arşiv ve belgelerin peşine düşülmeksizin hazırlandığından, bu sav şimdilik sadece ihtimal dairesinde ele alınmalıdır.
- Mezar sahiplerinden biri, Heybeliada’da bir ahbabının yanında misafirken vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Diğer iki mezar sahibi ise hamileliğe bağlı komplikasyonlar dolayısıyla vefat etmiştir. İstanbul Adaları’nda doğum ameliyesinin bugün bile üstesinden kolaylıkla gelinemeyen bir tıbbî olgu olduğu düşünüldüğünde, bu durum anlaşılabilirdir.
- Mezarlık alanı, çam ağaçlarıyla kaplı haldedir ve tam sınırlarını bugün için tespit etmek hayli güçtür. Bu da ancak etraflı bir saha çalışmasıyla saptanabilecek bir durumdur.
- Mezarlar arasında yer alan Mekteb-i Sultanî öğrencisi Cemâl Efendi’nin mezar kitâbesi ebcedle tarih düşürülerek Feyzi adında bir şair tarafından kaleme alınmıştır. Bu Feyzi’nin, Galatasaray Lisesi’nde 33 yıl öğretmenlik yapan ve 1910 yılında yaş haddinden dolayı emekli edilen, şaşılacak şekilde kendi vefatına da tarih düşüren Tebrizli Ahmed Feyzi Efendi (1842-27 Şubat 1910) olması ihtimal dahilindedir.

















M. Burak Çetintaş

M. Burak Çetintaş
1976’da İstanbul’da doğdu. 1997’de İstanbul Üniversitesi’nden, 2002’de ise Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Ardından Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı Tarih Bölümü’nde yüksek öğrenimini sürdürdü. Aynı üniversitenin Tarih Bölümü’nde 2005-2007 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2010’da Atlas Tarih dergisini kurdu, yayın yönetmenliğini üstlendi. 2009’dan itibaren NTV Tarih dergisinde yer aldı; 2011’den itibaren derginin yayın koordinatörlüğü ve yazı işleri müdürlüğü görevlerini yürüttü. Osmanlı siyasî tarihi, Türk müziği tarihi, sanat ve mimarlık tarihi, şehir, kültür ve tıp tarihi alanlarında araştırma yapmakta ve ayrıca biyografik çalışmalar hazırlamaktadır. İlk yazısının yayımlandığı 1998’den bu yana 400’ün üzerinde makalesi ve yazısı yayımlanan Çetintaş’ın Dolmabahçe’den Nişantaşı’na (2005), Türk Denizcilerinin Mezar Taşları (2009), Ressam Hasan Vecih Bereketoğlu (2024) isimli üç kitabı vardır.
Heybeliada Mezarlıkları’na dair…


TC Başbakanlık Arşivi’den…
21 Mart 1875 Pazar
Tarih: 13-02-1292 (Hicrî) / Fon Kodu: HR.MKT. / Gömlek No: 869 / Sıra No: 92
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
14 Kasım 1898 Pazartesi
Tarih: 29/C /1316 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.MKT. / Gömlek No: 2133 / Sıra No: 124
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
01 Ocak 1899 Pazar
Tarih: 18/Ş /1316 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.MKT. / Gömlek No: 2155 / Sıra No: 51
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
21 Haziran 1899 Çarşamba
Tarih: 13/S /1317 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.MKT. / Gömlek No: 2214 / Sıra No: 34
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
Heybeliada’da müslüman ve hristiyanlar için yeni bir mezar yeri ayarlanması.
03 Ağustos 1899 Perşembe
Tarih: 26/Ra/1317 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.MKT. / Dosya No:2229 / Gömlek No:14
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
24 Eylül 1902 Çarşamba
Tarih: 21/C /1320 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.MKT. / Gömlek No: 583 / Sıra No: 17
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
01 Aralık 1903 Salı
Tarih: 12/N /1321 (Hicrî) / Fon Kodu: İ..EV.. / Gömlek No:35 / Sıra No: 22
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
05 Eylül 1910 Pazartesi
Tarih: 01/N /1328 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.EUM.THR. / Gömlek No: 49 / Sıra No: 2
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
20 Ağustos 1920 Cuma
Tarih: H-20-06-1337 / Fon Kodu: DH.KMS. / Gömlek No:50/-1 / Sıra No: 44
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
16 Nisan 1919 Çarşamba
Tarih: 15/B /1337 (Hicrî) / Fon Kodu: DH.MB..HPS./ Gömlek No: 15 / Sıra No: 29
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
22 Eylül 1929 Pazar
Tarih: 1929-09-22 / Fon Kodu: 534 / Kutu: 36975 / Gömlek No: 148565 / Sıra No: 1
Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi
Türkiye`de ilk İngiltere Büyükelçisi olan Edward Barton`un Heybeliada`daki mezarının tamiri

17 Ekim 1949 Pazartesi
Tarih: 17.10.1949 / Fon Kodu: 30-10-0-0 / Kutu: 109 / Gömlek No: 733 / Sıra No: 3
Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi
Nejat Gülen, Heybeliada, İstanbul (1982)189.
MEZARLIKLAR
Bugün, Değirmen Tepesi’nin güneyinden geçen Âşıklar Yolu üzerinde yan yana iki mezarlık vardır. Biri müslüman mezarlığı, diğeri ortodoks mezarlığı.
Ada’nın ilk mezarlıkları eskiden bugün mahalle olmuş olan yerlerdeydi. Hristiyan mezarlığı, Hüseyin Rahmi Bey yokuşunun sol başında, telefon idaresinin bulunduğu yöredeydi.
Ada’nın nüfusu artıp, evler çoğalınca mezarlıklar kaldırıldı, bugünkü yerine taşındı.
Önce Hristiyan mezarlığı düzgün bir biçimde yapıldı. Sonra, 1911 yılında Abbas Paşa bugünkü Müslüman mezarlığını yaptırttı. Süslü kapısında ve duvarlarında Mısır mimarisinin özellikleri görülür.
Önce Hristiyan mezarlığı düzgün bir biçimde yapıldı. Sonra, 1911 yılında Abbas Paşa bugünkü Müslüman mezarlığını yaptırttı. Süslü kapısında ve duvarlarında Mısır mimarisinin özellikleri görülür.
Bu mezarlıkta nice Adalı yatmaktadır. Eski Bahriyelilerin, hayatını Ada’da geçiren, gerçek Adalıların çoğu buradadır. Ama sanatoryumda ölenler, Ada’ya tedavi için gelip ölenler, Adalı olmayanlar da gömülmüştür kuşkusuz.

Orhan Türker, Halki’den Heybeli’ye (Bir Ada Hikâyesi), İstanbul (2003)72-78.
Halki’nin Rum Mezarlığı
Halki’nin eski Rum mezarlığı bugünkü itfaiyenin karşısında tepeye doğru, şimdiki Lozan Zaferi Caddesi’nin başladığı yerde bulunmaktaydı. Livadakia semtinin Rum aristokrasisinin burunlarının dibindeki bu mezarlıktan rahatsız olmaları yanı sıra mezarlıktan çevredeki evlerin kuyu ve sarnıçlarına su süzüldüğü düşüncesi de halkı huzursuz etmiş ve buradaki mezarlığın yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması düşüncesi ağır basmıştır. 1904 yılında Padişah’tan izin çıkması üzerine mezarlık Ada’nın güney tarafında Epta Adelfia (Yedi Kardeşler) denilen bugünkü yerine taşınmıştır. Mezarlık, eski Kudüs Patriği Nikodimos’un bağışladığı 15.000 arşınlık bir alanı kapsar ve Ada’nın Müslüman mezarlığına bitişik bir konumdadır.
Halki’nin eski Rum mezarlığı bugünkü itfaiyenin karşısında tepeye doğru, şimdiki Lozan Zaferi Caddesi’nin başladığı yerde bulunmaktaydı. Livadakia semtinin Rum aristokrasisinin burunlarının dibindeki bu mezarlıktan rahatsız olmaları yanı sıra mezarlıktan çevredeki evlerin kuyu ve sarnıçlarına su süzüldüğü düşüncesi de halkı huzursuz etmiş ve buradaki mezarlığın yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması düşüncesi ağır basmıştır. 1904 yılında Padişah’tan izin çıkması üzerine mezarlık Ada’nın güney tarafında Epta Adelfia (Yedi Kardeşler) denilen bugünkü yerine taşınmıştır. Mezarlık, eski Kudüs Patriği Nikodimos’un bağışladığı 15.000 arşınlık bir alanı kapsar ve Ada’nın Müslüman mezarlığına bitişik bir konumdadır.
Burası Ada’nın Rum halkının özellikle son 100 yıllık geçmişine ışık tutar. Buradaki mezar taşlarından XX. yüzyıl boyunca Ada’da yaşayan ve ölen Rumların isimlerini, bazen kökenleriyle saptayabilmek mümkündür.
Mezarlığın küçük tur yoluna bakan ön cephesinde, duvar ve parmaklıklardan oluşan görkemli giriş kapısının üzerinde, Yunanca büyük harflerle (Halki Ortodoks Cemaati Mezarlığı) yazmaktadır. Mezarlığın ortasında göze çarpan beyaz boyalı, antik bir Yunan tapınağını çağrıştıran bina, 1913 yılında tamamlanan Profitis İlia Kilisesi’dir. Burası cenaze ve mevlüt törenleri için kullanılmaktadır. Kilisenin sağ yönünde Müslüman mezarlığının duvarına yakın bir yerde ise 1931 yılı yapımı yarı harap durumda küçük bir bina daha vardır. Burası kiralık mezarlarda kalan ve üç beş yıl sonra kemikleri buralardan çıkarılan ölülerin demir kutular içinde kemiklerinin muhafaza edildiği “Osteofilakion-Kemik Muhafaza” binasıdır.
Rum mezarlığı,
giriş kapısı ve ana yolun sağ tarafındaki mezarlar:
Vasilios Melalidis (1920)
Tranos-Grigoropulos ailesi (1910) anıtsal mermer aile mezarı
Dr. Prokopios Papamihail aile mezarlığı (1923)
Konstantinidis ailesi (1927)
Andadakis-Kostidis ailesi (1955)
Papaz Amvrosios Haralambidis’in mezarı (1970)
İrini Alyanaki (1980)
Valasiadis ailesi (1956)
Stavro ve Eleni Zografos
Nikolaos Samanidis (1957)
Karavasilaki ailesi (1974)
Zumacakis
Musuri ailesi (1946)
Muratoğlu ailesi (1970)
Sofia Kondopulu (1978) mezarın üzerindeki resimde şapkalı ve kürklü, şık ve güzel bir kadın gülümsüyor.
Muçaços ailesi
Miriç ailesi (1968)
Maria Andonoğlu (1986)
Ekaterini Adamandidu (1979)
Vasiliki Katçi (1995)
İoannis Mutluay (1981)
Konstantinos Karitis (1961) Sakız Adalı
Pasadeos ailesi (1967)
Athanasios Gugudis (1989) İmroz Adalı
Vlusas ailesi (1969)
Nusis ailesi (1959)
İoannis Çiropulos (1960)
Eleftheria Askitoğlu (1975)
Karpuzi ailesi (1959)
Perikli Pashalidis (1951)
Magdalini Panayotidu (1958)
Nikolaos Yenidünya (1952)
Angelos ve Matroni Yorgiadis (1982) uzun yıllar Halki Rum cemaatinin başkanlığını yapmıştır.
Ligor (Grigorios) Hari (1969) tanınmış lokantacı.
Kekeris ailesi (1948)
Maria Vaksevanopulu (1967) Rum ilkokulunun öğretmeni ve Rum Kız Yetimhanesi’nin 1930-1942 arasındaki müdiresi
Margaro Zei (1944)
Andoniadis ailesi
Hristo Manos (1961) öğretmen
Musakis ailesi (1946)
Sakopulos ailesi
Melahrinos ailesi (1927)
Çalmof ailesi (1934)
Sarriyanaki ailesi
Karaca ailesi
Sotiriadis ailesi (1918) anıtsal mezar
Orelis ailesi (1970)
Priapulos ailesi (1909)
Papaz Yakovos İosifidis (1959)
Marinaki
Baltadiki
Papaki
Çalikaki
Yorgiadis ailesi
Anastas Prokos ailesi Tanınmış eczacı
Tabunidu (1967)
Gagakis (1940)
Haralambidis (1958)
Politi (1960)
Pandacii (1952)
Mihailidu (1971)
Maridis (1970)
Guta ailesi
Devecaki (1987)
Zafira Angelidu (1955) Papaz eşi.
Güçoğlu ailesi (1951)
Eleni Basmacidu (1929) 2 yaşında iken ölen kız çocuğu.
Karayanidis ailesi
Mugridis ailesi
Radovic ailesi (1946)
Didimos ailesi
Kulakoğlu (1988)
Therapianopulu (1968)
Vasilyadis (1947)
İkonomos
Papaz Andonios Goços
Delikanis (1933)
Maria Pantaleondos (1954)
Hacı Vasil Asmanidis (1929)
Theodoros Rokas (2001)
Ana giriş kapısı ve ana yolun sol tarafındaki mezarlar
Andonios Stefanidis (1972)
Dimitri Psalli aile mezarı (1965)
Aleksandros Psalli aile mezarı (1940)
Furtunoğlu (1949)
Ekaterini Miloharaktu
Levendeli ailesi
Domna Ksenu (1958) Papaz eşi.
Frangulas
Laopulos ailesi (1949)
K. Zurnacakis
İlia Bakalopulos (1931)
Simeon ve Rallu Botatos (1954)
İoannis ve Efpraksia Kapetanidis (1964)
Maria Asmafilidu (1970)
Maria Prodromidu (1976)
Aleko Kaçanangos
Hacopulos ailesi
Olimbia Gargaroğlu (1956)
Efthimia Kalfoğlu
Andrea Yenadis (1904)
Vasilios Margaro-Harvataki
Anna Lazaraku (1953)
Marianthi Stavrinaki (1960)
Evangelia Rafailidu (1983)
İlia ve Fevronia Rafailidis (1968)
Konstantinos Stamatiadis (1967)
Konstantinos ve Anastasia Mai (1959)
Stavro Anagnosti (1990)
Vladimir Fonlange (1998)
İoannis ve İzmini (1958)
Lefki Molfesi (1916)
Darmi ailesi
Hristo, Hristina ve Dimitra Panu (1951)
Pandeli Hasanaki (1982)
Toma Balcı (1993) Sporcu ve sinema oyuncusu
Yorgo Yannopulos (1915) Yunanistan’ın Kalavrita kasabasından.
Dimitri ve Efthrepi Kilitu (1928)
Eleni Hayvaropulu (1977)
Konstantinos Borakis (1965)
Evmorfia Yeorgiu (1966)
Olga Cimka (1970)
Hristo ve Vasiliki Çiços
Marika Yordanoğlu (1952)
Abacidis ailesi (1940)
Nikolaos ve Eleni Athanasiadis (1946)
Kupidis ailesi (1929)
Dimitri ve Anastasia Mesolongitis (1969)
Rafailidis ailesi (1920)
Dinçmen ailesi (1962)
Yeorgios Hirakis ailesi (1921)
Gika ailesi (1934)
Kurtesoğlu ailesi (1938)
Dr. Leonida Limarakis (1912) Rum Edebiyat Derneği üyesi ve tanınmış doktor.
Köseoğlu ailesine ait Yunan motifleri ile süslü mermer anıtsal mezar
Anastasios Köseoğlu (1924)
Kalliopi Köseoğlu (1941)
Aristidi Köseoğlu (1963)
Pandeli Athanasiadis (1934)
Amfilohios Politis (1933)
İpatia Deveci (1953)
Vasilyadis ailesi (1931)
Marika Hacaki (1947)
Olimbia Bayramidu
Diyogenis Bekaroğlu (1973) Ada’nın ünlü kahvehanesinin sahibi.
İoannis ve Eleni Muratoğlu (1927)
Theodosia Maropulu (1924)
Efthimia ve Fotini Markarian (1944)
Papadaki ailesi (1917)
Dimitri ve Eleni Pasadeos (1911)
Yeorgiadis ailesi (1908)
Luka ve Efthimia Ralli
Vlasios ve Olimbia Hristodulos (1956)
Pinelopi Korniza
Nikolaos Duvaki (1969) Balıkçı.
Kabasakalis
Nikolaos Halkomatidis (1946)
Vitali ailesi (1973)
Aleko ve Marika Pasadeos (1956)
Hrisi Garipsioğlu
Sava Kersenoğlu (2000) Ada’nın tanınmış bakkalı.
Avraam ve Paraskevi Simeonidis (1930)
Dimitri, Maria ve Aleksandros Zurnacakis
Theodoros ve Theopula Asmanidis
Andonios ve Ekaterini Radoviç (1934)
Hariklia Mavromati (1971)
Stilyanos Lafiatis (1992)
Theodora Lianopulu (1942)
Marika Lianopulu (1969)
Kambani ailesi
Eleni Piryotaki (1936) Mermerden yapılmış anıtsal mezarın üzerinde 16 yaşında iken ölen güzel bir genç kızın resmi var.
Panayotis ve Zmaragda Narlı (1957)
Aleksandros Hacakis (1966)
Yeorgios Bezis (1910) Yunanistan’ın Klisura köyünden.
Afroditi Anga (1984)
Dimitrios Garifalidis (1948)
Eleftherios Kersenoğlu (1921)
Eleni Kersenoğlu (1999)
İoannis Kara (1961)
Leonidos Leondiu Kara (1964)
Irini Lazaridu (1992)
Dimitrios ve Margarita Devekuzu (1956)
Epaminondas Valios (1988)
Panayotis Vassos (1990) Balıkçı.
Mihail ve Ekaterini Kutrof (1983)
Dimitrios Gekas
Hristo ve Zoi İoannidis (1989)
Smaragda Sarıgül (1984)
Spiridon ve Kiryaki Karacaoğlu
Servanu ailesi
Paraskevi Yeorgiadu (1962)
Athina Kiryakidu (1973)
Nizaki ailesi (1944)
Letçios ailesi (1924)
İdosoğlu ailesi
Bu bölümde bir kenara atılmış olarak duran ve hangi mezara ait olduğu bilinmeyen Karamanlıca (Yunan harfleriyle yazılmış Türkçe) tek mermer kitabenin üzerinden şu satırlar okunmaktadır:
“Kayseri Talas kariyesinden, Ey atam bu dünya yalan. Var mı ölmeyip daim kalan. Dünya sefasından arzusunu alan. Aldanma bu dünya fanidir. Andavaloğlu Mihail 1884 senesinde tevellüdü, 1902 vefatı.”
Orhan Erdenen, İstanbul Adaları, İstanbul (1962)142-151.
HEYBELİADA’DA GÖMÜLÜ TANINMIŞ ŞAHISLAR
Heybeliada Aya Yorgi (Saint George) Krimnos Manastırı’ndaki mezarlar:
1 — Yuanikios III. Karacas (Kilisenin antresinde)
«İzahât manastır tarihçesinde».
2 — Manastırı restore edenlerden İpekios (II. Serafim).
Kadıköy metropoliti olup, Aynoroz’a sürülmüş bilâhare patrik olmuştur. (Mezarı manastırın ortasındadır.)
3 — Antreye girişte yere uzanmış ve ekseri yazıları silinmiş bir mezar vardır ki bu, kiliseye yardım etmiş Apostoli Andros’un (1856) tarihli mezarıdır.
4 — Neopolis (metropoliti) Arsenios 1845 — 1910 (Kilisenin sağ tarafındaki avluda.)
5 — Antakya (patriği) Spiridon 1840 — 1921 (Kilisenin sağ tarafında avluda.)
Mezar kitabesi şöyledir:
«Dindar ol ölesiye kadar ve sana hayat çelengini takdim edeceğim.»
Apokalipsis B. 10
6 — Nikodimos I. (Kudüs patriği.)
«Hayatında çok gayret sarfedip ve bir çok ıstırap çektikten sonra bu bereketli yerde fani vücudunu kadere hakim mezarda bırakmıştır»
18 Kasım 1828 — 5 Şubat 1910.
7 — Kilisenin dış bahçesindeki heykelli büyük mezar, İngiltere Gemlik konsolosu Spiridon Kangelaris’in yaptırdığı karısının mezarıdır.
(Ölüm tarihi: 1868) Mermer heykelleri İtalya’dan getirilmiştir.
S. Kangeleris ölünce o da avluya gömülmüştür. (1)
«Esas itibariyle son meskenini Heybeliada’da intihap etmiş yegâne İstanbul Patriği Y. Karacas değildir. Bu ada geçen iki asır zarfında, bu patriklerin pek makbul bir cenaze yeri olmuştur. Saint George’a (Aya Yorgi) gömülmüş olan patrikten ve aziz bakire yahut mübeşşir manastırında mezarları bulunan yedi sekiz patrikten maada, kasabanın kilisesinde bunlardan en aşağı birinden bakiyeleri bulunmaktadır.
Bugün Marmara’nın dalgalarının gürültüsü içinde, Heybeli’de mermer taşların altında uyuyan o inhitat devri patriklerin en meşhuru müteveffa bir alim olan (Konstantiniyeli) namile maruf olan I. Samuel’dir. 1763 senesi Mayısının yirmi ikisinde patrik intihâb edilmiş. 1768’de azledilip Aynoroz’a sürülmüş, 1773’te yine patrikliğe seçilmiş ertesi sene yine azledilip oradan 1775 yılının on Mayısında Ortodoks kilisesinin mukadderatına hâkim olmuş mümtaz patriklere has bir şöhret içinde vefat etmiştir. (2) Mezarı kilisenin antresindedir.
Heybeliada Ruhban Okulu’ndaki mezarlar
I — Kilisenin arkasında:
1. Patrik VII. Krilos (Kyrillos) — Patrikliği (1855 — 1860 seneleri arası)
Ölüm tarihi: 1872
2. Patrik V. Konstantinos — Patrikliği (1897 — 1901 seneleri arası)
Ölüm tarihi: 1914
3. İzmit metropoliti Philotheos (Hem müdürlük hem metropolitlik yapmıştır)
Ölüm tarihi: 1917
4. Sardeon metropoliti Mihail Kleovulos (Profesörlük ve müdürlük yapmıştır.)
Ölüm tarihi: 1918.
5. Arşimandrit Germanos Grigoras (Müdürlük ve profesörlük yapmıştır.)
Ölüm tarihi: 1904
6. İlyas Tantalidis (Şair ve klasik filoloji profesörüdür. (3)
Ölüm tarihi: 1876
7. Yuannis Taksis (Öğretmen)
Ölüm tarihi: 1877
8. Pandeleymon Komninos (Ahdicedîd tefsiri profesörü.)
Ölüm tarihi: 1923
9. Leandros Arvanitakis (Eski Yunanca ve Latince Profesörü —
Ölüm tarihi: 1893.)
II — Mektebin duvarlarının dışındakiler:
10. Patrik Neophitos VIII.
11. Ganukehoras (metropoliti) Serafim.
12. Kastoria (Metropoliti) Yuakim.
13. Mürefte (Metropoliti) Fileteos.
14. Pelogonias (Metropoliti) Yuakim.
15. Yeokovos Andriatis (Keşiş).
16. Hrisantos Vatopedinos (Keşiş).
17 — 28. Öğretmenler: P. Grigoriadis, D. Hanceri, E. Amaksapulos, A. Krimli, H. Samarcidis, K. Haralambidis, T. Basmacidis, E. Yeoryiadis, T. Andoniadis, M. Kefal, Y. Leonopulos, S. Barkos.
(Heybeliada) Aya Nikola Kilisesi’ndeki mezarlar:
1. Patrik I. Samuel Ölüm tarihi: 1775.
2. İskenderiye Patriği Artemios.
3. Kadıköy Metropoliti Yerasimos. (4)
Heybeliada Dz. Kuv. Makine – Sınıf Okulları iç ve dış avlularında bulunan mezarlar:
I — Panayia içindekiler:
Bu kadim manastırda Dokuz İstanbul Patriği ve bir de şerifi Kudüs’ün patriğinin mezarı vardır.
1. Dionisios II. (Eski İzmit metropoliti, tarihçi. «Malakos»a göre bu manastırın ilk kurucusudur.) Sekiz yıl patriklik yaptıktan sonra 1551’de ölmüştür.
2. Timeteos II. (Bandırmalıdır, eski Patros metropoliti idi. Sekiz sene patriklik yaptıktan sonra 1622’de ölmüştür.)
3. Krilos Lukaris I. (1640’da idam edilerek naaşı denize atılmıştır. Küçükçekmece’de cesedi bulunarak buraya getirilmiştir. «Aya Trapeza» denilen papazın durduğu yerin sağına gömülmüştür. Tabutu iki bölmeli kasa içindedir, üzerinde yazılar vardır.)
4. Partenios II. (Eski Yanya metropoliti olup beş senelik patriklikten sonra 1650’de kılıçla öldürülmüştür. 5. Partenios III. (Eski Sakız metropolitidir. 1657 senesinde idam edildiği zaman, kilise büyük matem tutmuştur. «I. Krilos gibi» denize atılan cesedi, bazı hristiyanlar tarafından çıkarılarak buraya gömülmüştür.)
6. Kalinikos II. (Üç defa patriklik yaptıktan sonra 1702’de ölerek —kilisenin doğu kısmı dışına— gömülmüştür.)
7. Gavril III. (Eski Kadıköy metropoliti olup, dört buçuk sene patriklik yaptıktan sonra 1707’de ölmüş, ahşap olan kilise girişinin solundaki —mum verilen— «Pankarios» yakınına gömülmüştür.)
8. Paisiyos II. (Eski Kocaeli metropolitidir. Dört defa patriklik yaptıktan sonra —tahminen— 1752’de asılmıştır. Kilisenin girişinde taş merdivenin ortasında gömülmüştür.)
9. Timetheos II. (Mezarı burada olup yeri kestirilememektedir. 1612-1621 yılları arasında patriklik yapmıştır.)
10. Kudüs patriği Teofanis (1645)’te İstanbul’da ölünce buraya gömülmüştür. Mezarı bilinmemektedir.
II — Diğer mezarlar:
Kadınlar kısmına girerken, kapının sol tarafında baş rahiplerden Malatesta’nın mezarı.
Hrisanti isminde bir kadının mezarı.
Kyril Lonkaris (dalgalar tarafından Rumelihisarı’na atılmış olan cesedi gömülmek için buraya getirilmiştir.)[5]
Panayotis Nikosyos (kilisenin girişindedir) (1613’de Sakız adasında doğmuş, ilk kültürünü Meletios’tan kazanmış, Türkçe, Arapça ve Farsça öğrenmiş sonra Padova Üniversitesi’ne giderek Latince, İtalyanca ve teorik ilimler tahsil etmiştir. Sultan IV. İbrahim zamanında İstanbul’a dönmüş, Avusturya elçiliğinde yirmi beş sene tercümanlık yapmıştır.
Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa tarafından padişah IV. Mehmed zamanında sarayda mühim bir vazife olan tercümanlık vazifesi verilmiştir.
22 Eylül 1673’te Tuna Nehri’ne yakın bir askeri ordugahta ölmüştür. IV. Mehmed cenazeyi büyük bir merasimle kaldırtmış, cenazesi Heybeliada’ya getirilerken korteje ecnebi kayıkları da iştirak etmiştir.
Panayia kilisesinin ikinci banisi olarak tarihçe kısmında da ayrıca bahsedilmiştir.)
Mezartaşındaki yazının tercümesi şöyledir:
«Burada Panayotis’in naaşı defnedilmiştir.
Padişahın mütercimidir.
Edebiyatta bilhassa temayüz etmiştir.
Padişahtan iltifat görmüştür.
22 Eylül 1673’te ölmüştür.»
Atanasios isminde bir baş papazın mezarı (Hrisanti’nin yanından). Neofitos isimli bir baş papazın mezarı (1816) Patrik Gavril’in yanında.
İzmit metropoliti Nikiforos’un mezarı (sağ tarafta kiliseye girerken).
Mariyora isimli bir kadının mezarı. (Nakış işlenmiş)
St. Jean Baptist kilisesi önünde, eski Rum Ticaret Okulu müdürlerinden, Selefkia (Silifke) metropoliti Antimos Mazarakis’in mezarı.
1885’te ölen okul müdürlerinden Dimitrios Dimitriyadis’in mezarı.
1858’de ölen Panayotis Panas’ın mezarı (mezar taşı duvara konulmuş.)
İki Kilise etrafındakiler:
Yorgi isminde bir sarraf Ermeni’nin mezarı (iki kilise arasında.)
Avram Amirali (Yorgi’nin mezarının doğusunda.)
Patrik II. Kalinikos’un mezarı (kilisenin arkasında — 1702).
Manastır baş rahiplerinden Samuel’in mezarı. (Kalinikos’un sağında.)
Rahip Konstantin’in mezarı (Solda — 1839).
Lukas Budiris’in mezarı (Mektep idare heyetinden — 1862).
Mektep müdürlerinden Antimos Mazarakis’in mezarı (Yohannis Kilisesi’nin batısında abide şeklinde).
II — Dış avlulardakiler:
1828-1829 Yunan istiklâli harplerinde, Yunanlılara yardım ederken yakalanan Rus esirlerinden(6) 300 kadarı burada ölerek, manastırın ön bahçesindeki çam ve zeytin ağaçlarının yanına gömülmüştür. Halen hazırda, «Deniz Kuvvetleri Makine Sınıf Okulları» binasının ön bahçesinde, ortasında —elinde çarların alâmetini taşıyan— mermer bir melek olan, etrafı demir parmaklıkla çevrili mezarlık bunların gömüldüğü yerdir. (7)
Sir Eduard Barton’un mezarı:
Sultan III. Murad ve III. Mehmed zamanlarında İngiltere sefirî idi. Zeki ve sefih fakat iyi bir diplomattı. 1596’da Macarlarla karşı yapılan Osmanlı seferine iştirak ederek Erlav muhasarasında bulunmuştur. Verem olarak İstanbul’a gelmiş, Heybeli’nin havasını daha saf bularak burayı istemiş, 1597 senesi Ocak ayında vefat etmiştir.
Basit mezarının üzerinde hanedan arması üç geyik kafası bulunup, kitabesi Latince’dir.

A. İpsilanti buradaki manastırları tanzim ettirirken ustaların dikkatsizliği sebebiyle mezar taşı bir kapı üzerine konulmuştu. Bilahare diplomatın taşı oradan alınarak —bahçedeki Rus esirleri mezarının güney— doğusundaki yerine konulmuştur.
[…] Biraz ileride Sör Edward Barton’un mezar taşı vardır. Sir Edward Barton (1562 – 18 Ocak 1597) İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth tarafından atanan Osmanlı İmparatorluğu Büyükelçisiydi.
Barton, Osmanlı İmparatorluğu’nda İngiliz büyükelçiliğinin kurucusu William Harborne’nin sekreteri olarak 1578’de İstanbul’a geldi. Harborne 1588’de İngiltere’ye döndüğünde, Kraliçe I. Elizabeth tarafından onun yerine büyükelçi olarak atandı. Bu arada çok güzel Türkçe öğrenmiş ve Bab-ı Ali’de saygı gören biri olmuştu.O dönemde İngiltere ile İspanya savaş halindeydi. Barton bir yandan bu savaşta Osmanlı’nın desteğini almaya çalışırken diğer yandan da İngiliz ticari çıkarlarını korumak için örneğin Floransa’nın Osmanlı topraklarında kumaş ticareti yapmasını engellemek için Bab-ı Ali’yi ikna etmeye çalışıyordu.
1596’da Barton, Macaristan’a karşı girişilen seferde Sultan III. Mehmet’e eşlik etti ve Eger kuşatmasına katıldı. Son günlerini, 1596 yılında şehirdeki veba salgınından korunmak için gittiği Heybeliada’da geçirdi. Orada öldü ve Heybeliada’daki Hristiyan kilisesinin mezarlığına gömüldü.
Bir süre sonra mezar taşı yerinden alındı ve manastırın kapısının üstüne kondu. Lord Strangford (1820 ve 1824 arasında Türkiye’deki İngiliz büyükelçisi) konduğu yerden alınıp ve mezarlıktaki yerine geri koyulmasını emredinceye kadar kapının üzerinde kaldı. Mezarı daha sonra İngiliz Haydarpaşa Mezarlığı’na nakledildi.
TÜRKLERİN YENİLMEZ İMPARATORU İLE GİTTİĞİ
MACARİSTAN SEFERİNDEN DÖNDÜKTEN SONRA
35 YAŞINDA, MS 1597 YILININ 18 OCAĞINDA ÖLEN
MÜKEMMEL İNSAN, İNGİLİZLERİN KRALİÇESİNİN
ÇOK ŞÖHRETLİ VE SEÇKİN ELÇİSİ EDWARD
BARTON’A
SAMİMİ BİR SAYGI İFADESİ OLARAKILLUSTRISSIMO SERENISSIMO ANGLORUM REGINAE ORATORI
Orhan Aral, “Haydarpaşa İngiliz Mezarlığı”
VIRO PRAESTANTISSIMO
QUI POST REDITUM
A BELLO UNGARICO
QUO CUM INVICTO TURCORUM IMPARATORE
PROFECTUS FUERAT DIEM OBIIT
AETATIS ANNO XXXV SALUTIS VERUM
ANNO MDXCVII XVIII CALENDIS IANNUAR […]
*
Çam Limanı ucundaki Aya Spiridon (Arsenios) Manastırı’nda keşiş Arsenios’un mezarı vardır.
Mezar manastırın kilisesindedir. 1095’te vakı olan ölüm hadisesinden geriye giderek hayatını tetkik için Heybeliada Arsenios Manastırı tarihçesine bakınız.
Pir-i Türkistan-i Efkani Seyid Muhammed Burhanettin Kılınç Hüseyin-ül Belhî.
Son asır Türk şairleriyle, hattatları eserlerine ismi geçen bu zatın ecdadı, Efganistan civarında hükümran olmuştur.
Babası ile hicret ederek İstanbul’a yerleşmişlerdir.
Bir ara Efganistan’da Başbakanlık, İran’da Harbiye Nazırlığı yapmış; İstanbul Darülfünun’unda müderris (profesör) olmuştur.
Çağatay ve Osmanlı Lehçeleriyle şiirleri yanında; Fars ve Arap dillerinde de güzel örnekler vermiştir.
Hat sanatına ait nefis levhaların sahibidir.
İslam aleminde büyük şöhret yapmış, garbın da dikkatini üzerine çekmiştir.
Seyid Cemâleddin Efkânî’ya İstanbul’da mülâzemette (refakatte) bulunmuştur.
1930 senesinde vefat etmiştir.
Mezarı, adanın İslâm mezarlığında lâhit şeklinde olup, taşı yazısızdır.(8)
AHMET RASİM (1865-1932)
(Muharrir – Müellif – Şair – Bestekâr)
Dev muharrir, yaşadığı devrin realist aynası yirmi dokuz seneden beri ebedî uykusunu (Hüseyin Rahmi ile aynı toprak altında) Heybeliada mezarlığında uyumaktadır.
Şahsiyetini belirtmek, eserlerini kaydetmek için kolaylıkla birkaç kitap yazılabilir.
Onun hayatı iki bölüme ayrılabilir:
Birinci bölüm — Yoksulluk devri.
İkinci bölüm — Kendisinin rintliğiyle verdiği şöhret devri.
Daha annesinin karnındayken, babası onları terk etmiş ve geçinmeleri için bir şey de bırakmamıştı. Esasen annesi Nevber evlâtlık olarak büyütülmüştü.
Bu fakir kadın, Ahmet Rasim’i Fatih Sarıgüzer’de dünyaya getirdikten sonra onu büyütmek, yetiştirmek için nice fedakârlıklara katlanmıştır. Bereket versinki, binlerce yetimin babası Darüşşafaka ona da kollarını açmıştı. On dört yaşında girdiği mektepten —çok çalışkan ve kabiliyetli bir talebe olarak— 1883’te mezun oldu. Zamanın geleneği üzerine Posta-Telefon Nazırlığı’na memur olarak girdi. Halbuki o muharrir olarak yaratılmıştı. Daha okul sıralarındayken denemeler yapıyordu. Bunları —yine devrin âdeti üzerine— tercümeleri takip etti.
İlk yazısı Tercüman-ı Hakikat’te çıktı. Kırk sene devamlı şekilde gazete ve dergilerde yazı yazdı. Çeşitli halk kütlelerini cezbeden bir muharrir oldu.(9) Şöhreti çok geniş ve köklü oldu. 1927’de milletvekili seçildi.
Büyük bir sözlük hazırlanmakta iken, 23 Eylül 1932’de Heybeliada’da 67 yaşında öldü.
Duru Türkçe’nin güzel örneklerini vermiş muharririn cenazesini milletvekilleri, vali ve belediye reisi, muharrirler, dostları, okuyucuları ve müslim-gayrimüslim ada halkı takip etti. Kiminin gözlerinden yaşlar boşanırken, bazıları da akşamcılıklarına telmihen nükteler yapıyorlardı.
Ölümü bir defa daha göstermişti ki çok sevilmişti.
Sanatoryom yolunda, Şafak Gazinosu karşısındaki sırtta, Abbas Paşa Mezarlığı’na gömüldü.
İstanbul Ansiklopedisi (R. E. Koçu — Yeni seri, fasikül 10)’da, mezar taşında şu kitabenin yazıldığı kaydedilmektedir.
«Ruhum çekildi secdegâh-ı Rabbi izzete
Cismim bu yerde kaldı gam-ı ifitrâk ile
Zâhir değil mi fâtihaya minnetim benim
Lütfet, bu lütfe muntazırım iştirâk ile.»
Halbuki mezar resminde de görüldüğü vechile, halen bu kitabe yoktur.
Yazı hayatımızın makale, fıkra, hikâye, hatırat, polemik, etüd, şiir gibi hemen hemen her alanında çalışmıştır.
Ahmet Rasim’in —yukarıda kaydettiğimiz— ikinci kısmı; içki küpü şeklinde yapılan karikatürlerle ifade edilen rintlik devresi:
Bu devrede A. Rasim Adalar’da da birçok gün ve geceler geçirdi. Çeşitli sahalarda zengin ilhamının eserlerini şiir, telif eserler ve besteler olarak verdi. O alaturkanın bütün inceliklerine vakıf bir bestekârdı. Bir zamanlar bütün İstanbulluların ağzında gezen, hâlâ çalınınca tazelikle tekrarlanan —güfteleri de kendisinin olan— şarkıları onun hüzünlü veya şen günlerinin birer hatırasıdır. (Türk-İnönü Ansiklopedisi, Türk Edebiyatı Tarihi ve diğer kitaplarda. 65’i bu şarkıların notalarının Darüşşafaka kütüphanesinde hıfz edildiği kaydedilmekte ise de, Şubat 1960’ta okula gittiğimizde; okul idaresi bu hususta adem-î malûmat beyan ettikleri gibi kütüphane memûru ile yaptığımız araştırmada da bulmak mümkün olmadı.)
Ahmet Rasim, Reşat Ekrem Koçu’nun dediği gibi(10) İstanbul’un kenar bir sokağında değil(11) büyük bir meydanda ismi verilecek ve heykeli dikilecek bir Türk büyüğüdür. Çok namuslu ve temiz karakteri de daima hatırlanacaktır.
Öldüğü gün, Atatürk’ün ailesine çektiği telgraf şöyledir:
Dolmabahçe 23/9/1932
Merhum İstanbul mebusu Ahmet Rasim beyin kızları Rasime, Şadiye hanımlara ve oğlu Şeyda ve Osman beylere — Heybeliada
«Değerli babanızın ölümü büyük kayıptır. Çok acı duydum.»
Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864-1944)
«Ahmet Mithat Okulu» diye isimlendirilen «Popüler Türk Edebiyatı» çığırının, Ahmet Rasim gibi ekol şefinden daha önemli eserleri veren, fakat diğerlerinden bir takım özelliklerle ayrılan ve kalemi ile hayatını kazanabilen bu Türk edebiyatının nevi şahsına münhasır hikâyeci ve romancısı hayatının mühim kısmını Heybeliada’da yaşadı, orada hayata gözlerini kapadı.
Gençler için bile yorgunlukla çıkılabilen —Değirmen tepesinde— çamlar arasındaki en yukarıdaki evde oturuşu onun adeta cemiyetten kopan mizaçlı olduğu istihfamını yaratmaktadır. Bu mizacını kendisi de kabul etmekte idi denilebilir. Bu iddiaya (6 Kanunuevvel 1926’da) Refik Ahmet Sevengil’e yazdığı mektuptan şu satırlar delil olabilir: «Dağ tepesinde tam bir münzevî hayatı yaşadığım için, bizim evin misafireti şehir ziyaretlerine benzemez. Binanenaleyh bazı izahata lüzum görüyorum. Haremin asıl kapısı garp cihetindedir. Fakat keçilerin bile zor çıkacakları sarp bir mevkide olduğu için, burası bir zincir ile kilitli durur.»
Şark tarafında bir kümes kapısı açtık, oradan girip çıkıyoruz. Lakin üzerinde ne halka vardır, ne tokmak… Ne çan ne çıngırak… Yerden iri bir taş almış, kefareti budur diye aşındırıncaya kadar tak tak çok kuvvetli vurmak. Çünkü içeride ilk güm gümlere koşaçak kadar hassas kulaklı insan yoktur. Bazı zairler duyuramadan dönüyorlar; merdümdirizliğim hasebiyle bu iptidai sagir bahçe kapısının çok faydasını görüyorum.(12)
Bu münzevî hayatı içinde o kadar renkli, o kadar mahalli, o kadar realist, o kadar iç mahallelerin hayatlarını anlatışların kaynakları ilk bakışta anlaşılmaz.
O bu sorunun cevabını — «Anneannemden öğrendim.» şeklinde cevaplandırıyor. (Annesi o dört yaşındayken ölmüştür.) Teyzesinin de terbiyesinde olduğu gibi üslubunda da onun üzerinde bariz tesirleri oldu.
Bu etkiler yanında çok okuması bir plâk gibi hıfzeden hafızası sonra bütün bunları vakaları, enteresan hadiseler ve tipler haline sokan şayanı hayret melekesi…
Onun yazıları (Hakiki manasiyle «Halk edebiyatı» daha metotlu, tekniği tahminlerden daha zor olan, daha sonraki değerlere nasip olmasına rağmen) Serveti Fünûn için ve onun dışındaki kütle için yeni bir şeydi.
Hüseyin Rahmi 17 Ağustos 1864’te (İst.) Ayazpaşa’da —şimdiki Alman Konsolosluğu’nun altındaki sırtta— dünyaya geldi. Babası o zaman hünkâr yaveri olan (Çolak) Mehmet Sait Paşa’dır.
Gençliğini (İst.) Aksaray’da geçirdi. Tam yetmiş sene derin bir dostlukla bağlandığı —bu onun için çok nadir bir hadisedir— Heybeliada’daki kuş uçmaz evinde beraber oturduğu, bu aziz dostunun mezarını dahi kendisi yaptırdığı sonra ölünce yanına gömüldüğü (Emekli Miralay) Hulusi ile Aksaray’da tanıştı.
Mülkiye tahsilini yanında hususi olarak Fransızca dersleri de almıştı. Bir müddet adliyede Nafıa Tercüme kaleminde memur olarak çalıştı.
1908 inkılabından sonra memuriyet hayatından istifa etti. Büyük Millet Meclisi’ne V. devrede (Kütahya) milletvekili seçilinceye kadar sayısız eserler verdi ve hayatını umumiyetle kaleminden kazanabilen ender insanlar arasına dahil oldu.
«VI. devrede de Halk Partisi namzeti olarak Kütahya mebusluğuna seçilmişti. Yaşının ilerlemiş olması, Ankara’nın yüksek irtifalı havası içinde devamlı olarak oturup çalışabilmesine imkân vermiyordu.
Kütahyalılar VII. devrede kendilerini mecliste daha çok temsil edebilecek genç bir mebusu ona tercih ettiler. Bu suretle, ölümünden bir sene evvel mebusluğu kaybetmiş oluyordu.»(13)
Hayatı —bekâr olarak— Heybeliada’da 1944’te (8 Mart Çarşamba günü saat 15.30’da) sona ererek; Ahmet Rasim’le aynı tarihte doğup, ondan 12 sene daha fazla yaşadıktan sonra, aynı toprakta birleştiler.
Mermer mezarının üzerinde beş cilt kitabının mermer temsili vardır. Şüphesiz kitapları bunlardan çok fazladır. Fakat mezarı üzerindekiler en fazla okunanlarıdır.
Eserleri 4 grupta toplanabilir:
1. Romanları,
2. Tiyatroları,
3. Makaleleri,
4. Roman tercümeleri.
Romanlarda —Romantiklerin çokça kendilerini alamadıkları— bilginin merkezi yanında, bir takım hikmetleri (!) de vak’alar sarması ve «Türk topluluğunun geçirdiği çeşitli inkılâplar, romanlarındaki vak’alara günün vak’aları olabilmek vasıflarını kaybettirmesi nihayet tekniğine değer vermeyen fazla miktarda yazı yazması onun zayıf taraflarını teşkil etmektedir.»
«O derece kuvvetli görüş sahibi ve okuyucularını aktüel maceralara öylesine alıştırmış bir romancının daha çok çocukluk ve gençlik hayatında karşılaştığı hadiselerin hatıralarına dalarak bir inziva hayatına çekilmesi ve Türk cemiyetinin daha sonraki hareketlerini aynı alâka ile takibe lüzum görmeyişi, yalnız kendi sanatı için değil, Türk edebiyatı için de zararlı olmuştur…»(14)
Bununla beraber aynı parçalar zamanlarının içtimaî hayatının ve unutulmaz tiplerini yaşatan birer tarihî vesika olmak değerini ise şüphesiz hiç kaybetmiyecektir.(15)
ALİ HAYDAR EMİR ALPAGOT
Kıymetli Denizcilik tarih muharrirlerinden (1886-1937)
«Gelibolu’da doğdu. Oranın İdadisinden sonra Heybeliada Deniz Harp Okulu’ndan deniz subayı olarak mezun oldu. Mühendis olarak muhtelif gemilerde hizmet ettikten sonra, Erkan-ı Harbiye Neşriyat şubesine tayin edildi.
Gözlerinden dolayı emekliye ayrıldı, mezun olduğu mektebe hoca tayin edildi. Senelerce, gözlerini kaybettikten sonra da ders vermeye ve kitap yazmaya devam etti.
Sayısı dokuzu bulan eserleri arasında «Tarihi Bahri» sayfaları «Marmara’da Türkler» «İtalyan Harbi» «Denizde Türkiye» gibi değerli eserleri vardır. Heybeliada’da ölerek orada Abbas Paşa (İslam) mezarlığına gömülmüştür.(16) Mezar taşında kırık bir çapa bulunur, mezar kapıdan girince sol taraftadır.
*
Heybeliada topraklarında mezarı bulunan tanınmış isimlerden biri de Nicosios Panagiotaki’dir. Panayia Manastırı tarihçesinde ismi geçen bu restoratör için oraya bakınız.
___________________________________Dipnotlar:
(1) Xnophon Moye — Heybeliada (1875)
(2) G. Schlumberger (Prens Adaları — Sf: 74)
(3) Şair İ. Tantalidis’den Edebiyat Bölümünde bahsedilmiştir. (Kitarası Ruhban Okulu’ndadır. Heybeliada’dan «Sevilen ada» manasına «Eratinî Halkî» olarak bahsetmiştir.)
(4) Xenofon Moye (1875)den.
(5) Edwin A. Grosvenor «1895» — Constantinople.
(6) Estiya — 1886.
(7) Abidevimezarın yazıları Rumca ve Rusça’dır. Rusçası:
«Burada esarette 1828-1829 senelerinde ölen Rus askerleri yatmaktadır. Bir adamın dostlarıuğruna canını vermesinden daha büyük sevgi kimsede yoktur (İncil — Yuhanna 15-13)».
Rumcası: «Türkler tarafından esir düşürülen biz üç yüz Rus askeri bu aziz topraklara gömüldük. Bu abide askerlerin «İzmir»deki muvaffakiyetleri dolayısıyla büyük kral tarafından yaptırıldı. Harp ilâhı korkunç ve şiddetli Ares bunların vücutlarını, hürriyet ve ruhlarını mahvetti. İstiros, Varna, Dristra ve Edirne bunların kahramanlıklarını söylüyor.»
(Mezarın parmaklıklarında bulunan madeni bir levhadan anlaşıldığına göre 10-18 Mayıs 1919 senesinde Rus ordusu kumandanı general Schwarz’ın emriyle bu anıt restore edilmiştir.)
(8) Notu veren: Mesud Koman.
(9) R. E. Koçu — Ahmet Rasim.
(10) Aynı eser.
(11) Kadıköy Kurbağalıdere yanı — Ahmet Rasim Sokağı.
(12) R. A. Sevengil — Hüseyin Rahmi Sf. 162-163.
(13) N. S. Banarlı — Türk Edebiyatı Tarihi
(14) N. S. Banarlı — Türk Edebiyatı Tarihi
(15) R. A. Sevengil — Hüseyin Rahmi (16) İ. A. Gövsa — Türk Meşhurları

Semiha Akpınar, “Adaların Tarihi ve Arkeolojisi”, Adaların Türk Turizimindeki ve Edebiyatındaki Yeri Önemi Seminer/Paneli, 3 Mayıs 1984, Atatürk Kültür Merkezi.
[…] Heybeliada’da, bu adada yaşamış bazı ünlü kişilerin mezarları, kâh İslâm ve ortodoks mezarlıklarında, kâh kiliselerin, manastırların bahçelerindedir.
Rus Tutsaklar Anıtı: 1828–1829’da Türklere esir düşen ve ölerek bu topraklara gömülen bin üç yüz kadar Rus askerinin adına dikilmiştir. Bu savaş 1828–1829 Osmanlı–Rus savaşıdır ki mağlubiyetimiz sonucu Edirne anlaşması ile bitmiştir.
Artimos Mazarakis’in Mezarı: Kümbet şeklindedir. Kendisi Elen Tic. Okulu müdürlerinden ve Silifke Metropolitidir. Kitabesinde öğrencilere Elen ruhunu başarıyla aşıladığı yazılıdır. Ölümü 20 Mayıs 1868’dir.
Dimitrios Dimitriadis: Okul müdürlerindendir. Ölümü 1885’tir.
Sir Edward Burton’un Mezarı: II. Murat ve III. Mehmet zamanlarında İngiltere’nin İstanbul elçisidir. Türk–İngiliz ilişkisinin gelişmesine çok çalışmıştır. Hastalanınca, adanın havasından yararlanmak için Panayia manastırına gelmiş, 1597’de ölmüştür. Panayia Manastırı’nın bahçesine gömülmüştür. Şimdi çalınmış olan mezar kitabesinde, “Asla yenilmez Türk İmparatoru ile gittiği Macar savaşından döndükten sonra ölen İngiltere Kraliçesinin Elçisi Edward Burton, 25 Aralık 1597” yazılı idi.
Ayrıca Panayia manastırında, Ruhban Okulunda, Aya Yorgi, Aya Nikola ve Terki Dünya Manastırlarındaki ünlü patriklerin ve papazların, metropolitlerin, okul müdürlerinin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiltere elçisi Kostaki Antopulo Paşa’nın (öl. 1902) da mezarları vardır.
Süslü Mezar: Aya Yorgi Manastırı önündeki yola yakın bir yerde kubbeli, renkli camlı, içinde yüksek bir kaide üzerinde melek heykeli olan çok güzel, özgün bir mezardır. Şafak’a giden yolun solundadır. Bugün kubbesi çökmüş, renkli camları kırılmış, içindeki heykel harabolmuş, duvarlarına çam ağaçları çıkmış olup, bakımsız bir durumdadır. İngiltere’nin Gemlik Başkonsolosu Kangelidis’in karısına aittir, heykelleri İtalya’dan getirilmiştir. 1868 tarihlidir. Kangelis’in kendi mezarı da avlusundadır. […]


























Merhaba uzun zamandir sitenize ara ara giris yaparak yazilarinizi okuyorum. Büyükada dogumlu oldugumdan belki gecmisimi ariyorum sayfanizda, cocuklugum aklima geliyor okudukca özlemim artiyor. Tebrik ediyorum, umarim bu sayfa hep kalici olur, insanlarin bulusma noktasi olur emeginize saglik.
By: guclum on 17 Ekim 2025
at 11:35