Hüseyin Rahmi’yi bugünlerde an(la)mak…

Dünkü gün (17 Ağustos) büyük yazarın doğum günüydü. İstanbul’un en eski Türk semtlerinden Aksaray’da başlayan rengarenk hayatı, orta yaşlarından itibaren adetâ inzivaya çekildiği Heybeliada’daki —“alın teri” mukabili “kaleminin mürekkebinin”— eseri köşkünde son bulmuştu.
Eserlerini sadece adadaki evinde değil, şehrin değişik köşelerinde kaleme aldığı bilinir. Gulyabani ve Sevda Peşinde romanlarını Sarıyer Ortaçeşme’de —pencereleri bu sempatik Boğaz köyünün karanlık kabristanına bakan— bir evde, Cadı’yı Emirgân’da, Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı? romanını ise 1934 senesinde Mısır’da bulunduğı sırada Helvan’da yazmıştır.
Hüseyin Rahmi, Cumhuriyet’in ilânının ardından genç rejimin umdelerine sıkı sıkıya bağlı kalmış, bir ara milletvekili seçilmiş, yine de mesela 1924 senesinde tefrika olarak yayımlanmaya başlanan Ben Deli miyim? romanı yüzünden ertesi sene eserin içeriği müstehcen bulunduğu için hâkim karşısına çıkmış, romanını savunmuştu.
Büyük yazarı orta ikinci sınıfta, ders kitabımızda yer alan bir kısa hikâyesiyle keşfetmiş, aynı yılın sonuna kadar eserlerinin çoğunu, son sınıfta ise noksanları da tamamlayabilmiş olarak tamamını okumuştum. Yine o yıllarda eski Türkçeyi öğrenmeme yardım eden babaannem [Rukiye Sadberk Çetintaş (1909-2004)], dolabında kalan kitaplardan biri olan Mezarından Kalkan Şehid’i önüme koymuş, birlikte ak üzerinde birbirini kovalayan —bana göre— kargacık-burgacık karaları yine Hüseyin Rahmi ile sökmeye başlamıştık…

Sonraki senelerde imkânım nisbetinde, Hüseyin Rahmi ile ilgili sahhaflarda, eskicilerde, mezatlarda arz-ı endâm eden nâdir (“nâdir” diyorum çünkü Gürpınar’ın imzası bugün olduğu gibi 35 sene evvel de az çıkar, zor bulunur, ardından esnaf eliyle hemen meraklısına uçurulurdu) nüshaları, fotoğrafları ve mektupları toplamaya çalışmıştım.




Yazarın 161. doğum günü vesilesiyle, bendeki evrakı arasında senelerdir durup duran ve günün anlam ve önemine dair olduğunu düşündüğüm bir mektubu aklıma geldi, zarfından çıkarttım, tekrar okudum. 4 Ekim 1934 tarihinde, Cumhuriyet gazetesinin yazı işleri müdürü Feridun Osman Bey’e (Menteşoğlu, 1904-1958) hitaben, o sırada gazetede tefrika edilen İnsan Önce Maymun muydu? isimli romanını hedef alan eleştiriye karşılık olarak kaleme aldığı mektubunda yazar şöyle diyor:
“Muhterem beyefendi hazretler, yazdığım romanda yobazın biri bir (…) gibi endamıyla kendini görerek öfkelenmiş, bir hezeyannâme karalamış, göndermiş. Bu kara kuvvetin henüz kökü kesilmedi. Bunlar köşeye bucağa sinerek zehirli çatal dillerini göstermek için fırsat bekliyorlar. Herife layık olduğu cevabı verdim. Tazimâtımla beraber huzurunuza takdim ediyorum.”

Feridun Osman evrakı arasında gazetede yayımlanan yazının müsveddesi çıkmadı. Ben de doğrusu bu birkaç gün içinde Cumhuriyet’in arşivinde bakma imkânı bulamamıştım. Ancak yazıyı hazırlarken danıştığım ahbabım Serhat Başar, birkaç dakika içinde yazıyı buldu ve lütfedip yolladı. Bu vesileyle hem büyük yazarı mingayrihaddin kendi çapımca anmak, hem de memleketin 92 sene sonra geldiği noktaya bi’l-vesile bakmak nokta-i nazarından şu satırları karalamış bulundum. İlişikte, her birinin altında gereken izahatı verdiğimi umduğum birkaç iç acıtan efemerik malzemeyle Hüseyin Rahmi Bey merhûmu saygıyla bir defa daha anarım. Ruhu şâd olsun.
Burak Çetintaş


M. Burak Çetintaş
1976’da İstanbul’da doğdu. 1997’de İstanbul Üniversitesi’nden, 2002’de ise Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Ardından Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı Tarih Bölümü’nde yüksek öğrenimini sürdürdü. Aynı üniversitenin Tarih Bölümü’nde 2005-2007 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2010’da Atlas Tarih dergisini kurdu, yayın yönetmenliğini üstlendi. 2009’dan itibaren NTV Tarih dergisinde yer aldı; 2011’den itibaren derginin yayın koordinatörlüğü ve yazı işleri müdürlüğü görevlerini yürüttü. Osmanlı siyasî tarihi, Türk müziği tarihi, sanat ve mimarlık tarihi, şehir, kültür ve tıp tarihi alanlarında araştırma yapmakta ve ayrıca biyografik çalışmalar hazırlamaktadır. İlk yazısının yayımlandığı 1998’den bu yana 400’ün üzerinde makalesi ve yazısı yayımlanan Çetintaş’ın Dolmabahçe’den Nişantaşı’na (2005), Türk Denizcilerinin Mezar Taşları (2009), Ressam Hasan Vecih Bereketoğlu (2024) isimli üç kitabı vardır.










Yorum bırakın