* * *
ADALAR’da TARİHTE O GÜN:
5 Ekim 1903 Cumartesi günlü Mısır mürur tezkiresiyle dolaşan Büyükadalı Dimitri’nin geldiği mahalle iadesine dair…
* * *
ADALAR’da BİR GÜN:

* * *
ADALAR’da HAVA DURUMU:
30 Eylül 2010 Perşembe
Büyükada’da HAVA DURUMU*
Gökgürültülü sağanak yağışlı
15/23ºC
% 66-94 nem
Yıldız, K 23km/sa
Gündoğuşu 06:59… Günbatışı 18:48…
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca
* * *

* * *
1- Abbas Güçlü: “Büyükada’ya ne olmuş öyle?…”
yapılaşmaya karşı başlattığı girişimi destekleyelim. Yapacağımız
bildirimlerle belediyemize yardımcı olalım…”
)O(

_______________________________________________________1
Büyükada’ya ne olmuş öyle?
Büyükada’yı görmeden, yaşamadan İstanbul’u değerlendirmek eksik olur.
Hemen yanıbaşındaki Heybeli, Burgaz ve Kınalıada da yine her şeyi ile farklı güzelliklere sahip cennet adalar.
Eskiden son vapura kadar adada kalıp tadını çıkartmaya çalışırken, bu kez öğle saatlerinde İstanbul’a kendimizi zor attık.
O dünyalar güzeli Büyükada’ya bir haller olmuş. Kalabalık diz boyu, pislik desen ha keza. İskeledeki turizm bürosu ise kepenkleri çoktan indirmiş. Oysa gelen her iki kişiden birisi turist. Fayton kuyrukları, at pislikleri, çöpün envai çeşidi adım attığınız her yerde karşınıza çıkıyor.
Viraneye dönüşen tarihi konaklar, susuzluktan kuruyan yeşillikler, piknik alanına dönüşen sahiller, Büyükada’nın o büyülü güzelliğini çoktan tehdit etmeye başlamış.
İstanbul’un canına okuduk. O yetmedi şimdi sıra Prens Adaları’na mı geldi?..
Bu utanca birileri el atmalı ve bu çirkin gidişata bir an önce son vermelidir…
Peki İstanbul içerisinde yaşanmaya değer en güzel yer neresi?
İlk sırada kesin Boğaz’ın her iki yakası gelir. Sakinlik isteyenler karşıyı yani Anadolu yakasını, biraz hareket isteyenler de Avrupa yakasını tercih eder. İçerilere girdikçe yani denizden uzaklaştıkça İstanbul İstanbul olmaktan çıkar iddiasında olanlar çıksa da, aksini savunan çok daha fazladır.
Şimdi bir de İstanbul’un dışına taşan, uzak gibi görünse de aslında çok yakın yerleşim alanları oluştu. Kimi orman içinde kimi yol üzerinde. Binlerce konutluk yeni semtler kuruluyor. Zaten gazetelerdeki ilanlara bakıldığında hangi boyutlara geldiğini görmek mümkün. Her türlü konfora sahipler. Ama İstanbul sevdalılarının aradığı, yaşadığı ya da yaşamak istediği ortamlar, onlardan çok farklı. Tabii şansları varsa, güçleri yetiyorsa ya da aradıklarını bulabiliyorlarsa…
Keşke çıkıp birileri bir araştırma yapsa, İstanbul’un en güzel yerlerinde kimler oturuyor? Ve bunun ne kadar farkındalar? En önemlisi de Büyükada örneğinde olduğu gibi dünya incisi İstanbul’un güzellikleri ne kadar korunuyor?..
_______________________________________________________2
Subject: İlt: ADALAR KENT KONSEYİ GENEL KURUL GÜNDEMİ (bilgilerinize arzen)
Date: September 23, 2010 9:00:34 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com ADALAR KENT KONSEYİ
GENEL KURUL GÜNDEMİ
http://www.adalarmuzesi.org/cms/index.php
Adalar Müzesi’ne Bekliyoruz!
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı projeleri kapsamında, Adalar Vakfı, Adalar Belediyesi ortak çalışmasıyla hayata geçirilen Adalar Müzesi, 10 Eylül Cuma günü Aya Nikola Mevkii Eski Helikopter Hangarı’nın yenilenmesiyle oluşturulan alanda kapılarını ziyaretçilere açtı. Adalar Müzesi’nin ön açılışı, 40 gün önce 3 sergiyle Büyükada Çınar Müze Alanı’nda yapılmıştı.
_______________________________________________________11
Adalar Belediyesi, 24.9.2010
Hayırlı işler müftü bey
İstanbul Sancaktepe İlçe MüftüsüOsman Barış, 2 bin TL maaşla çalıştığı halde milyonlarca TL değerinde gayrimenkul satın aldı. “Emlak kralı” müftünün, bu serveti camilerde toplanan bağışları zimmetine geçirerek edindiği öne sürülüyor
İstanbul’un yeni ilçelerinden Sancaktepe’nin Müftüsü Osman Barış‘ın, 2 bin TL maaşla çalıştığı halde milyonlarca lira değerinde gayrimenkul satın aldığı ortaya çıktı. Bu serveti camilerde toplanan bağışları zimmetine geçirerek yaptığı ileri sürülen “emlak kralı” müftünün nasıl gayrimenkul zengini olduğu araştırılıyor. SABAH’ın edindiği bilgilere göre Osman Barış’ın serveti Adalar İlçe Müftüsü olduğu dönemde hissedilir biçimde artmaya başladı. Servet yapmaya başladığı 2007’de Müftü Bey, Adalar’daki camilerde “İslam’da Kul Hakkı” başlıklı konferanslar veriyordu. Tapu kayıtlarına göre Müftü Osman Barış’ın Sultanbeyli, Kadıköy, Bostancı, İçerenköy ve Maltepe semtlerinden arazi, arsa, bina ve daire olmak üzere 11 ayrı gayrimenkulü bulunuyor. Osman Barış, yine Bostancı ve İçerenköy’den ikisi arsa, biri daire, biri de bina olmak üzere dört gayrimenkul satmış. Osman Barış’ın önceden Kadıköy civarında gayrimenkul alırken Sancaktepe Müftülüğü’ne atanmadan hemen önce ve atandıktan sonra Sultanbeyli civarında gayrimenkul almaya başladığı görülüyor. Emlakçıların tahminlerine göre Barış’ın gayrimenkullerinin toplam değeri 3 ila 5 milyon TL arasında değişiyor. Müftü’nün, bu serveti Adalar’da görevli olduğu dönemde Heybeliada Kuran-ı Kerim Kursu Derneği ile Sancaktepe’ye tayin olduktan sonra kurduğu Sancaktepe Dini ve Sosyal Hizmetler Derneği’ne yapılan bağışlarla yaptığı öne sürülüyor.
HİBE BİNAYI EŞİNE VERDİ
Osman Barış, Heybeliada Kuran-ı Kerim Kursu Derneği’ne hibe edilen bir daireyi akıllara durgunluk veren bir yöntemle satmış. Fatih Camisi’ne 300 metre mesafede merkezi konumdaki bu daire Osman Barış’ın Adalar İlçe Müftüsü olduğu dönemde bir hayırsever tarafından Heybeliada Kuranı Kerim Kursu Derneği’ne bağışlanmış. Müftü Barış, eşinin daireyi 25 bin TL’ye aldığını ileri sürüyor. Barış’ın iddiasına göre bu daire 45 bin TL’ye elden çıkarılmış. Erzurum İspirli olan Osman Barış’ın ayrıca 21 Aralık 2009 tarihli mukavele ile Sultanbeyli Adil Mahallesi Eğitim ve Kültüre Hizmet Derneği’nin Sancaktepe Dini ve Sosyal Hizmetler Derneği’ne devrettiği 400 metrekarelik bir arsayı İspirliler Vakfı’na vererek kazanç sağladığı belirtiliyor. SABAH Özel İstihbarat Bölümü’nün, servetiyle ilgili tartışmalara ilişkin sorularını yanıtlayan Sancaktepe Müftüsü Osman Barış, bağışlanmış bir gayrimenkulü eşinin almasında dini ve etik açıdan hiçbir sakınca görmediğini söyledi. Serveti hissedilir biçimde artınca hakkında çeşitli suç duyurularında bulunulan Müftü Barış’ın sona ermiş ve devam eden davaları bulunuyor. Osman Barış, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak ve suçu bildirmemek iddialarıyla Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Barış, bu davadan beraat etti. Halen Kadıköy 4. Sulh Ceza, Fatih 4. Asliye Ceza ve İstanbul 16. Asliye Ceza mahkemelerinde çeşitli suçlardan yargılandığı halde görevine devam eden Barış, daha önce de Adalar Sulh Ceza Mahkemesi’nde basit tehdit, yaralama ve hakaret suçlarından da yargılandı. Müftü Osman Barış, malvarlığındaki artış ile ilgili olarak, “Dairelerim ve arsalarım var, doğru. Bunlar normal. Beş yıl Hollanda’da kaldığım için daire ve arsa alabildim. Fatih’teki yeri emlakçıya verdik. Kimse almadı orayı. Bari ben alayım dedim” dedi. Müftü Barış, bağışları neden Diyanet Vakfı şubesi üzerinden toplamayıp dernek kurup topladığı sorusuna ise “Diyanet Vakfı şubesi topladığı zaman Ankara’ya yüzde 30 pay göndermek zorundasınız. Bu yüzden ben kendim toplamak zorundayım” yanıtını verdi. Sorularımıza sanki memurluk değil, tüccarlık yapıyormuş gibi cevap veren Barış şöyle devam etti: “Şimdi burada para topluyoruz. Beş, altı bin lira civarında bir para var. Bunun yüzde 30’unu Ankara’ya gönderdiğiniz zaman size bir şey kalmıyor. Niye göndereyim, ben Ankara’dan beş kuruş para almıyorum. Diyanet Vakfı bana bir tane kalem göndermiş değil. Ayrıca Diyanet Vakfı şubesi kurmak müftülüğün şartlarından değil ki. Diyanet sadece maaşları gönderiyor.”
SERGİ USULÜ PARA TOPLUYOR
Sancaktepe’deki Osmangazi Mahallesi Cami Dernek Yönetimi, kuran kursu binasına hemşehrisini yerleştirmek isteyen İlçe Müftüsü Barış hakkında kaymakamlığa şikayette bulundu. Şikayet dilekçesinde Müftü Barış’ın 2860 sayılı yardım toplama kanunun 5. maddesine göre camilerden “sergi usulü” para toplamak yasaklandığı halde özellikle Cuma namazı çıkışlarında “sergi usulü” para toplattığı belirtildi. Dilekçeye imza atan Sancaktepe Mahallesi sakinleri, Hazreti Ömer Camisi başta olmak üzere bölgedeki camilerden toplanan bağışlar karşılığında kesilen makbuzların sahte imzalarla yeniden düzenlendiğini öne sürdü. Şikayetçilerden Muzaffer Bodur, Hazreti Ömer Camisi’nde toplanan yardımların orijinal tutanaklarının da imha edildiğini, yerine sahte imzalarla yenilerinin düzenlendiğini iddia etti. Bir diğer şikayetçi Abdulmecit Zengin ise Samandıra Merkez Camisi Kuran Kursu’ndaki kombi ve kalorifer tesisatının tamamı bağış iken Osman Barış’ın piyasadan fatura temin ederek dernek hesabından harcama yapılmış gibi gösterdiğini savundu. Sancaktepe Kaymakamı Necmettin Kalkan, Müftü Barış’a 28 Haziran 2010’da bir yazı göndererek şikayetlerle ilgili bilgi istedi. Sancaktepe İlçe Müftülüğü ise bu yazıya tatmin edici bir karşılık veremedi.
_______________________________________________________13
Milliyet, 28.9.2010
Güneri Civaoğlu
TROÇKİ’NİN ISTAKOZLARI
Dostum Bülent Korman’dan aldığım “akşamıma ışık düşüren” zarif bir notu paylaşıyorum…
Mizah ustası Yılmaz Özdil’den yukarıdaki satırlar sonrası iyi gider.
‘Nicedir niyetleniyorum ama bir türlü olmadı; okuduğum andan beri hep sana iletmek istediğim küçük bir anekdot var, nihayet bugün yazacağım sana. Hepimizin sinirlerini gene lastik gibi gerdikleri şu günlerde sana küçük bir “teneffüs” olabilirse, sevinirim.
Bu yaz Troçki’yle ilgili epey kitap okudum. Özellikle yaşamıyla, bizim Büyükada’da geçirdiği sürgün yıllarıyla ve Meksika’da öldürülüşüyle ilgili bulabildiklerimi.
İçlerinde en ilginç olanı, daha henüz yirmi yaşında bir genç-adam iken, ona sekreterlik, çevirmenlik ve silahlı muhafızlık yapmak üzere, gönüllü olarak Büyükada’ya gelen bir Fransız Troçkist militanın 70’li yıllarda Harvard’da basılmış anı-kitabı oldu: Kitabın adı, “Prinkipo’dan Coyoacan’a Troçki’yle Sürgünde”.
Adamın adı ise Jean Van Heijenoort. Sıradışı bir isim oluşu seni yanıltmasın, gerçekten bir Fransız. Büyük ihtilalciyle birlikte aralıksız tam 7 yıl yaşamış, ömrünün ilerleyen yıllarında da dünyaca ünlü bir matematik profesörü olmuş. 1912 doğumlu olduğuna göre, büyük ihtimalle artık aramızda değildir.
Troçki, biliyorsun, adada yaşadığı yıllarda, sabahları daha gün doğmadan kıçtan takma motorlu küçük bir sandalla denize açılarak balık tutmayı neredeyse ara vermeden, büyük bir tutkuyla sürdürmüş. Bazen ta Yalova açıklarına sürüklendiği bile olmuş.
Bu merakıyla ilgili çok sayıda hikâye anlatılır, muhtemelen sen de bilirsin. Ama ‘ıstakoz’la ilgili olan bir serüveni ben ilk kez o sözünü ettiğim kitapta okudum.
Troçki, sadık ‘çırağı’ Jean’ın da yanında olduğu bir sabah seferinden, yardımcısı Rum balıkçı Haralombos’un bir gün önce -muhtemelen Hayırsızada kıyılarına- bıraktığı sepetleri gece doldurmuş tam 30 ıstakozla geri dönmüş.
Troçki bundan büyük bir mutluluk duymuş. Ve küçük ‘klan’ıyla birlikte sığındığı, şimdi harap durumdaki köşkün yemek salonu olarak kullanılan geniş odasında, yerdeki eskimiş rabıta tahtalarının üzerine o ‘ganimet’ otuz ıstakozu yan yana dizdirmiş. Evet, gururla! O emsalsiz deniz nimetlerini kaç günde yediklerini bilemiyorum. Bildiğim, kendilerine çok gelenleri Troçki adanın hastanesine gönderirmiş.
Sevgili Güneri, Bab-ı Ali’de bir grup gazetecinin gözü, biraz da, senin “ıstakozlara yarış yaptırdığın” gibi şehir efsanelerinin onları karınlarından dürtmesiyle yaşam gustosu çıtasını yükseltme hevesine çevrilmiştir, tevazu göstermen gereksiz olur, çünkü bunu herkes bilir!
Ama görüyorsun, çok da böbürlenmemelisin, çünkü senden büyük de Troçki var! ‘
Teşekkürler Bülent. Istakoz entelektüelliğinde bile olsa Troçki’yle birlikte anılmak hoş oldu.
Bir Cevap Yazın