* * *
ADALAR’da TARİHTE O GÜN:
10 Kasım 1909 Çarşamba günlü, Büyükada’da Anastaş veled-i Yorki Haci Laz oğlunun bahçesindeki ahırda çıkan yangında ahırın yandığı başka bir zayiat olmadan yangının söndürüldüğünün bildirildiğine dair…
* * *
ADALAR’da BİR GÜN:
* * *
ADALAR’da HAVA DURUMU:
6 Mayıs 2011 Cuma
Büyükada’da HAVA DURUMU*
Hafif sağanak yağışlı
9/13ºC
% 79-92 nem
Yıldız, K 18km/sa
Gündoğuşu 05:56… Günbatışı 20:05…
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca
* * *
* * *
1- Filiz Uykusuz: “Adalar Kent Konseyi Temizdeniz Çalışma Grubu olarak 7 Mayıs Cumartesi günü sizleri, Prof. Dr. Orhan Kural’ın Büyükada Anadolu Kulübü’nde vereceği ‘Adalarımız ve Çevre’ konulu seminerine bekliyoruz…”
2- Celal Karaca: “Arif Çağlar Bey’in yazılarını ve ilgisini dikkatlice izliyorum. Adalarımıza sahip çıkan bir kuruluşun olmasından dolayı mutluyum….”
3- Viktor Albukrek: “Hiç unutmam, üç neslin aş-ev yükünü sırtında taşıyan beş çocuk annesi annem, dadının iyisini seçmek için bir sabah, yaz sıcağına rağmen üşenmeden, beni de yanına alarak Büyükada’dan, yandan çarklı Neveser vapuruna binip İmbros’tan gelecek gemiyi karşılamak üzere Tophane rıhtımına gitmiştik….”
4- Arif Çağlar: “Eşeğin hakkı eşeğe…”
5- Özlem Yüzak: “Kanal İST procesini sahiplenen Terras Lido kazuletinin mimarı Serdar İnan’a bakın neler diyor!…”
6- Tuba İlkmen Şenay: “Tema 2B’lik orman arazilerinin satılmaması için imza kampanyası başlattı. Lütfen imza atalım!…”
7- Emine Çiğdem Tugay: “Adalar’ın evvel zeman bahçelerinde şakayıklar açmakta bugünlerde…”
)O(
From: FİLİZ UYKUSUZ
Subject: 7 Mayıs saat:14:00 Prof. Dr. ORHAN KURAL Adalarımız ve Çevre semineri
Date: May 5, 2011 8:19:49 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Prof. Dr. Orhan Kural: Adalarımız ve Çevre…
Not: Davetiye Ek’lidir.
From: CELAL KARACA
Subject: teşekkürler…
Date: May 5, 2011 9:35:27 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
teşekkürler…
Sayın ADALAR POSTASI,
Arif Çağlar Bey’in yazılarını ve ilgisini dikkatlice izliyorum. Adalarımıza sahip çıkan bir kuruluşun olmasından dolayı mutluyum.
Dikkatimi çeken Adalar’da başka kuruluşlar falan yok mu hiçbir zaman ortaya çıkmıyorlar… Veya var ben bilmiyorum… Yoksa başka sitelerde mi yazıyorlar? Sizden ricam Adalar için iyi niyetli çalışan STK kimler merak ediyorum.
Ayrıca Lido’nun önüne dikilmiş olan selvileri KİM dikmiş veya diktirmiş onu bilen varsa lütfen yazsın.
Saygılarımla,
Celal Karaca
* * *
_______________________________________________________3
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Teşekkür ve Anneler günü
Date: May 5, 2011 4:32:03 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Sayın ADALAR POSTASI,
23 Nisan tebrikimle birlikte yayınladığınız Adamız’ın Toprağı yazımı, arşivinizdeki fotograflarla değerlendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Bu hafta Anneler günü münasebetiyle Viktor Albukrek’in 1931-1961 Büyükadası’ndan derlediğim birkaç paragrafımı gönderiyorum.
Yeriniz varsa ve münasip bulduklarınızı yayınlayabilirsiniz.
Derin saygılarımla,
Viktor Albukrek
* * *
Viktor Albukrek’in 1931-1961 Büyükadası’ndan…
- Hiç unutmam, üç neslin aş-ev yükünü sırtında taşıyan beş çocuk annesi annem, dadının iyisini seçmek için bir sabah, yaz sıcağına rağmen üşenmeden, beni de yanına alarak Büyükada’dan, yandan çarklı Neveser vapuruna binip İmbros’tan gelecek gemiyi karşılamak üzere Tophane rıhtımına gitmiştik. Bizim gibi elemanın iyisini yerinde kapmak için gelen başkaları da vardı. Bay Niyarkos, kızgın öğle güneşine rağmen omzundan hiçbir zaman atmadığı kalın ceketi, başında fötr şapkası, yeleğinde yürürken kasten salladığı iri altın kösteği ve bütün heybetiyle, o önde, yarım düzine genç kız arkada, Aksu vapurunun iskelesinden ağır ağır inmiş, hiç konuşmadan, bir mafya babası gibi kaş göz hareketleriyle hepimizi arkasından sürükleyerek Mumhane Sokağı’ndaki salaş bir kahvehaneye götürmüş ve kopelya (genç kız) dağıtımını orada yapmıştı.
- Uzun bir müddet adamıza yağmur yağmadığı zaman kuyular kuruduğunda, damacanalarla satın alınan içme suyu el yüz yıkamasına kullanılsa da hamam ihtiyacını karşılayamazdı ve hamama gidilirdi. Annemle birçok kere ‘kadınlar saati’nde hamama gitmişliğim olmuştur. Adamızın sükseli hamamı, telefon santralı köşesinden aşağıya inen Aydoğdu yokuşunun sağında idi. Çankaya kavşağından sonra Kadıyoran yokuşunu devamla Aydoğdu kavşağına henüz varmadan, yanık odunun tatlı is tadı, damağa yapışırdı. Biraz sonra keskin yanık kokusu etrafı kaplardı. Lodoslu günlerde ise daha yokuşun başında iken, dumandan göz gözü göremezdi.
- Hamamın kapısından içeri girerken, buharla karışık mis gibi nefis bir sabun kokusu şenlendirirdi etrafı. Sayın sanayicilerimiz, “yüzünüz çamaşır değildir” sloganıyla, bu tür kokulu Ayvalık sabunundan soğuttu çoğumuzu. Ben halen, Ege yöresi gezilerimde, halis zeytinyağından yapılmış ‘beyaz kalıp’ sabunlarından satın alır ve her kullandığımda kokulu buharını ısrarla ciğerlerimin tamamını dolduracak şekilde içime çekerken annemin kokusunu alır, çocukkken Büyükada’daki kadınlar hamamının sıcak buharlı, sisli ve bol köpüklü ortamında, bu kadar çıplak hatun arasında koşuşmakta olduğum sahneleri gözümün önünde canlandırırım.
- Sandalımı inşa ettiğim günlerde, komşumuzun bu sandal yüzemez, batacak demesi üzerine, annem heyecanlanır, benim tekne inşa etme hevesime son vermemi isterdi. Fakat üzüldüğümü gördüğünde, “Viktoriko Paşa, yaptığın bunca maket gayet güzel yüzdüğüne göre bu da yüzecek, korkma, deşalo avlar (bırak konuşsun) tu mira tu eço (sen işine bak)” diyerek, bana hep güven aşılardı. Komşu İstepan Efendi, sandalımın rahatlıkla dengede yüzdüğünü gördükten sonra bana karşı daima saygılı olmuştur. Annem’le ise müşterek bahçe duvarlarının onarımı yüzünden genellikle kavgalı idiler. Belki de defalarca “Madam Albukrek, bu tekne yüzemez, batacak,” demesindeki amaç annemi üzmekti.
- Annemiz, çocuklarının yaptığı bir elişini, bir el becerisini, değerli bir esermiş gibi tüm aile efradını yanına çağırarak iftiharla gösterir, sırayla hepimizi yüreklendirirdi. Babamız da, bu temaşaya katılır, sanatın, hayatımızı renklendirdiğini, genel kültürü zenginleştirdiğini belirtir ve ileride, ömür boyu karşımıza çıkabilecek, beklenmedik durumlar için okluğumuzda, fazla yedek ok’un ve yedek yay bulundurmanın önemini, değişik misallerle anlatırdı. “Şans’a inanmayın,” derdi. “Şans’ın sizden yana olacağına hiçbir zaman güvenmeyin. Şans, önünüzde akan derenin sürüklediği mantar parçasını alabilene güler. Bu yüzen parçaya erişmek, onu yakalayabilmek için hazırlıklı olmanız gerekir. Bu hazırlık, okumakla, derslere çalışmakla olur,” diye eklerlerdi.
- Dolayısıyla yaz tatili başlar başlamaz özel derslere önem verilirdi. Öğretmen eve gelmeden bir saat kadar evvel, yarım kalmış bir el işini bitirmek veya hazırlanmamış bir dersi atlatmak için en geçerli bahanemiz, “karnım ağrıyor,” idi. Annemiz, derhal yarım elma yedikten sonra derse girmemizde ısrarlıydı. Babamız ise tatilde olsak dahi çalışmanın gerekli olduğunu hayvanlar aleminden İbranice bir misallle anlatırdı: “Lo raiti hatul yaşan, şelihnaz ahbar la pe, (Uyuyan kedinin ağzına, farenin girdiği görülmemiştir)”. Bu deyimi, yaz boyunca tembel tembel oturmamamız için tekrarlardı ve son sözleri: “Kemana çalış, bir gün lazım olur,” idi.
- Yıllar sonra keman çaldığım değişik amatör orkestralarında alkışlanırken ve bilhassa o günlerden tam 65 yıl sonra, 2008 de Atatürk Kültür Merkezi’nde sahnelenen Masada temsilinin orkestrasında keman çaldığım için plaket alırken, anne ve babamın “bir gün lazım olur,” seslerini hasret ve içtenlikle duyar gibi oluyorum. Bu tür alkışlardan payıma düşeni, daima annem ve babama gönderirim.
- Ada’ya sıklıkla davet ettiğim ilkokul arkadaşım, Hananya Abulafya idi. Henüz altı buçuk yaşındayken, annem beni okula götürdüğü ilk gün, sırtında bir kamburu olan ve yapayalnız bir köşede sessizce duran bu çocuğa gözünü kestirdi ve: “Bak,” demişti bana, “Bu çocuğun annesi öldü, yani annesi yok! Sen onunla arkadaş olacaksın! Sana bu vazifeyi veriyorum! Onu bir köşede yalınız kalmasına sakın müsaade etme, hep onun yanında olacaksın!” Annem bana bu görevi vermekle, yetim ve özürlüye yardım etme şevkimi kabarttıyordu. İstediği de buydu.
- Biz torunlar, büyükannemize ‘ayakkabı’ kelimesini bir türlü öğretememiştik ve mahallemizin efesi Şaban efendi bir iş için evimize her girdiğinde, yerleri kirletmemesi için büyükannemiz ona: “Çabuk çık papuç, çık papuç,” diye seslenirdi. Biz torunlar, kapı ardından katıla katıla gülerken, büyükannemiz inadına “Çabuk çık papuç çık papuç,” teranesini sürdürürdü. Aslında ninemizin ayakkabı dememesinin sebebi, torunlarının şen kahkahalarını işiterek mutlu olmaktı.
- Oto yedek parçacısı olarak çalışmaya başladıktan sonra, Ada benim için geceleri uyumak için kullanılan bir yatakhane olmuştu. Büyükannem, her gün işe gittiğim için “Viktoriko ya se izo un hombre d’eço, (Viktorcuğumuz artık bir iş adamı oldu)” diyerek seviniyor ve bana iltifatlar yağdırıyordu. Sabahları erkenden vapura yetişmem için odama gelip beni uyandıran ve kahvaltımı hazırlayan büyükannemdi. Kendi adıma iş kurmak fırsatı çıktığı gün ise çocukken tamir işleriyle uğraştığımda anneme: “Koş gel, bak Viktor evimizi başımıza yıkıyor,” diye yakınan aynı Büyükannem, şimdi işe başlamam için sonradan kendisine gururla iade ettiğim bir miktar para veriyordu bana…
_______________________________________________________4
From: ARİF ÇAĞLAR
Subject: eşeğin hakkı eşeğe
Date: May 6, 2011 11:15:50 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Eşeğin hakkı eşeğe…
Arif Çağlar
_______________________________________________________5
From: ÖZLEM YÜZAK
Subject: tayyip’in gozdesi İnan’dan
Date: May 5, 2011 6:24:36 PM GMT+03:00
Cc: adalar.postasi@gmail.com
Kanal İST procesini sahiplenen Terras Lido kazuletinin mimarı Serdar İnan’a bakın neler diyor!…
* * *
ve elimizi taşın altına sokalım [‘koyalım’ demek istedi zaar!].
Serdar İNAN
Serdar İnan
İnanlar Yönetim Kurulu Başkanı
* * *
* * *
From: ARİF ÇAĞLAR
Date: May 6, 2011 12:29:13 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Herkesin gözü önünde işlenen suçun
akla getirdiği sorular:
Arif Çağlar
_______________________________________________________6
From: TUBA İLKMEN ŞENAY
Subject: Fwd: Günlerdir 120.000 kişiye zor ulaştı, bu kadar mı duyarsız olduk… LÜTFEN.
Date: May 5, 2011 10:46:58 AM GMT+03:00
Bcc: adalar.postasi@gmail.com
Tema 2B’lik orman arazilerinin satılmaması için imza kampanyası başlattı.
Hükümet satarım diye ısrar ediyor.
Hayrettin Karaca ise ‘Verin bana bir milyon imza, sattırmam,’ diyor.
Lütfen imza atalım!…
http://www2.tema.org.tr/temaimza
İMZALADIKTAN SONRA DA BU LİNKİ LÜTFEN TANIDIKLARINIZA GÖNDERİN.
_______________________________________________________7
Adalar’ın evvel zeman bahçelerinde
şakayıklar açmakta bugünlerde…
Kâbuslardan uzak durmak isteyenler, içerlermiş şakayığın tohumlarını
Ayın ışığını şakayıktan aldığını söyler kimileri
Sürü ve çobanları korur, kötü ruhları uzak tutarmış “dikensiz gül” şakayık!
)O(
Çinlilerin, bahçelerin kraliçesi dedikleri Şakayık (Paeonia), Olympos Dağı tanrılarının doktoru Paieon’dan (Paian, Payan) almış adını.
Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul (1989)67:
Homeros destanlarında Apollon, ordulara veba, kıran salan olumsuz, korkunç bir güç diye canlandırıldığı gibi, iyileştirici, derda deva bulan tanrı anlamındaki “Paian” ek adıyla da anılır. Destanlar boyunca adı geçen hekimlerin hepsi bu Paian tanrının oğulları ve ögrencileri sayıldığına göre sağlık tanrısı Asklepios’un da Apollon’dan doğmuş olması bir rastlantı değildir.
Herkül’ün Hades’e saldırmasıyla oluşan yaraları, Çin’den gelen bu bitkinin kökleriyle iyileştirmiş Paieon.
Homeros, İlyada V 401-404:
Hades de neler çekti, o azman tanrı,
Kalkanlı Zeus’un oğlu sivri bir okla
ölüler ülkesinin kapısında vurdu onu,
Herakles ona dinmez acılar verdi.
Sonra Hades çıktı Zeus’un evine, koca Olympos’a,
yüreği yanık, acılar içindeydi,
Omzuna güçlü ok girmiş, canını yakıyordu.
Ama ölümlü yaratılmış değildi o;
Geldi, acı dindiren ilaçlar serpti omzuna,
Paian tanrı, yarayı iyi etti.
Paian, Ares’in yaralarını da iyileştirir.
Homeros, İlyada V 899-906:
…
Böyle dedi (Zeus), onu (Ares) iyileştirmesini buyurdu Paian tanrıya.
İyileştirdi yarayı Paian tanrı,
acı dindiren ilaçlar serpti üstüne,
ölümlü yaratılmış değildi ki o.
Ak sütle incir özü karıştırılır da hani,
çarçabuk koyulaşıverir sulu süt,
mayalanıverir göz önünde,
saldırgan Ares’i öylece iyileştirdi o,
göz açıp kapayıncaya dek.
Ayın ışığını şakayıktan aldığını söyler kimileri, sürü ve çobanları korur, kötü ruhları uzak tutarmış “dikensiz gül” şakayık!
Kökleri ve özellikle tohumları büyücülükte kullanılmış. Kâbuslardan uzak durmak isteyen Uzakdoğulular içerlermiş şakayığın tohumlarını…
Bir Cevap Yazın