Bilinmesi gerekir ki, Kınalıada’da yerler hareket eder ve yürür…!
KINALIADA*
Öncelikle söyleyelim, birçoğunun gözleriyle tanık olduğu adadaki mucizeyi. Bu mucize hakkındaki konuşmaktaki amacımız adada yer isteyenlere hizmet etmektir.
Bilinmesi gerekir ki, adada yerler hareket eder ve yürür.
“Biz inanmayız bu hikmete.”
“İnançsızsınız o halde.”
“Bunu kabul etmem.”
Boş konuşacak zamanım yok. Anlattıklarımı canlı tanıklarla ispat edebilirim. Evet, topraklar yürür. Ada’nın güney tarafından toprak sahibi olmak isteyen, kuzey tarafından satın almak zorundadır. Birkaç günde oralar güneye doğru kayar. Deniz kenarından yer almak isteyenler, denizin içinde birkaç bin arşın yer almalıdır. Birkaç hafta sonra da orası sahile yerleşir. Unutmaman gerekir, aldığın yerin çevresini duvarlarla örmelisin. Bunu yapmazsan, arazin Kartal’a gidebilir, hatta o kadar yürür ki görünmez olabilir.
“Ama bu yerler nasıl yürür, inanmıyorum.”
“İnanmıyorsan, denemelisin.”
“Bu yerleri yürütenler mi var?”
“Bilmem ama bir dostumun dediğine göre, adanın toprakları tekerlekler üzerine yerleşmiş. İstediğin yere götürebilirsin.”
“Acaba bu tekerlekleri çeviren mi var?”
“Tabii.”
“Çevireni bana tanıştırabilir misin?”
“Ne yapacaksın?”
“Büyükdere’de değersiz bir yerde evim var. Tekerlekleri çeviren o adama, evimi sahile taşıyabilirse bin lira verebilirim. Yürütür mü?”
“Adada yalnız yürümez, koşabilir ama bilemem ki Büyükdere’de de yürüyebilir mi?”
“Çok tuhaf! Yerin yürüdüğünü hiç duymamıştım. demek ki adalılar hiç kımıldamaz, yatar ve uyurlar.”
“Neden?”
“Çünkü bu diyarda yer yürürse, insanlar mecburdur durmaya.”
Bırakalım bu yürüme işini ve adaya dönelim. Bu adayı size tanıtmak için, bir doktorun Kınalıada vapurunda anlattıklarını hatırlatayım.
Doktor, “Şaşırıyorum, bu adaya neden bu kadar önem veriyorlar,” dedi. Bir çınar ve Asaba Efendi’den başka bir şey yok. Asaba Efendi, milletin efendisi ve adanın reisi… Ağrısı, sorunu olan ona müracaat eder. O da nasihatleriyle sorunları halleder. Adanın eski sakinlerinden ve misafirperver yaşlı kilise yöneticisi de herkesten saygı görür.
“Asaba Efendi’nin de yerleri yürür mü?”
“Hayır, onun yerleri tembeldir. Durdukları yerde kalırlar.”
“Kışın kırk hane, yazın altmış-yetmiş hane olan adalılar pazar sabahları çınarın altına gider. Kışın burada otuz kadar Ermeni hane var. Geçenlerde adalılar ve kilise yönetim kurulu arasında anlaşmazlık doğdu ama uzlaşmayla sonuçlandı. Otuz öğrenci için iki okul var. Biri milli, diğeri özel… İyi kalpli bir papaz hem kilisede görevli hem de milli okulu yönetir. Öğretmen de kilise görevlilerinden… Bu okulda şair Yeğişei tercüme eden öğrenciler, İncil’i yorumlayan kızlar var. Özel okulun öğretmen ve müdürü mütevazi iki kardeştir. Milli okulla yarışırlar. Otuz öğrenci için iki okul…
Ada sakinleri kiliseye gitmez. Onların düşüncesi on paralık malı kırk paraya satmaktır. Yazlıkçılar nasıl olup da ada esnafıyla alışveriş yapmayacaklarını düşünür. Onlar etlerini, yağlarını, peynirlerini, ekmeklerini ve sularını İstanbul’dan getirir.
Burada hiç köpek yoktur, sokaklarda kediler dolaşır, evlerde de fareler. Adada bolca inek, bir hayli de eşek ve keçi var. Bu hayvanlar adada dolaşırsan saçlarını ot zannedip yolarlar. Bir tarafta sen yürürken diğer tarafta inek saçlarını yolar. İnek anlamaz insan olduğunu.
“Gece nasıl anlayacak?”
“Yürümenden anlamaz mı?”
“Sanırım senin hafızan zayıf. Biraz önce sana demedik mi burada yerler yürür.”
Adanın yerli kadınları köylü hayatı yaşar. Ne gösteriş bilirler ne dedikodu ne de ada dışında gezmeyi.
Tebdilihava için diğer mahallelerden gelenlerinse sahilde yürümekten ve ayakkabı eskitmekten başka işleri yoktur.
Deniz kenarı cumartesi ve pazar geceleri kalabalık olur. Buranın meydanı diğer köylerin meydanından daha namusludur.
Adanın havası o kadar temiz ve sağlıklıdır ki, doktor iki günde ölür: Açlıktan.
__________*
Hagop Baronyan (çev. P. Hilda Teller Babek), İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti, İstanbul (2016)108-110.
İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti
Yazar: Hagop Baronyan
Özgün Adı: Bdyud mı Bolso Tağerun Meç
9789750720000
Türk Edebiyatı
136 sayfa
Çevirmen: Paris Hilda Teller Babek
Hicvi ve dolayısıyla mizahı; toplumsal yozlaşmayı, kurumların bozulmasını, insanlar arasındaki bitmek bilmeyen çekişmeyi ve adaletsizliği anlatmak için bir silah olarak gayet iyi kullanan Hagop Baronyan, yaşadığı dönemde sansür baskısına uğramış ve elinden geldiğince buna direnebilmiştir.
İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti’de XIX. yüzyılın ikinci yarısının İstanbul’unda 34 mahallenin toplum yaşantısı, mahalle hayatı oldukça kuvvetli bir mizahi dille anlatılıyor. Ermeni ileri gelenlerinin Ermeni toplumunun sorunlarına ilgisizliği, zengin fakir ayrımının yarattığı çelişkiler, kadın erkek ilişkileri, kilisenin mahalle hayatı üzerindeki hegemonyası, ince ve keskin gözlemlerle aktarılıyor.
Baronyan, rengini, “siluetini” ve hatta halklarını büyük ölçüde kaybetmiş bir şehrin mazisine başka bir gözle bakmamızı sağlıyor.
* * *
Karin Karakaşlı, “Baronyan’ın Mahallelerinde Bugünün İstanbul’uyla Gezinti, Agos, 30.6.2014.
“Hagop Baronyan’dan “İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti”, Cumhuriyet Kitap Eki, 5.5.2014.
* * *
Hagop Baronyan (19.11.1843-27.5.1891)
1843’te Edirneli yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Hagop Baronyan, ilk ve orta öğrenimini Ermeni okullarında tamamladı. Bu arada bir yıl kadar da bir Rum okulunda eğitim gördü ve Rumca öğrendi. 1864’de İstanbul’a yerleşti. Hevesli bir okur olarak bazı Avrupa dillerini, özellikle de dönemin İstanbul’unda büyük etkileri olan Fransızca ve İtalyancayı kendi kendine öğrendi. Osmanlı başkentinde yayımlanan çeşitli dergilere katkı sunarak yazarlık konusunda deneyim kazandı.
Yayına hazırladığı mizah ve tiyatro ağırlıklı süreli yayınların ömrü kısa, fakat etkisi büyük oldu. Poğ aravodyan (Sabah Borusu), Yeprad (Fırat), Meğu (Arı), Ermenice ve Osmanlıca olarak iki farklı versiyonu yayımlanan Tadron yani Tiyatro, Khigar (Bilgiç), Dzidzağ (Gülüş) isimli dergilerin yayını, içerdikleri toplumsal eleştiriler nedeniyle sıklıkla Osmanlı sansür bürosu tarafından durduruldu.
Baronyan’ın tiyatroya olan yoğun ilgisi çok genç yaşlarda kendini gösterdi. 1865’te yazılan ilk oyunu, Goldoni’nin orjinal eserinin bir tür taklidi olan Yergu derov dzara mı (İki Efendili Bir Uşak) adlı kısa bir farstı. Bundan dört yıl sonra, görücü usulü evlilikleri ve evlilikte sadakat konusunu genellikle neşeli bir üslupta ele aldığı ilk komedisi Adamnapuyjn arevelyan (Şark Dişçisi) geldi. Bu kitabı 2010 yılında Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. 1872 yılında Şoğokortı‘ya (Dalkavuk) başladı ancak yarım bıraktı bu eseri yaklaşık elli yıl sonra, bir başka büyük mizah yazarı olan Yervant Odyan tamamlayacaktı. 1880-81 yıllarında yayımlanan esaslı taşlaması Medzabadiv muratsganner (Haşmetlu Dilenciler), taşralı eşrafın patavatsızlığına ve naifliğine odaklanırken, bu niteliklerin aynı zamanda çeşitli sanatsal, profesyonel, dini ve zanaatkâr fırsatçılar tarafından sömürülmeye ne denli açık olduğuna da dikkat çeker. Son eseri Bağdasar Ağpar ise yine boşanma teması etrafında modern Ermeni kurumlarını kritize eder.
Hayatı boyunca yazdığı her eserde hiciv ve toplumsal eleştiriye yer veren Baronyan 1891’de İstanbul Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde tüberküloz hastalığından öldü. Ölüm bu muhalif kişiliği susturmuş gibi görünse de, eserleri okunduğu ve izlendiği müddetçe, onun keskin mizahı, okurları güldürmeye ve adaletsizliklere karşı kalemiyle mücadele edenlere yol göstermeye devam edecek.
Bir Cevap Yazın