Gönderen: adalarpostasi | 08 Haziran 2020

Atçılık Hakkında Bir Deneme: Kisber Felver Macar Yarımkan Atı

ATÇILIK HAKKINDA BİR DENEME: KİSBER FELVER MACAR YARIMKAN ATI

DÜZ KOŞU SİSTEMİNİN ETRAFINDAKİ ATÇILIĞA FAYDALARI HUSUSUNDA; ADA, FAYTON ATLARI, ATÇILIK ÂLEMİMİZ VE SAHİPLENDİRMEK ÜZERİNE, BİR HÂLE BİR DE HAYÂLE BAKIP SERDEDİLEN MUHATABI OLMAYAN, SERZENİŞLİ LÂKIRDILAR…

Son on senedir yaşanmakta olan bir felaketin son perdeleri, şimdilerde itinayla sahneleniyor. Evvela, kendilerine “hayvan-sever” kisvesini yakıştıran bir kesimin mübalağa ve vicdan sömürüsüne dayanan uzunca soluklu bir karalama kampanyasıyla gittikçe itibarsızlaştırılan fayton taşımacılığı, seneler boyu resmȋ mercilerce âdeta çökmesi kolaylaştırılacak şekilde düzenlenmemiş, murakabe edilmemiş ve aleyhinde –mesela Adalar’da akülü araçlar resmen yasakken fiiliyatta alenen göz yumulması gibi– cereyan eden hukuksuz uygulamaların haksız rekabetine maruz bırakılmıştır. Faytonlar, İzmir ve Antalya’dan sonra İstanbul Adalar ilçesinde de hükümet ve belediyelerin işbirliğiyle yakın tarihlerde devlet eliyle fiilen kaldırıldı. Mes’elenin hukukȋ mütaalaları ve hatta mahkemelere intikal etmiş davaları devam ediyor. Böylece yaratılmaya çalışılan metropolleri bu şekilde “atsızlaştırmaya” çalışmanın arka planında hangi çıkar hesapları ve kimlerin nelerden nemâlanacağı gibi hususlar gayet çarpıcı hakikatlere dayanıyor olsa da bu yazının maksat ve maksudu düşünüldüğünde burada ele alınmayacaktır.

Adalar’da çalışması böylece engellenen faytoncuların aylarca para kazanmalarına mâni olunduktan sonra sahip oldukları atlar ve fayton arabalarının büyük çoğunluğu İBB tarafından satın alındı. At beslemenin ne olduğunu bilenler, çok sayıda atı aylarca bir gelir olmadan beslemenın nasıl mümkünatı bulunamayacak bir külfet olduğunu, kendilerine sorarsanız anlatırlar. Çok az sayıdaki faytoncu esnafı direnerek atlarını ve bir kısmı da hem atlarını hem de arabalarını İBB’ye satmayıp, çok zor şartlarda dayanmaya gayret ettiler. Bu faytoncuların bugünlerde ilçede şahsi at besliyor oldukları için kaymakamlık eliyle kesilecek bir para cezası tehdidine hedef olduğu rivayeti de ortalıkta dolaşıyor. Adalar’da yaşamaya çalışan özel mülkiyetteki atlar ve onların sahiplerinin sıkıntılarına bilahare döneceğim.

Şimdi İBB’nin her üç adadan (Büyükada, Heybeliada ve Burgazadası) satın alıp Büyükada’da topladığı atlar üzerinde duracağım: Ücreti mukabili satın alınan bu atlar ehil olmayan personel ve kendi beyanlarına dayanarak, “ilânihaye at beslemeye niyeti olmama,” haliyle zaten İBB’nin altından kalkabileceği bir iş değildi. At hayvanını tanıyan ve atçılığı bilenler bunun böyle olamayacağını kendilerine defaatle söylediler. Toplam 1300 civarında satın alınan at’tan geriye, ancak 950 kadarının sağ olarak kaldığı –resmȋ rakamlar şeffaf bir şekilde paylaşılmadığı için– tahmin edilmektedir. Kifayetsiz bakım ve kötü ahır şartlarından dolayı hareketsizliğe mahkum edilmiş atların sağlıkları bozulmakta ve çok sayıda at, bu defa gerçekten ölmektedir. Atların faytonda çalışırken “zulüm altında” olduğunu söyleyen bir kısım kerametleri kendilerinden menkul “hayvan-sever” tabir edilen zümre, bu hakikȋ kayıplar karşısında nedense “üç maymunu oynamakta” hiçbir beis görmemektedir. Eldeki kayıp/ölüm rakamlarından ve mevcut hareketsizlik derdini düzeltecek herhangi bir teşebbüste bulunmamaktan dolayı kötü bakımı aşikâr olan şimdiki sahip İBB ise yayınladığı kurgulanmış görseller ile keyfiyeti saklamak ve herşeyin çok güzel olduğu, atların şimdi mutlu (?) olduğu sahte intibaını vererek efkâr-ı umumiyeyi yanıltmaya ve göz boyamaya devam etmektedir. Bir yanda bunlar olurken, gönülsüz atçı İBB elindeki atları bedava dağıtarak “sahiplendirmek” (?) çarelerini de eşzamanlı olarak aramaktadır. İBB bidayette zaten sahipli olan atları satın alarak kendisi sahiplenmiş idi. Zoru görünce bu atların yükü altından kaçmak istemesi, sahibi kendisi olan bu hayvanları tekrar “sahiplendirmek” yoluna gitmeye çalışması abes, yanlış ve mes’uliyetten kaçmak olduğu kadar, aynı zamanda İBB’nin kendini inkâr etmesi de demektir. Velev ki bu “yük”ten kaçabilseler dahi bu vebal altında kalacaklardır. Kendileri sahipli atları satın alarak demek ki “sahipsizleştirdiler” ki şimdi yeniden “sahiplendirmeye” çalışıyorlar. Vah ki ne vah… Demek İBB sahiplendiğinde atlar “sahipsizleşiyor”muş..! Bidayette satın almak yolunu açarak bizce hata yapan İBB, şimdi bu hatasının üstüne sahip olduğu atlara bihakkın bakmayarak hatalarına devam etmektedir. Sahip olunan hayvana sahibinin “kötü bakması” hem mevcut kanunlara göre hem de ma’şerȋ vicdana göre suçtur. Hatta cezası bile vardır. Sahipli hayvanı “sahiplendirmek” onu bir çeşit terketmektir. Sahipli hayvanı terketmek ise müeyyidesi olan bir kabahattir. Eğriyi doğrudan ayırabilmek için hâlin tahlilini en başından düzgün yapabilmek elzemdir. Bu nokta-i nazardan bakıldığında atları “kurtardığını” söyleyen İBB tevil götürmeyecek bir zırvalamak içerisindedir.

Gelelim şu sahiplendirme hikâyesine: Sayıları binin üstündeki at ile kendi kararı neticesinde baş başa kalan İBB bir yandan üstüne düşen mes’uliyetin gereğini yerine getirmezken diğer yandan da fayton atlarının külfetinden sağda-solda şikâyetçi olmaya başlamıştır. Bu durumda mızmızlık yapan bir şımarık çocuğa benzeyen kuruma verilecek en yerinde nasihat, “kendi düşen ağlamaz,” olmalıdır. Lâkin çocuk (?) susmamakta ve etrafı vaveylâya vermeye devam etmektedir. Kendi imkânları, o da yetmeyince Valilik, TBF (Türkiye Binicilik Federasyonu) ve bilemediğimiz (çünki açıkça söylemiyor hatta resmȋ dilekçeyle münhasıran sual edildiğinde dahi “bilgi edinme hakkını” ihlâl edercesine cevap vermiyorlar) diğer başka muhtemel kurumlar aracılığıyla memleket genelinde atlarını sahiplenecek tâlipler arıyor. Bu ameliye câzip gözüksün diye hem hayvanlar bilâ-bedel hem de üstüne gideceği yere kadar nakliyesi İBB tarafından karşılanarak gönderileceği “promosyonu” ile “pazarlanıyor”..! Kamu kaynakları kullanılarak satın alınan ve aylar boyu –velev ki kifayetsiz dahi bile olsa– gene kamu kaynakları harcanarak bakılan bu atlar âdeta “peşkeş” çekilircesine bedavadan elden çıkartılmaya çalışılıyor.

Ellerde dolaşan bazı vesikalarda hayvancılığa (?) ve tarıma (?) yardımdan tutun da binicilik eğtimi (?) almak isteyenlerin istifadesine kadar türlü çeşitli “kullanım” alanlarına yönelik talep toplama yoluna gidildiği görülmektedir. İşin garip yanı memleket atçılığından bȋhaber görünen bu teşebbüslerin aylardır kayda değer hiçbir “başarı” gösterememiş olmasına rağmen ısrarla devam ettirilmesidir. İBB’nin sahip olduğu fayton atlarını değişik kullanıcılara “vermeyi” hedefleyen çabanın Türkiye atçılığı muvahecesinde neden beyhude olduğu, hedeflendiği görülen potansiyel alıcılar (?) bazında aşağıda incelenecektir. Ama evvelâ böylesi ciddȋ bir uygulama için İBB’nin herhangi bir sahiplendirme kriteri bulunmadığının altını hususiyetle çizmek istiyorum. Sorulduğunda “çalışmalarının devam ettiğini” müjdeliyor ve zâhir bizim “yetkililerimiz uyumuyor, bir de üstüne çalışıyor,” diye bir de sevineceğimizi düşünüyorlar. Merak etmeyelim, “her şey çok güzel (?) olacak”…mış. Bu “sahiplendirmek” konusunda kriterler belli olmasa da söz konusu komisyona bir başkan bile atanmış. Bu zât katıldığı bir radyo programında yalan beyanlarda bulunmaktan çekinmeyerek kendisinin ve kurumunun ne kadar “at-bilmez” olduğunu ortaya koymuştur. Ona inanırsak ruam mikrobu 20 küsur sene toprakta yaşarmış ve bu yüzden atlar Adalar ilçesinden uzaklaştırılmalıymış!?

Gelelim bu sahiplendirme projesinin muhtemel “alıcılar” üzerinden tenkidine:

1) Yetiştiriciler / Tigem

Memleket hayvancılığına katkı kisvesi altında bir müddettir gayret sarfedilen bu istikamet, maalesef çıkmaz bir sokaktır!
Tam da bu noktada yetiştiricilik nedir diye bakmak gerekir. Yetiştiricilik, ‘herhangi bir at cinsini veya ırkını veya tipini yetiştiren atçı,’ diye anlaşılmaya mütemayil bir kelime olsa da, memleketimiz “atçılığı” sadece yarış atı yetiştirmek sığlığında olduğu için bu tabir sadece ve sadece “İngiliz” ve “Arap” safkan yarış atları üretenler maksadına münhasıran kullanılır.
Böyle olması şart değildir. Eskiden mesela Karacabey harası önceleri askerȋ binek ve askerȋ top-çekerler ayrı ayrı olmak kaydıyla iki ayrı tip Karacabey atı, sonraları da ziraatte kullanılacak Haflinger cinsi at üretmiş idi. Her iki proje de mevcut piyasa şartları öne sürülerek rafa kaldırıldı. Son elli senelik zaman zarfında iki ayrı sivil müteşebbis de iki ayrı binek/spor atı üretmeye çalıştı. Celal Alkan İrlanda tipi diyebileceğimiz “İrlandez” atıyla önceleri, daha yakın zamanda ise Hasan Cansever “Belçika spor atı” üretimiyle yetiştiricilik yaptılar. Her iki gayret de zaman içerisinde talep yokluğundan akim kaldı…
Böylece memleketimizde hem devlet hem de serbest teşebbüs eliyle “at üretmek” düz koşu yarış sistemine at yetiştirmek dışında mümkün olamamıştır.

Bizans prensesinin Orhan Bey ile evlenirken getirdiği çeyizi olarak belki dünyanın en eski at hârası olan ve Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerinde askerȋ at yetiştiren Karacabey hârası bile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) bünyesinde artık sadece Arap cinsi safkan yarış atı üretmektedir. Yıllar önce National Geographic mecmuasına yazdığım Arap atları ile alâkalı bir makalem için bu te’sisin müdürüyle konuştuğumda kendisi sadece Arap atı üreticisi gibi gözükmekten rahatsız olduğunu ve bu tarihȋ haranın istenirse her cins/ırk/tip at üretebileceğini beyan etmiş idi. O devrin TBF başkanı rahmetli Tunç Çapa da basında çıkan ifadelerinde Türk Spor Atı (siz isterseniz binek atı diye de okuyabilirsiniz) üretimi için Karacabey Hârası ile temas içinde olduklarını beyan etmiş idi. Herhangi bir gelişme bugüne kadar maalesef sağlanamadı.

Küçük bir istisna, askeriyenin Gemlik te’sislerinde son yıllarda “Gemlik Atı” adı altında tescil ettirilen yerli at üretimidir. Bilebildiğim kadarıyla ordu ihtiyacı için üretilen ve “dışarıya” satışı olmayan bir uygulamadır. Devlete hediye edilen yabancı atlar ve eldeki hayvanlarla, bir çeşit üretilen bu yeni tescil edilmiş at cinsi, muhayeleyi zorlayarak kadim “Karacabey atı”nın devamı olduğu iddiasını da taşımaktadır.

Bütün bu bilgiler ışığında fayton çeken atları memleket “yetiştiricilerine” dağıtmak fikri, ayakları yere basmayan bir hayâldir. Safkan yarış atı yetiştiricileri tâbȋ oldukları sıkı kaideler sebebiyle safkan seceresi olmayan bu hayvanları damızlık olarak kullanamaz. Dolayısı ile değil almak, ahır ve tavlalarının yakınına bile yaklaştırmazlar. Askeriyedeki atçılık da “kapalı bir kutu” olarak “sivil başıbozuklar (?)” ile herhangi bir teşrik-i mesaiden bugüne kadar sarf-ı nazar eylemiştir; bugünden sonra bu tutumlarının değişeceğini gösterir herhangi bir emare de maalesef görülmemektedir.

Atçılık âlemimizde “aile atı”, hem binekte hem de araba çekmekte kullanılan at, hobi atı gibi kullanımlar ve değişik tip/cins/ırk atlar üreten resmȋ veya sivil kuruluş ve dernekler olabilseydi; gayet mümkün olmuş olabilecek böylesi sahiplendirmeler muvaffakiyetle yapılabilirdi. Ama mevcut memleket şartlarında İBB’nin elinden çıkartmaya niyetli olduğu tip ve adette atı masedebilecek bir yapı maalesef bulunmamaktadır. Yetiştiriciye dağıtmak kötü bir şaka mertebesinden ileri gidememiştir.

Hayvancılık bâbında söyleyeceğim son söz, at üretim ve kullanımının yıllardır Türkiye’de hayvancılık cümlesinden görülmemiş olduğudur. İddiamızın delili son on yıllardır dağıtılan envaȋ türlü hayvancılık kredileri arasında bir tane bile at ile yapılan herhangi bir işe verilmiş destek yoktur. Bilebildiğim sadece birkaç münferit projenin AB fonlarıyla desteklendiğidir. Bu durum da tabiatıyla at ve atçılıkla alâkalı faaliyetlerin hayvancılık başlığı altında mütalaa edilmediğini göstermeye kâfi gelmektedir.

2) Ziraatte kullanmak / Tabiata Salmak

İBB’nin sahip olduğu atları ziraati desteklemek için “çiftçiye” dağıtmak; atı, zamanı, çiftçiyi doğru dürüst tanımadan/bilmeden masa-başında akıl edilmiş bir uyduruk kurtuluş çaresi gibi gözükmektedir. Pek az istisna dışında hem köylü/çiftçi sayıları zaman içinde erimekte hem de at’ın ziraatte kullanımı hızla yerini motörizasyon ve traktöre bırakmaktadır. Bu o kadar da öyledir ki, ziraȋ istihsal için verilen sertifika eğitimlerinde, katılımcılara uzunca bir müddettir mükâfat olarak traktör kredileri verilmektedir. Köylünün alıp kullandığı ama taksitlerini zamanında ödeyemediği için bankalara borçlu kaldığı traktör kredileri sorunu kırsalda BAĞKUR sigorta borçlarından sonra neredeyse ikinci büyük kalemdir. Genel olarak köylünün evinin bahçesinde yirmi yaşında hurda bir traktör, borcu hâlâ ödenen çalışır vaziyette eski bir traktör ve daha dün gene krediyle alınmış yepyeni bir traktör bulunduğu göz önüne alınırsa ve aynı köylünün sorulduğunda –nedense– ekonomik olmadığı için artık at beslemediğini söylediği durumlarda, kime nasıl ve niçin at verileceği tam bir muamma olarak ortada durmaktadır.

Hayat başka olsaydı, mesela köylümüz yirmi yaşındaki atıyla çift sürmeye devam etseydi gibi farz-ı muhal fikir yürütmeler kulağa hoş gelse de memleket gerçeklerinden kopuk, sadece kendi zihninde yaşayanların tevessül edeceği kendini kandırmak halinden başka birşey değildir. Atı hem hayatımızdan hem de ziraatten çıkartalı maalesef pek çok zaman oldu. “Modernleşme” adı altında hayatlarımız aslında “atsızlaştırıldı”. Tıpkı bugünkü fayton mes’elesi gibi…

Kırsal ve ziraat denildiğinde bırakın içinde yer almayı, at artık âdeta zararlı bir hayvan gibi muammele görmektedir. Başıboş atlar her sene mahsulüne zarar verdiği köylü eliyle öldürülerek ortadan kaldırılıyor. Bunu yasaklayan kanunlara rağmen bu böyle cereyan ediyor. Yabanileşmiş atlar ile yılkıya bırakılmış atların yaşama alanları şehirleşme ve ziraȋ üretim alanlarının genişlemesi baskısıyla yıldan yıla kısıtlanıyor. Bu memleket gerçeğine gözleri kapatarak, atı “tabiata salmaktan” bahsedebilenler teammüden at katliamına teşebbüs etmiş olmaktadır.
Ne hikmetse atçılıkta ilerlemiş modern memleketlerin hem şehrinde hem de kırsalında at varken ve muhtelif atçılık sporları köyde ata binmek pratiğinden neşet bulmuşken Türkiye’de hem köyde hem de şehirde eşzamanlı olarak hayatların atsızlaştırılması herhalde tesadüf değildir. Şimdilerde binicilik sporlarının bir kısmında kullanılan atların araba çekmek ve çift sürmekte kullanılan cins/tip/ırk atlardan gelmiş olmasının da tesadüf olmadığı gibi…

Yeri gelmişken atları “yılkıya bırakmak” uygulaması hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum. At bilmezlerin bahusus fayton atları söz konusu olunca kolayca “onları yılkıya salmak” gibi ayakları yere basmaz afâki fikirler yürütmelerini duydukça yılkının ne olup ne olmadığını açıklamak zarureti hasıl olmuştur. Her şeyden evvel yılkı bir terkediş değil yem ve ot vermeden atı bir çeşit “beslemek” biçimidir. Tanımı gereği yılkıdaki atın muhakkak bir “sahibi” vardır. Buna inanmayan varsa, herhangi bir yılkıdaki at topluluğundan bir atı yakalayıp evine götürmeye çalışmasını salık veririm. İnanın çok az bir mesafe katetmişken ya atın sahipleri ya da jandarma tarafından durdurulacak ve hakkında işlem başlatılacaktır!

Yılkı hakkında zihinlerde maalesef belki de edebiyattaki başarılı bir örnekten mütevellid oldukça menfȋ bir kanaat giderek yer etmiş görünüyor. Kendi başına bu at “besleme” tekniği ne iyi ne de kötü olarak vasıflandırılabilir. Nasıl yapıldığına bağlı olarak iyi ya da kötü olabilir. Meraklısı ister ise bu uygulama hakkında mufassal malumat bulabilir. Yılkı mevzuunu İngiltere’de 1066’dan beri muvaffakiyetle idame ettirilen New Forest yılkısı ve zaman içerisinde teşekkül etmiş olan New Forest cinsi at ırkını zikrederek kapatacağım.

3) Binicilik Eğitimi Veren Kurumlar

Seneler boyunca bilhassa Adalar’daki faytonculuğa bakarken orada gördüğüm potansiyelin atçılık genelinde ve daha daha özelde binicilik için mükemmel bir kaynak olduğunu hep hissedip düşündüm. Adalar’dan “çıkma” atlar ile muhtelif binicilik te’sislerinde karşılaştım, bazı gerçek hayat hikâyelerine tanık oldum ve duydum.

Mesela, meşhur bir sanayici ailenin atçı olan genç bir ferdinin Büyükada’dan alınan Prenses isimli kır bir kısrakla biniciliğe başladığını biliyorum. Hal-i hazırda Adalar’dan te’min edilen birkaç adet atın bir Fransız hanımın İspanya’daki evinde ihtimamla beslenip bakıldığını da biliyorum…

Ancak, hobi atçılığı ve aile atçılığı diyebileceğimiz dallarda at/binicilik camiamızın pek kısır ve güdük kalmış olduğunu da biliyorum. Spor ve performas odaklı yaklaşımın, “en iyi, iyinin düşmanıdır” tabirini haklı çıkartırcasına hep daha iyi ve daha güzeli hedefleyerek “diğer” seçenekleri ihmal ederek neredeyse yok mertebesine gerilettiğine de şahit oldum. Bahse konu bir hatıram on küsur sene evvel bir talebemi çalıştığımız klüp atıyla TBF’nin açtığı lisans imtihanına götürmemle alâkalıdır. Çocuk neticede imtihanı geçip lisansını aldı fakat federasyon yetkilisi ahbabım beni kenara çekip bir daha böyle “klüp atlarıyla” bu imtihana gelmememi samimiyetle salık verdi. Ona –ve herhalde TBF zihniyetine göre– “bu iş, bu atlarla yapılmamalıydı(?)”. O at bir Arap kırması idi. Gayet güzel çalışıyor ve çocuğu lisans imtihanında başarıya taşıyordu… ama hâkim görüşe göre “bu işin (?) atı değildi”..!

Soruyorum şimdi geçen bunca sene zarfında ne değişti? Evet TBF bünyesindeki sporlar ile iştigal eden kulüpler engel atlama ve at terbiyesi dallarında ağırlıkla “Avrupa atları”na döndüler ama gene TBF bünyesindeki atlı dayanıklılık ve çocuklar için pony club uygulamalarında araba da çeken kırma ırktan muhtelif yarım-kanlı atlara pekâlâ yer ve hatta ihtiyaç bile olabilir. İlaveten atlı turizm ile iştigal eden “safari binişleri” yaptırılan yerler de faytondan çıkma atları en azından teoride güzelce çalıştırabilir.

TBF dışında at ile ilgili diğer sporların Türkiye Geleneksel Sporlar Federasyonu’na bağlı olduğunu biliyoruz. Cirit ve Atlı Okçuluk dallarında yurt çapına yayılmış çok sayıda kulübün fayton atlarına yeni bir hizmet/kullanım alanı açabilecek potansiyeli olduğu açıktır. Kâğıt üzerinde böyle görülen bu uygulamaları gelin daha yakından bakarak tek tek inceleyelim.

i) Atçılık Meslek Yüksek Okulu (İÜ Avcılar Kampüsü)

Büyükada’daki İBB atlarının da 20 tanesi seçilerek daha geçenlerde bahsedilen kuruma hibe olarak gönderildi. Veterinerlik Fakültesi içerisindeki bu MYO en az on beş yıldan beri binicilik eğitimi veren bir kurumdur. Müdürü eskiden beri tanıdığım bir dostumdur. Atlara verilen bakımın iyi olacağına güvenebileceğimiz bir yerdir.
Mevcut diğer bütün binicilik kulüpleri çok az sayıda kulüp atıyla idare ederken bu tesisin elinde zaten mevcut olan atlarına ilaveten bu yeni gelen 20 adet at ile kapasitesini büyütmesi tamamen kendi tasarruflarında olan bir haldir. Buna söylenebilecek bir laf yoktur. Sadece piyasadaki genel “daralmaya” rağmen bu genişlemeyi merakla not ettiğimizi söylemekten başka bir sözümüz de haliyle yoktur.

Belki talihsiz bir husus, bu güzel uygulamanın, içinde verilen eğitimin tabiatı gereği tıbbȋ deneylerin yapıldığı ve muhtelif kadavraların kullanıldığı bir veteriner hekimlik fakültesinde fizȋken yer almış olması olabilir. İzmir’de faytoncudan satın alındıktan sonra belediye tarafından bakıl(a)mayıp Ankara’daki serum imâlathanesine gönderilen otuz adet fayton atının geceyarısı gizli operasyonla taşınması rezaleti daha hafızalarda canlıyken, bu uygulamayı gören ve duyanlarda oldukça kuvvetli bir “acaba?” kaygusu bulunması anlaşılabilir bir endişedir.

ii) Atlı Turizm ve Safari Binişleri

Teoride gayet mümkün olan bu kullanım dalı normalde çalışır vaziyette olan bir faytonculuk için stok değerlendirme ve yerine göre tek tek sahiplendirme uygulamalarında, eskiden beri süregeldiği gibi şahane bir alternatiftir. Problem İBB’nin atlarının beş aydır hareketsiz ve muhakkak ki bunun getirdiği sorunlarla tam kapasitelerinin muhtemelen çok altında olmasıdır. Atlarla alâkalı süreç İBB tarafından şeffaf olmayan bir şekilde en başından beri yönetildiği ve pek az bilgiye ulaşmak imkânı bulunduğundan, gerçekleştirilen temaslar tam olarak bilinememektedir. Bununla beraber mesela Ankara dolaylarında safari binişleri yaptıran bir çiftliğin 22 adet at almak için Büyükada’ya geldiği ama gösterilen hayvanları yapmak istedikleri işe münasip bulmayarak bu hibe-alımından vazgeçtikleri bilgisi kulağımıza gelmiştir. Atla yapılan işlerde münasip atı seçmek bir “aşk” mes’elesidir. Gözden gönüle giden bir yol vardır. At ancak birebir ilişki içerisinde sevilirse alınabilir. Öyle telefonla kasaptan bir kilo kıyma alır gibi dükkânda pakete sardırıp çırakla eve yollanabilecek “bir şey” değildir. İşin bu hususiyeti, yukarıdaki bütün potansiyel alıcı kalemlerinde de geçerlidir. Faytonculuk sürerken yapılabilecekler, tasviye satışı gibi toptan uygulamalarda at insan beraberliği konusunda “uyum” arandığı için öyle kolay yapılamaz.

iii) Ciritçiler / Atlı Okçular

Cirit takımları ve atlı okçuluk kulüpleri umumiyetle aygır atlar ile müsabakalara katılmaktadır. Arap, Arap kırması ve yerli atlardan seçilen hayvanları ile sporlarını icra etmektedirler. Kendi mekânlarındaki çalışmaları belki her cinsiyetten (kısrak, iğdiş ve aygır) atla yapılabilirken müsabakalarda aygır hayvanlar tercih edilir olmuştur.

İBB’nin atlarının çoğunluğu kısraktır. Sırf bu yüzden aktif erkek hayvanların, hem de oldukça çok sayıda beraber tutulduğu ortamlara onları –kelimenin tam mânâsıyla– baştan çıkaracak bir kısrağın hele hele bir de talepte ise bulunması –yine kelimenin tam mânâsıyla– “kıyamet kopartacak” bir tehlikedir. Bilmem bu sporcular bu atlarla gerçekten ilgilenirler mi? Gene süvari ve atı arasındaki özel ilişki gözardı ediliyor gibi geliyor… atçı –umumiyetle– atını seçip alan kişidir, ya da çok meşakkatli bir yol olan atını kendi yetiştiren kişidir. Gelin bu profile, aylardır bağlı durdukları yerde ölmeye devam eden İBB atlarını anlatmaya çalışın. Zaten ücret-i mukabili alınan o hayvanları bilâ-bedel üstelik nakliyesi de bedava “sahiplendirmeye” çalışmak keyfiyeti bile “işlerin” iyi gitmediğini ve bir yerlerde sarpa sardığını göstermiyor mu..?

iv) Rahvancılar

İBB’nin Adalar’dan satın aldığı atlar rahvan yürüyüşlü olmadığı için bu halleriyle rahvancılar camiası tarafından beğenilmez ve istenmez.

4) Tıp Âlemine Hizmetler Sunmak

Bakmayın siz kerameti kendilerinden menkul hayvan-severlerin canlı hayvanların deney hayvanı olarak kullanılması ne kelime, atların fayton çekmesini bile etik olarak kabul edilemez bir hak ihlâli olarak görmesine; muhtelif siyasȋ zevatın, “atları boyunduruktan kurtaracağız,” teranesine de siz gelin beni dinleyin, siz siz olun ve gene bakmayın. Çünkü bunu ilk söyleyenlerden biri olan Tunç Soyer, İzmir faytonlarını yasaklayıp açlığa mahkum ettiği atları o durumda bıraktıktan birkaç ay sonra satın aldığında, ma’lum çevreler hayvanlar artık kurtuldu diye neredeyse zil takıp oynadı. Halbuki o atlar İzmir’de aç kaldığı vakitler İzmirli ve İstanbullu at-severler yem ve ot yardımı yapmış fakat bu yasaklama için çok çalışıp Soyer ile seçim öncesi bu yönde bir protokol bile imzalamış bulunan Haytap’ın mahallȋ şubesi ise, “biz artık o atlar ile ilgilenmiyoruz,” dahi demiş idi. Haytap “kurtulan (?)” atlara İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin baktığını düşünüp rahat ederken; Belediye’nin basın danışmanı o atlarla “Haytapçı arkadaşlar ilgileniyor,” deyip hiçbirşey bilmemeye devam ederken… o atlar gizli bir geceyarısı operasyonuyla Ankara’ya serum imalathanesine kaçırılırcasına götürüldü. Sözde fayton zulmünden kurtarılmış otuz kadar at kendini kurtaran belediyeye de yük olmaktan kurtularak serum çiftliğine gönderildi. Bu kafadaki kurtarıcılar için demek ki halkın gözü önünde, yapılan en ufak bir hatanın bile murakabe edilip düzeltilebilmesinin mümkün olduğu fayton çekip arabacısı ile beraber ekmek parası kazanmak “kötü”; gizli kapaklı yerlerde kesinlikle göz önünde olmayarak kanında mikrop ve antikor üretip yaşamak “iyi”..!

Maalesef benzer bir akıbet İBB’nin Adalar’da satın alıp bakamadığı için elden çıkartma niyetinde olduğu atlar için de geçerli. Yukarıda serdedilen sebeplerden dolayı “sahiplendirme” denilen bedavadan dağıtmak hayâli fos çıkınca ne yapıp edip bu atların “yükünden” kurtulmak isteyen gönülsüz atçı İBB kuvvetle muhtemeldir ki bu yola tevessül etmeye heveslenebilir.

Zaten Korona epidemisiyle mücadele cümlesinden olacak şekilde memleketimizde at hayvanı kullanılarak bir “aşı” üzerinde çalışılıyor olduğu müjdesi basın marifetiyle tedâvüle sokulmuş bulunmaktadır. Bunun Türkiye’de “başarıldığı” ham hamaseti ardına saklanılıyor olması böyle konularda kolayca manipüle edilebilen kitlelerin mebzul miktarda var olduğu da düşünüldüğünde insanın aklına türlü kötü ihtimaller arasında bu atların tıbba “kurban” edileceği korkusunu da haliyle getiriyor.

5) Sâir

Et, deri, tutkal olarak dememek için bölüm başlığını “sâir” tabiriyle ifade ettiğim bu bölüm korkarım yukarıda bahsedilenlerden daha gerçekçi bir ihtimaldir. Atlı mâzimizin adım adım atsızlaştırılarak günümüze geliş serüveninde, elden at çıkartmak gerektiğinde en sık kullanılan yöntem bu olmuştur! Hayatın parametreleri belli iken hâlin ve istikbâlin farklı olacağını beklemek aşırı saflık değilse siz söyleyin nedir?
Zaten en başından beri İBB atlarına tâlip olduğunu basından takip ettiğimiz bazı “alıcıların” yüzlerce atı bir kalemde alacaklarını söylemelerinden dolayı atı ve at piyasalarımızı tanıyan biri olarak burnumuza “tuhaf kokular” geldiğini gerektiği her mecrada dile getirmekten geri durmadık. Uzak vilayetlerden sayıları yüzlerle ifade edilen at talepleri gelmesi atçılığımızın gerçeğiyle uyuşmayan bir gelişmedir.

Bütün bu bilgiler ışığında, İBB sahibi olduğu atların yüzlercesi kötü bakım neticesinde elinde öldükten sonra sağ olarak geriye kalan 950 kadar atı söylediği kadar rahat “sahiplendiremeyecektir”. Bu atların yaşadıkları onlarda hasar bırakmıştır. Bir çeşit sakatlanmış bu atları, sistemin hamiyetperverliğine güvenip ömür boyu bakacak yer bulmak neredeyse imkânsızdır. Öyle bir atçılığımız maalesef yoktur…

Baksanıza TJK bütçesinden –gelin bunu ganyan geliri diye okuyun– kendisine pay ayrılan İBB ve TBMM’ye teklif olarak sunulan yeni hayvan hakları yasasına göre aynı pastadan pay talep eden Haytap, atların şartlarını iyileştirmek için mevcut atlara daha iyi bakmak yerine onları usulleri belli olmayan bir sözde sahiplendirme projesi adı altında ortadan kaldırmak yolunda inatla ilerliyor. Başkasına verip o başkasının “iyi” baktığını kontrol edene kadar bari kendin iyi baksana diyebilmemiz gerekiyor. Kendi elinde, kendi ahırlarında, kendi personeliyle o atların iyiliğini te’min edemeyen bir kurumun bunu sahiplendirdikten sonra sağlayacağına inanmamız bizden nasıl beklenebilir?

Düz koşu dünyasından transfer ödemelerle kısmen beslenen kurumların memleket yarım-kan at piyasasını faytonları yasaklayarak nasıl âdeta telafisi mümkün olmayacak şekilde tahrip ettiğinin hikâyesini özetlemeye çalıştım. Bunun böyle olması gerekmiyordu. Basit bir kural koymak, talimatname çıkarmak, denetlemekle, içerisinde binlerce atın yaşadığı, kazandığı ve kazandırdığı bir sistem pekâlâ yaşayabilirdi. Ama neredeyse ideolojik bir tavır ve sanki kör bir hırsla saldırdılar. Yok edilen sadece faytonculuk olmadı. Beraberinde türlü çeşitli trajediler de yaşandı. Bu vebal, yapanların boynunadır.

Düz-koşu sistemi böyle kıyımlara payanda olmak mecburiyetinde değildir. Şimdi hem zaman hem de mekânda biraz uzaklara gidip, Macaristan’ın Kisber Hârası’na 1853 yılında gidip o meşhur safkan İngiliz atı üreten hârada “yaratılan” yarım-kan attan bahsederek bu yazıyı bitireceğim. Bir tarafta resmȋ yarışlara katılan safkanlar diğer yandan da ortaya getirildiği andan itibaren Avrupa’nın en güzel binek atı payesine sahip “Kisber Felver” yarım-kan atı. Yarış sisteminden desteklenen ve nemâlanan bir at cinsi üretimi. Ve bugün bile devam eden bir kan…

Görülen bu “at düşmanlığı” hikâyemizden sonra, “bizler atçı bir milletin torunlarıyız” hamasetimize inanmak kâbil midir? Hele bir de bir yerlerde “Kisber Felver” kafasını kaldırmış bize bakıyorsa..?

Emin Mahir Başdoğan
(İAKTVKD At ve Atçılık Uzmanı)


ADA, AT ve BİZ’e dair
Adalar Postası’nda yayımlanan yazılar…

• “İstanbul Adaları’nda Trafik Canavarının Usulsüz Seyrine Seyirci Kalmayacağız!… Faytonlarımızı da Vermeyeceğiz!…”, Adalar Postası-2684 (21.3.2012).
https://wp.me/p2Emvm-36E

• Emin Mâhir Başdoğan, “Ada, At ve Biz”, Adalar Postası-2756 (10.5.2014).
https://wp.me/s2Emvm-2756

• Ada, At ve Biz Çalışma Grubu, “At ve Faytondan Yana”, Adalar Postası-2766 (27.8.2014).
http://wp.me/s2Emvm-2766

• Emin Mâhir Başdoğan, “Hariçten Bir Gazel ve/ya Taaa İçten Bir Sesleniş”, Adalar Postası-2767 (5.9.2014).
https://wp.me/s2Emvm-2767

• Arif Çağlar, “Adalar’da Motorlu Araç Trafiği İcat Etmek İsteyen Kim?”, Adalar Postası-2794 (30.4.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2794

• Hakkı Taşdemir, “Adalar’da Sürdürülebilir Ulaşım (mış), Adalar Postası-2796 (3.5.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2796

• Ada, At ve Biz Çalışma Grubu, “Fayton Taşımacılığı Uygulama Esasları…”, Adalar Postası-2800 (27.6.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2800

• Arif Çağlar, “İAKTVKD’nin Adalar’da Çalıştırılan Atlarla İlgili Güncel İki Girişimi…”, Adalar Postası-2801 (15.7.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2801

• Tekin Deniz, “At”, Adalar Postası-2873 (15.9.2018).
https://wp.me/s2Emvm-2873

• Şahika Savran, “BirGün Gazetesi ÖDP’nin At Ölümlerine Dair Zırvasını Nihaî Hakikatmış Gibi Yayımlamış”, Adalar Postası-2881 (05.01.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2881

• Arif Çağlar, “Adaları Motorlu Araç Trafiğine Açmak Hevesine Yeni Plan…”, Adalar Postası-2891 (12.2.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2891

• “Fayton Yasağı Öğünülecek Bir Şey Değildir, ‘Atları Kurtarmak’ Hiç Değildir! (Yeşil Gazete’nin Sorularına Melda Keskin ile Mahir Başdoğan’ın Verdiği Cevaplar…)”, Adalar Postası-2900 (18.8.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2900

• “İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği ile Ada, At ve Biz Platformu’ndan Kamu Oyuna Duyurulur!”, Adalar Postası-2901 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2901

• Mahir Başdoğan, “Ada Faytonlarındaki Atlar”, Adalar Postası-2902 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2902

• H. Cevad Özdil, “Adalar ve Faytonlar”, Adalar Postası-2903 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2903

• Arif Çağlar, “İki Belediyenin Operasyonu”, Adalar Postası-2904 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2904

• İAKTVKD Yönetim Kurulu Üyeleri ile At ve Atçılık Uzmanı Dernek Yetkilisi Emin Mâhir Başdoğan, “İstanbul’umuzun At ve Fayton Zenginliğini Bilelim ve Koruyalım”, Adalar Postası-2905 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2905

• “ADAm gibi ADAMLAR… ADA gibi ADALAR…”, Adalar Postası-2906 (23.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2906

• “Adalar Belediyesi ve Kaymakamlığı İsterse Faytonlar da Adalar da Düzelir!”, Adalar Postası-2910 (27.11.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2910

• Emin Mâhir Başdoğan, ”İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin (İAKTVKD) Adalar’da Ruam Hastalığı Tespit Edilen Fayton Atlarının İtlafı Hakkında Kamuoyuna Duyurusudur!”, Adalar Postası-2914 (19.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2914

• Melda Keskin, “Faytoncuları Korumadan Atları Koruyamazsınız ki…”, Adalar Postası-2916 (21.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2916

• Emin Mâhir Başdoğan, “Faytonlara Dair 21 Aralık 2019 Tarihli İBB Toplantısı Hakkında…”, Adalar Postası-2918 (21.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2918

• Engin Damcı, “Proje Taşeronu”, Adalar Postası-2919 (26.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2919

• “Adalar’daki Atlar ve Faytonlarla da İlgili Bir ‘Meclis Araştırması Komisyonu’ Raporu’nun Eleştirisi – İAKTVKD (05.01.2020)”, Adalar Postası-2920 (07.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2920

• Emre Yalçın, “Kafka Dingo’nun Ahırında Daha Doğrusu Adalar’da…”, Adalar Postası-2921 (10.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2921

• “İAKTVKD Adalar’da Fayton Yasaklama Kararına Karşı Dava Açtı”, Adalar Postası-2922 (12.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2922

• Arif Çağlar, “Adalar’da Atların Faytonlara Koşulmasının Yasaklanması Kararına Karşı”, Adalar Postası-2923 (12.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2923

• Emin Mâhir Başdoğan, “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Cevap Geldi”, Adalar Postası-2924 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2924

• Deniz Emin Tüfekçi, “Ben de Sizi Ada’da Yaşıyor Sanıyordum!?”, Adalar Postası-2925 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2925

• Hakkı Taşdemir, “Faytonun Yolculuğu”, Adalar Postası-2926 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2926

• H. Cevad Özdil, “Faytonların Kaldırılması Çoklu Cinayettir!”, Adalar Postası-2927 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2927

• Melda Keskin, “Adalar’daki Fayton Atları Özelinde, ‘Türcü’ Olmadığını Söyleyerek Yasak Peşinde Koşanlara ‘Tersine Sorular’…”, Adalar Postası-2928 (15.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2928

• Arif Çağlar, “Adalar’da Fiili Durum”, Adalar Postası-2929 16.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2929

• Arif Çağlar, “Adalı STK’lar İBB Yetkilisiyle Görüşecekmiş!?”, Adalar Postası-2930 (19.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2930

• “İAKTVKD, İBB Başkanlığı ve TUHİM Kararlarına Karşı da Dava Açtı”, Adalar Postası-2931 (22.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2931

• Engin Damcı, “Gel de Gülme”, Adalar Postası-2932 (23.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2932

• Emin Mâhir Başdoğan, “Ahırda Kapalı Atlarda ‘Birdenbire’ Görülen Ölümler Hakkında”, Adalar Postası-2933 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2933

• Ada, At ve Biz Platformu, “Adalar Atlarını ve Faytonlarını Savunuyor! – I”, Adalar Postası-2934 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2934

• Ada, At ve Biz Platformu, “Adalar Atlarını ve Faytonlarını Savunuyor! – II”, Adalar Postası-2935 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2935

• Ada, At ve Biz Platformu, “Adalar Atlarını ve Faytonlarını Savunuyor! – III”, Adalar Postası-2936 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2936

(Söyleşi: Siren İdemen), “Heybeliada’nın Atları ve Faytoncu Ailelerin Kadınları – Atların Adları Var”, Bir+Bir Forum, 25.01.2020.
https://birartibir.org/aidiyetler/578-atlarin-adlari-var
+ Adalar Postası-2937 (26.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2937

• Aytekin Cengiz, “Adalar’da Arabaların Yerine Otomobiller Çalıştırılamaz…”, Dünya Gazetesi, 21.6.1963.
+ Adalar Postası-2938 (26.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2938

• “Adalar’ın Özellikleri Minibüsle Bozulamaz”, Dünya Gazetesi, 31.8.1963.
+ Adalar Postası-2939 (28.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2939

• “Adalar’daki Arabaları Kaldırmak İsteyenlere Napoli’den Bir Örnek”, Dünya Gazetesi, 05.12.1963.
+ Adalar Postası-2940 (29.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2940

• Emin Mâhir Başdoğan, “Ada(lar) Topografyası Atlı Araba Çalışmasına Münâsip midir?”, Adalar Postası-2941 (09.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2941

• Emin Mâhir Başdoğan, “Güven İslamoğlu’nun Fayton Atları Hakkında CNN-Türk’te Yayınlanan YEŞİL DOĞA Programı Üzerine Birkaç Söz…”, Adalar Postası-2942 (12.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2942

(Söyleşi: Siren İdemen), “Büyükadalı Faytoncu Mehmet Kurnaz’ın Gözüyle Atlar ve Faytonlar – Gerçeğini Konuşacağız Her Şeyin”, Bir+Bir Forum, 02.02.2020.
+ Adalar Postası-2943 (12.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2943

(Söyleşi: Siren İdemen), “Büyükadalı Faytoncu Hayko Belek’in Gözüyle Atlar ve Faytonlar – Ata Saygı Göstereceksin”, Bir+Bir Forum, 07.02.2020.
+ Adalar Postası-2944 (12.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2944

• Emin Mâhir Başdoğan, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Ada Faytonlarını ve Onların Atlarını Satın Alacağına Dair Basında Çıkan Haberler Hakkında Kamuoyuna Duyurumuzdur…”, Adalar Postası-2945 (15.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2945

• “Aklî Meleke/Hukukî Ehliyet Raporsuz Bir Rapor ile Kararsız Kararı!”, Adalar Postası-2950 (27.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2950

• Emin Mâhir Başdoğan, “At Sahiplendirmek, Padok Alanı Açmak ve Benzeri Konularda Bir Hasbıhal…”, Adalar Postası-2963 (15.4.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2963

• Emin Mâhir Başdoğan, “Adalar’ın Fayton Atları da Serum İmalathanesine mi Gönderiliyor?”, Adalar Postası-2969 (12.5.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2969

Osman Furkan Aydın, “Adalar’ın Atları ve Önümüzdeki Fırsat (Yoldaş Türümüz Atlar)”, 1+1 Forum, 22.5.2020.
+Adalar Postası-2971 (23.5.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2971

• Arif Çağlar, “CHP’li İBB Başkanlığı’nın Yüz Kızartıcı Bir Belgesi”, Adalar Postası-2974 (02.6.2020).
+ Emin Mahir Başdoğan, “İBB’nin Cevap Olmayan Cevabına Dair Cevabî Yazımızdır…”, Adalar Postası-2974 (02.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2974

• Arif Çağlar, “TUHİM’in Satın Alınan Faytonlarla İlgili Cevap Olamayan Cevabı”, Adalar Postası-2975 (03.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2975

• Arif Çağlar, “Heybeliadalı Deniz Tüfekçi’nin Mektubu”, Adalar Postası-2976 (03.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2976

• Emin Mahir Başdoğan, “Atçılık Hakkında Bir Deneme: Kisber Felver Macar Yarımkan Atı”, Adalar Postası-2978 (09.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2978


Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Kategoriler

%d blogcu bunu beğendi: