Gönderen: adalarpostasi | 18 Aralık 2020

Korona; zamana dair bir şiir

Korona; zamana dair bir şiir

Diadem
Altın, Helenistik Dönem, MÖ 4-3. yy.
Dardanos Tümülüsü Kazısı
Troya Müzesi, 10.12.2019.
)O(

Şiirin başlığına takılan Taç (Corona) bizim şimdiki Korona değil, şâirin zamanları bizim şimdiki zamanlar değil. Bu şiir bir aşk şiiri ama sadece o da değil. Yine de sırf bu isim benzerliği nedeniyle 2020 yılı içinde bu şiir özel bir üne kavuştu. Almanca gazete ve dergilerde, web sayfalarında, bu şiir defalarca yayımlandı ve yorumlandı. Elbette örtüşme yalnızca taç (korona) sözcüğü yüzünden değildi. 2020 yılı Paul Celan’ın 100. doğum yılı, ölümünün ise 50. yılı olması nedeniyle çok geniş çaplı anmalara neden oluyordu. Türkçe’de birçok kitap ve makaleyle tanınan şâir hakkında çok kısa bile olsa bir şeyler yazmama gerek yok, meraklısı yeterli bilgiye nasılsa ulaşabilir. Söyleyeceklerim yalnızca taç takılı bu şiirle ilgili.

Paul Celan’ın Ingeborg Bachmann’la yaşadığı aşkın şiiri bizden uzak, onların zamanına, onlara ait ama yine de bize, bizim zamanımıza ait bir şiir, raslantısal bir isim benzerliğinin ötesinde örtüşen birçok şey var. Orada bir aşka kapanışın, bir içe dönüşün, sokağın ve sokaktan görünüşlerin umursanmazlığı içinde yaşanan zamana, aşkın afyonu içinde ama yaşanmışın silinmeyen belleğiyle sarmaş dolaş olmak var, zamana, yalın bir “geçiyor” olmanın içinde unutmayı (afyonu) ve unutmamayı (belleği) öğretmek var. Daha dünün acıları derin ve taze, unutmak gayrikabil, kısaca: unutmak mı, asla! Zamanın yalın geçişine kendini bırakarak aşka kapanışın içinde yine de kapanamayan bellek açık. Celan annesini ve babasını yitirdiği temerküz kamplarını, sürüklendiği çalışma kampını unutamaz elbette. Elli yıl önce o pek mânîdar 20 Nisan gününde intihar edinceye kadar da unutmadı. Hiçbir zaman öğrenemediği, anne ve babasının ölüm günü için bir şiirinde Naziler’in Yahudiler’i imha kararını aldığı Wannsee Konferansı’nın 20 Ocak tarihini seçmiş olması gibi.

Sevgililerin ayrı ayrı yaşadıklarında hatta varoluşlarına atfedilen ve ait oldukları farkların temelleri, “cins” olarak kesin ve tartışmasız, halk, soy, cinsiyet, aidiyet ve daha ne varsa hepsi farklı. Ama yine de aşkın afyonunun bahşettiği bir umutla düşlerde uyunabiliyor; hakikat uyanıkken ağızdan çıkan sözlerde duruyor, diğerlerini silip temel oluyor ve bu yeni temelde varlığa değmeden geçen zaman varlığı taşımasın, aktarmasın isteniyor; zamana en yalın şekliyle sadece geçmeyi öğretebilmeli diyor şâir.

Dünyanın sokakları kapanırken ağızlar daha mı çok hakikati konuşur yoksa çoraklaşmış, taş kesmiş bir dünyanın taşının bile çiçeklenmesi gerekirken o kapanmanın baskısı altında sözcükler daha mı kapalı ve karanlık olur? Ya da taşın bile çiçek açtığını gören aşkın afyonu, kapının önünde daha dün yaşananı, hatta yaşanmakta olanı, tüm olup bitenleri saklayan belleği nasıl siler, silebilir mi? Dışarıyı bırakarak içe dönüşün bu kapanışta hakikati dile getirmek isteyen sözleri her zaman kapalı ve karanlık mıdır, öyle olmak zorunda mıdır?

Aşklı ya da hiç aşksız evlere kapanılan ve hele kimi yerde insanların neredeyse topyekün kapatıldığı bu zamanda, aşka, sevmeye, yeryüzüne, dünyadan olana düşmanlığın iktidarında, aşkı kapanmaya, isyanı ise kapalı karanlık sözlere tıkmaya çalışan iktidarın hükmünde, ağızlarda hakikat aranan bir zamanda Korona bir virüsün değil, aşkın hiç değil, kötülüğün taçlandırıldığı bu zamanın adı olmalıdır.

Şiirin yazıldığı yıl şâir Celan’ın sevdiği kadın Ingeborg Bachmann bir tesadüf olarak 1948’de zamanın artık siyaset tahtından indirdiği Zaman ve Varlık‘la uğraşmaktadır. Bir yanıyla pek zamansız bir tesadüf demek gerekir çünkü o günler çoğu kişi için belleğin mi zamanı yoksa unutmanın mı afyon yutması gerektiğine karar verilemeyen bir zamanıdır, ayrım kesin ve açık değildir. Kalmışsa hâlâ vicdanı olabilenlerin bellekten kurtulamayışlarının, yaşananı belleklerinde saklama tutkusunun içinde unutmanın umuduna sarılma zamanıdır, taşın çiçeğe durması kadar zor olsa da, soyu ve sopu cinsiyetler kadar farklı olsa da.

Çok kısa sürmüş ama o derece de derin yaşanmış, sonrasında mektuplara bırakılmış bir aşkın doruğunda şâirin Eski Yunan’da yüceltilenin başına koyulan çiçeklerden yapılma tacın adıdır korona. 23 Kasım Paul Celan’ın doğumunun yüzüncü yıldönümüydü, 2020 geçmeden, belleği zamanın afyonuna bırakmadan bu şiirle onu anmanın zamanıdır.

Arif Çağlar

(16.12.2020)

TAÇ
Elden avuçtan yiyor güz’üm yaprağını: dost olmuşuz.
Zamanı cevizden soyup zamana geçmesini öğretiyoruz:
kabuğuna dönüyor zaman.
Aynada günlerden pazar,
düşlerde uyunuyor,
ağızdaki söz hakikat.
Gözüm aşağı kayıyor cinsine sevenlerin:
birbirimize bakıp
karanlık şeyler söylüyor,
sevişiyoruz afyon ve bellek misali,
midyelerde şarabî uyuyoruz,
ayın kan ışığında deniz gibi.
Sarılmış duruyoruz pencere önünde, görüyorlar sokaktan bizi:
zamanıdır, bilsinler!
Zamanıdır, taşın çiçeklenmeye durduğu,
duramazlığın kalp vurduğu.
Zamanıdır, zamanı gelmiş olmanın.
Zamanıdır şimdi.

(Çeviri: Arif Çağlar, 16.12.2020)

(Paul Celan bu şiiri yazıldığından ve basıldığından dokuz yıl sonra, 1957 yılında “f.D.” yani “für Dich” (“senin için”) notuyla Ingeborg Bachmann’a ithaf eder.)

O aşkın günlerinde Paul Celan ve Ingeborg Bachmann Viyana’da Prater’de.


Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Kategoriler

%d blogcu bunu beğendi: