Atları seven adamın yeni kitabı: Evde At Beslemek

Emin Mahir Başdoğan’ın yeni kitabı yine at üzerine. Başdoğan bu kez atın bakım ve beslenmesi üzerine biriktirdiği uzun yılların tecrübesini aktarıyor. 128 sayfalık kitabın (Yazıgen Yayıncılık, 1. Baskı Eylül 2020, İstanbul) büyük bölümü atın bakımı, beslenmesi ve barınmasına ayrılmış ama hepsi bu değil. Hatta kitabı okuyup bitirdikten sonra anlaşılıyor ki yazarın atla ilişkisi, ata tutkunluğu insanın en genel anlamıyla doğayla ve seçtiği örnekteki çok özel anlamıyla insanın hayvanla birlikte yaşayabilmesi olanağına dair. Olanağı diyorum çünkü seçilen hayvan çoğu kimsenin kolayca “zaten onlarla yaşıyoruz” diyebileceği kedi, köpek, kuş, teraryum, akvaryum ya da havuz balığından çok farklı. Kitap çok açık bir şekilde şunu ortaya koyuyor: insanla birlikte olabilecek tüm hayvan türlerinden farklı olarak at, hem insana en yakın canlı, hem de günümüzde bu birlikteliğin kenarına, olabilecek en dış noktasına itilmiş bir canlı.
Bu kenara itilme, atın insanın hayatına girişiyle, hatta daha doğru bir tanımla atın at olarak ortaya çıkışıyla aynı nedene dayanıyor: at hayvanı binek ve çekiş hayvanı olarak, insana yardımcı bir güç kaynağı olarak insanın en yakın yardımcısı oluyor ve nihayet makinelerin icadı ve hayatın her yanında makinelerin güç kaynağı olmasıyla giderek insanın hayatından çıkıyor. Hayvan türü olarak insan elinde ortaya çıkan bu canlı insana yakın yeni bir yarar, bir çalıştırılma olanağı olmayınca ortadan kalkmaya, tür olarak yok olmaya mahkûm.
Çalıştırılmadan ve yalnızca süs ve zevk için birlikte yaşanan diğer hayvanlardan atı ayıran iki önemli boyut var ve yazarımız kitabının çatısını bu iki boyut üzerine kurmuş. Birincisi cüssesi nedeniyle atın diğer süs hayvanlarına benzemeyişi; ikincisi ise at beslemenin diğer süs hayvanlarını beslemekle karşılaştırılamayacak kadar masraflı ve zahmetli oluşu. Kitapta bu iki boyut atla ilgili hemen hemen her konun içinde önemli bir sorun, dikkat edilmesi gereken, neredeyse atçılığa heves edenlerin hevesini sınava sokacak raddede sürekli olarak tekrarlanıyor. Hatta yazar kitabın hemen başında at beslemenin modern zamanlara aykırılığına değinmiş:
[…] Ben ise kalkıp at ve insan ‘birlikteliği’ndeki son merhale hakkında bir şeyler yazmaya ve (cesaretimi toplayıp dürüst olursam) ‘evde at beslemek’ hususunu meraklısına tavsiye etmeye kalkıyorum. Olacak iş midir? […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)6.
Evde at beslemek heveslisi olmadığımdan kitabın ana çizgisi üzerindeki at besleme ve bakımıyla ilgili pratik konular ilgimin dışında kalacağı, hatta bunlarla ilgili bölümleri, bölümleri olmasa bile cümleleri okumadan hızla geçebileceğim hissiyle okumaya başladığım kitabın tüm cümlelerini büyük bir merakla okuduğumun farkına kitabı bitirdiğimde vardım. Benim için çok şaşırtıcı bir tecrübeydi. İstanbul’un Adalar İlçesi’nde yaşadığım hayatın içinde atlar hepimizin beslemesini ve bakımını yapmadan birlikte olduğumuz canlılardı. Öyle ki sadece görüntüleri dahi olsa onlarla ilişkili olmadığımız hiçbir gün yoktu. Kaldı ki atlar ve faytonlar çok küçük bir Adalı kısım hariç Adalar’da yaşayabilmenin en temel gereksinim ama bunun da çok ötesinde bir güzellik, Adalar’ı tamamlayan estetik bir boyuttu. Bu açıdan, bu her iki boyutu düşünecek olursak atların bize en yakın hayvanlardan biri olması bu kitaba duyulacak özel bir ilgiyi ister istemez harekete geçiriyordu.
Zaten yazarının atlarla ilişkisi de Büyükada’daki çocukluğundan başlamış. Çok küçük yaşta başlayan at hayranlığı daha sonra atla ilgili her konuyla ilgilenmesine kadar geniş bir yelpaze oluşturmuş. Bunun son halkalarından biri olarak İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin (İAKTVKD) at ve atçılık uzmanı ve yetkilisi sıfatıyla Adalar’da atların ve faytonların varlığını savunan mücadelesi atı tanımayan ahalinin anlayabileceği türden değil.
Çok başka türden bir hayvan sevgisi
Evde at beslemek jokey ya da binicilik kulübünde işbölümlü çalışılan bir işletmedekine benzemiyor, bir ya da birden çok atın bakımı yalnızca bir kişiye ya da birkaç kişiye kalmış oluyor ve bu nedenle at beslemek ve bakmak son derece yoğun emek, çok değişik ve zengin bilgi isteyen bir iş. Yazar kitabın her bölümünde böyle bir işe kalkışmak isteyenin büyük bir özveriye gönüllü olması gerektiğini belirterek heveslileri çok ciddi bir şekilde uyarıyor. Kitabı okurken at beslemenin evde süs hayvanı beslemekten çok farklı bir şey olduğunu öğreniyorsunuz, harcanan emeğin de ancak çok büyük bir hayvan sevgisiyle olabileceğini. İşin bu yanı dikkate alındığında atla yaşanan, atla çalışılan çiftliklerde ya da İstanbul Adaları’nda 1500 civarında sayılı atla sürdürülen fayton ve at arabası işletmeciliğinin ancak nasıl bir at sevgisi üzerine kurulmuş olabileceğini ve bu ilçeyi hunharca inşaata açmak isteyen bilgisiz ve sorumsuz kamu yöneticilerinin ne derece düşüncesizce ve haince kararlar alarak bu sevgiyi ve özelliği yok ettiğini düşünüyorsunuz.
Eğitimsizliğin tahribatı
Tüm İstanbul’u neredeyse tüm değerleriyle birlikte yok eden bir inşaat ve motorlu araç azgınlığının Adalar gibi tesadüfen bugüne kadar korunabilmiş, İstanbul’dan yâdigâr kalabilmiş son köşesinin de inşaat ve turizmden kolay para kazanmak hastalığına nasıl kurban edildiği ve bunun için atlarla birlikte iç içe yaşanan çok özel bir hayatın nasıl yok edildiği bir kez daha en çarpıcı şekliyle göz önüne geliyor. Yazar Başdoğan bu hususa yeri geldikçe değinmeden edememiş. Ve tabii yalnızca inşaat ve motorlu araç sevdalıları değil bir de bunların desteklediği ve birlikte hareket ettiği, basit ve cahilce bir popülizmin figüranlarının ne at hayvanından ne de İstanbul’dan ve hele Adalar’ın özelliğinden zırnık haberi olmayan sözüm ona “at kurtarıcıları” da akla geliyor. Emin Mahir kitabında atla yaşamanın ne demek olduğunu tüm ayrıntılarıyla sergilerken, bunu kavramak ne kelime, düşünmek bile istemeden bilgisizce ve gerçek hayvan sevgisinden mahrum militan bir at düşmanlığını da haklı olarak yermiş.
Kitabın sergilediği çok özel bir konu gibi görünen at beslemek örneğinde eğitim ve öğretim sistemimizin, müfredatımızın ne derece yanlış olduğu, çocuklarımızı ve gençliği nasıl cahil yetişmeye âdeta zorladığımız bu çok özel konuda da ortaya çıkıyor. Öyle ya, İstanbul gibi dünyanın çok özel ve nadide bir coğrafyasında kurulu bu şehrin pek özel iklim koşullarında ve yalnızca bir şehir ölçeğinde dünyada başka hiçbir örneği olmayan bir bitki ve hayvan zenginliğini acaba İstanbul’da yaşayan kaç kişi, kendisine İstanbullu diyen kaç kişi biliyor? Akla bu şehirde kamu görevi üstleneceklerin ve karar meclislerine seçileceklerin her şeyden önce bu şehrin coğrafyası, topografyası, iklimi, denizleri, suları, bitki ve hayvan zenginliğinden çok ciddi bir sınavı başarması gerektiği geliyor. Elbette yuvadan ve ilköğretimden başlayarak verilecek bilgiler bunlar, uygar ülkeler çocuklarını böyle yetiştirir. Çoktandır İstanbul’un asfalta ve betona boğulmuş yoksulluğu içinde sahte olduğu kadar çocukları aldatma programından başka birşey olmayan kötü bir müfredatın kurbanları yetişmekte. İstanbul şehrinde yetişen kuşaklar bu cehaletle şehrin her türlü coğrafya ve yaşam zenginliğini kuruttu. Çok yakın ve tipik bir örnek olarak Adalar’daki okullarda çocukların ve gençlerin bir tesadüf eseri İstanbul’un yok edilen fauna ve florasından yani hayvan ve bitki zenginliğinden bihaber yetiştiğini, okulların ve öğretmenlerin gençlere yaşadıkları yeri öğretmekte ne derece ilgisiz ve bilgisiz kalmış olduklarını, kendisine “Adalı” diyen insanların çoğunun bilgi düzeyinde görmek üzücüdür. Ve işte o zaman bilgisiz ve sorumsuz yöneticilerin elinde Türkiye’nin insanlarla iç içe yaşayan en büyük at zenginliğini bu ilgisizliğin, bilgisizliğin ve sevgisizliğin nasıl bir kalemde silebildiğine şaşmamak gerekiyor. Bu zenginliği korumak için yasalar çerçevesinde alınmış kararlar kurumlarıyla birlikte bir kalemde yok edilebiliyor. Bir zamanlar İstanbul’u tanıyan bilgili insanların yaptığı yasalar (SİT yasası), kurduğu ve yönettiği kurumların (anıtlar kurulları, koruma bölge kurulları vb.) yeni kuşaklar tarafından içi boşaltılıyor ve işlemez hale getirilebiliyor. İçinde yaşadıkları çevreyi tanımayan, cahil yetişen insanlar yaşadıkları yerin güzelliklerine karşı duyarsız ve sevgisiz yok ediciler olup çıkıyor. Yalnızca bu açıdan dahi Emin Mahir Başdoğan’ın bu kitabı at beslemenin ne olduğunu anlatan merceğinde, İstanbul’un, özellikle bu şehrin bugüne kalabilmiş son parçası Adalar’da ve Türkiye’nin birçok şehrinde işlenen kent ve doğa suçunu görmek için çok önemli.
Çok zor kurulabilen işleyişi çok kolay yok etme becerisi
İstanbul’un Adalar İlçesi’ndeki büyük bir at varlığının, hiçbir kamu desteği almadan işleyen ekonomisiyle nasıl yok edildiği bu işin becerildiği son bir yıl içinde yazılan yazılar ve açılan davalarda açıkça ortaya koyuldu. Burada hiçbir kamu desteği olmadan işleyen bir atçılıktan özellikle altını çizerek söz etmemin nedeni, birçok ülkede atçılığın devlet ve kamu kuruluşları tarafından desteklenerek ayakta tutuluyor olmasıdır. Nitekim Türkiye’de at yarışı, bunun getirdiği kumar gelirleri, yarışlara katılan atların bulunduğu binicilik kulüpleri devlet desteği alabilmektedir. At bakım ve tedavisi kuran Tarım ve Orman Bakanlığı, 1500 atın yaşadığı Adalar İlçesi’ne uzun yıllar at hayvanı uzmanı olmayan bir müdürle iki yardımcı atamayı becerebilmiştir. Hayvan haklarını savunduklarını iddia edenlerse yarış ve kumar atlarının hiç sözünü etmeden —zira dernekleri bunların gelirinden pay almaktadır— Adalar’ın atları için bırakın bir at hastahanesini, bir uzman veteriner tahsisini bile akıllarına getirmemişlerdir. Aynı şuursuzluk Adalar’ı motorlu araç trafiğine açmaktan başka gayesi olmayan ve at konusunun cahili bir meclis komisyonunun raporu için de geçerlidir.
Bu noktada yazarın bütün ülke için geçerli şu sorusu çok yerindedir:
[…] Ne arada atlarımızı yok ettik? Daha da kötüsü niçin atçılığımızın bu yeni şekli, atın neredeyse başka bir yerde, tercihan evin uzağında ve başkalarınca bakımının yapılması gereken bir (spor, iş vs.) şey olduğu kalıbını hiç tartışmasız, hayatımızın tam ortasına bir kaide olarak dikti? Hayatında at olmayanlar değil, asıl hayatlarında at olduğunu söyleyenlerimiz, nasıl oldu da bu ‘atsızlaştırmaya’ hiç itiraz etmeden rıza gösterdik? […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)20-21.
Bu sorunun yanıtı elbette geniş kapsamlı bir araştırma konusudur ama Türkiye atçılık konusundaki en büyük darbeyi, mâlum ve mel’un siyasî darbenin kahramanı Kenan Evren’in ordudan atçılığı def etmesiyle yemiştir. Ülkenin siyasetinin serpilip gelişmesine, özellikle her türden dinci akım ve örgütlenmeyi de desteklemesiyle vurulan bu büyük darbenin atçılığa da indirilen darbeyle eş zamanlı olması bir tesadüf müdür, bilmiyorum ama darbe konusunda kendisini destekleyen ABD ve diğer batılı ülkelerin ordularının hepsinde atçılık ordularının olmazsa olmazı olarak devlet himâyesiyle ayakta tutulmaktadır. Bu büyük destek askerî açıdan çok doğru bir karar olmanın ötesinde aynı zamanda bu ülkelerin ordu dışındaki sivil atçılığında çok önemli bir destek boyutunu oluşturmaktadır. Nitekim ülkemizde ordudan yetişen at uzmanı tecrübeli baytarlar uzun yıllar Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı müdürlüklerinde çalıştırılmış, at kullanılan her alana destek ve denetim uzmanı olarak hizmet etmiştir.
Oysa bugün, her nedense “baytar” unvanının hakir görüldüğü —ki kitapta çok haklı olarak buna da değinilmiş— üniversitelerimizde veteriner diplomasıyla piyasada en çok para getiren kedi-köpek pet dükkânı ve pet hastahanesi açmak için öğrenci yetiştiriyoruz. Bunların arasında at uzmanı olarak yetişenler çok küçük bir azınlıktadır. İstanbul’un Adalar İlçesi bu konuda da üzücü bir örnek olmuş, ülkenin çok büyük bir at varlığı son 30 yılda at uzmanı olmayan memurlarların eline, denetimsizliğine bırakılmıştır. Aynı ilçenin, bırakınız atı, kedi ve köpek dahil hiçbir hayvana dokunamayan belediye veterinden hiç söz etmiyorum.
Emin Mahir kitabında çok haklı olarak Türkiye’de atçılığın geldiği noktanın ayağı yere basmayan gülünesi bir hamaset edebiyatından ibaret olduğuna üzülerek işaret ediyor:
[…] Konuşmaya değer bir atçılığımız yoktur. Tedbir alınmaz ise korkarım haldeki zaafiyet giderek maziyi de bozacak ve zaten nisyan ile malül hafızamız at ve beraberinde yaşanmış her şeyi unutup kaybedecektir. Bizim bugün hatırlamayıp bilemediğimizi de, dünya dünden unutacak ve sanki atçılığımız hiç olmamış gibi yok olacak, modernleşmemiz ise tam gaz (sanki Adalar için icad edilen “atsız fayton” gibi) ilerleyecektir. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)28.
Şehir içinde at mı olurmuş?
Adalar’dan atların def edilmesi içinde çok sık sorulmuş bu soruyu, hemen hemen herkesin derhal aklına gelen ve bilgisizce “elbette olmaz” diye yanıtladığı soruyu yazarımız kitabında pek kışkırtıcı bir şekilde sormuş:
[…] Pekâlâ, evde at besleyelim de hangi şehirde, hangi yerde atımızı besleyelim?” diye sual ettiğinizi duyuyor gibiyim. “Nüfus kesafetinin pek yüksek olduğu metropollerimiz ata uygun değil.” dediğinizi neredeyse işitiyorum. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)22.
Kitapta verilen cevap son derece açık ve ders alınacak niteliktedir. Biraz uzun olmasına rağmen “İçerisinde at(lar) olacak evin konumu” başlıklı bu bölümü aynen aktarıyorum:
[…] İnsanın yerleşmesine paralel olarak böylesi evler sırasıyla; şehirde, kasabada, köyde ya da köyün civarında mezrada veya arazi/orman ortasında olabilir. Her bir ihtimalin kendince avantajları ve dezavantajları vardır. Tek tek ele alınması lazımdır. Şehir ve belediye kanunları ile efkar-ı umumi tesirleri doğru incelenmeli, imkan var ise düzeltmeler yapılıp münasip kanuni arka plan ve alt yapısı tamam edilmelidir.
İstanbul’un Adalar ilçesinde yaşanılan ve taraflar arasındaki itilafların yazılı-görüntülü matbuat ile sosyal medyada bir savaş gibi kıyasıya yer aldığı “atlı fayton” meselesi bahse konu bir misaldir. Bir derdin nasıl çözüleceğinin değil, neredeyse nasıl çözülemeyeceğinin maalesef canlı bir timsalidir. Pek çok başka misalde tenkid ettiğimiz yasakçı zihniyetten gene medet umarak Adalar’da (hayvan hakları bahanesi ile sureti Hak’tan görünüp) ne hikmetse gene atları yasaklamaktan başka bir hal çaresi bulamamamızın acıklı itirafıdır.
Hâlihazırdaki vaziyetimiz; hem kanunlarımızda hem de efkar-ı umumiyenin zihninde, şehir içerisinde atın olamayacağı istikametindedir. Birçok bakımdan taklid edilen Garp memleketlerinde, hem de şehirleşmeyi çok önceleri tamamlamış Garp memleketlerinde, şehir sokaklarında pekâlâ ata, süvariye ve at arabasına düzenli bir şekilde rastlanabilirken; sonradan Batılılaşan güzel yurdumuzda nedense evde beslenen at (bir çeşit) geri kalmışlık göstergesi seviyesindedir. Nadiren var olan hayvanlar da mesela ihtisas kulüplerinde toplu halde bakılmalı ve nedense hiç hayat içerisinde görülmemelidir. Gelin bu durumun adını doğru koyalım: At, hayatın dışına neredeyse tecrit şartları altında sürülmüştür. Bakmayın siz “şampiyonlar çıkıyor” nidalarına falan. Çıkan tek şey at ve atçılık kültürümüzdür. O da hayatımızdan dışarıya doğru çıkıyor! […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)26.
Evet, tam da burada anlatıldığı şekilde Adalar’da beslenip bakılan atlar ve devletin ve belediyenin bunları yok etmek için ne desteklediği ne de denetlediği koşullar içinde yine de işleyen bir ekonomi temelinde, kelimenin tam anlamıyla “evde at beslemek” şeklinde sürüp gidiyordu, bir yıl önce nihaî bir darbeyle yok edilinceye kadar. Oysa diyor, yazarımız:
[…] Evde at beslemek; hayatımızda, kültürümüzde atın yaşayabilmesinin en mühim amilidir. Aksi haller, atın ve giderek atçılığın dumura uğradığı ve helak olduğu bir çıkmaz yoldur. Şimdi tam da bu çıkmaz yoldayız. Konuşmaya değer bir atçılığımız yoktur. Tedbir alınmaz ise korkarım haldeki zaafiyet giderek maziyi de bozacak ve zaten nisyan ile malül hafızamız at ve beraberinde yaşanmış her şeyi unutup kaybedecektir. Bizim bugün hatırlamayıp bilemediğimizi de, dünya dünden unutacak ve sanki atçılığımız hiç olmamış gibi yok olacak, modernleşmemiz ise tam gaz (sanki Adalar için icad edilen “atsız fayton” gibi) ilerleyecektir. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)27-28.
Ülkemizin yok edilen atları
Ama bu kitabın içeriği Adalar’daki at varlığına değinilen kısa göndermelerin çok ötesinde. Kitabın okuru Türkiye’nin at ve atçılık tarihine ve ne yazık ki bunun yok edilişine ait bilgiler de ediniyor, örneğin “Karacabey atı” hakkında şunları öğreniyoruz:
[…] Osmanlı İmparatorluğu’nun çok ciddi bir projesi olarak modern dünyada insan tasarımı ile yapılan ilk attır. Askeri ve zirai kullanım için tasarlanmıştır. Bugün piyasalarda duyduğumuz envai türlü at ırklarının en eskisi ve öncüsüdür. Bugün malesef yoktur.
Aklımdaki misal “Karacabey atımız”dır. Elan mevcut olan insan eliyle yapılmış modern at ırklarının ilklerinden sayılan Karacabey atının üretimi, ortaya çıkışından yüz küsur sene sonra aynı adlı harada, 1960’larda durdurulmuştur. Bunun akabinde giderek dünya çapındaki at ırkları ansiklopedilerinden ismi silinmiş ve bugün neredeyse hiçbir kaydı dahi kalmamıştır. Aynı ecnebi yazarın eski tarihli eserinde var iken, daha sonra neşredilen yeni baskılarda esamesine rastlanılmaz haldeydi.7 Bırakın ecnebi yayınları, Karacabey harasının bağlı bulunduğu TİGEM’in daha bir iki sene evvel basılan devasa boydaki Karacabey kitabında, o tesiste üretilen domuz dahil envai tür hayvandan ve Arap atlarından mufassal bahis varken Karacabey atının adı dahi geçmemektedir.
At ve atçılığın tekelde toplanması yanlıştır. At sahipliğinin cemiyete yayılarak atçılık zemininin geniş ve sağlam olmasına çalışılması doğrudur. Modern İsviçre ordusunda kullanılan atlar halka dağıtılmış ve ihtiyaç halinde tekrar devletçe kullanılacak hayvanlardır. Bunun ve halk ile atı buluşturan daha nice tatbikatın neticesinde, İsviçre’de atçılık vardır diyebiliriz.
Zaten geniş bir piramit gibi sağlam tabanı olmayan bir yapının baston gibi dimdik yükselmesini beklemek nasıl bir akıldır? Binicilik piramidi; binlerce atçı/süvari, yüzlerce binicilik sporu yapan ve bu piramidin en tepesinde (o da olur ise) birkaç tane olimpik seviyede usta binici olarak var olabilir. Bu ideal durumdur. Oysa ülkemizde bu piramit neredeyse tepesi üstünde duracak şekilde tersten kurulmuştur. Neredeyse ata binenden çok şampiyon atçımız vardır (!). Bu yanlıştır. Zaten de olamamaktadır. Eşyanın tabiatı budur. Hem atçılık olmasın deyip hem de olimpik hayaller kuranlar tam olarak ne yapıyor? Dünya at pazarlarına müşteri dahi olmak için daha fazla “bir şey”ler gerekiyor.
Mevcut kanunlar ve belediye nizamnameleri şu anda evde at beslemeye yardımcı değil. Bu durum şehirde böyle olduğu kadar kasaba ve köylerde de aşağı yukarı aynı. İnsani olarak bakıldığında; yaygın televizyon ve envai tür sosyal medya erişimi sayesinde, şehirli ve köylünün sosyal refleksleri de neredeyse birbirinin benzeri. At hayvanını evde beslemek çoğumuz için akla dahi gelmeyecek bir abeslik mertebesinde. Eskiden belki ama bugün bunun tartışması bile yok. Çünkü hayatlarımızda artık at yok. Peki ne yapacağız?
Çaresiz teslimiyetle, kendi dışımızdakileri suçlayıp hiçbir şey yapmamak da tabii kişinin tercihine göre mümkün bir yoldur.
Arada pek efkarlandığımızda, “Dünyaya atçılığı atalarımız öğretmişti.” der, yuvarlanıp gideriz. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)28-29.
At ve atçılığı bu derece hayatın dışına itmek eğilimine iki karşıt örnek veriyor yazar. Örnekler asla afakî, marjinal, az görülür örnekler değil, sanayi ve ve kentleşme olarak gelişmiş ülkelerden ve üstelik ilki de Türkiye’den. Verdiği örnekte sözünü ettiği kişiyi “kısıtlı bir bütçesi vardı. Neredeyse kendi yemeyip atını yediriyordu … at insanı olmayı sürdürdü” diye tanımlıyor ve anlatmaya devam ediyor:
[…] Yıllar sonra Türkiye’ye geldi ve Evliya Çelebi’nin çıktığı son Hac Yolculuğunun izinde yapılan, Büyük Anadolu Binişi’nin (Great Anatolian Ride – (8 Britanyalı tarihçiler Caroline Finkel ile Donna Landsrye’ın ortaklaşa yürüttükleri proje)) Marmara-Ege etabının ilk turunda binici olarak yer aldı. […]
İkinci örnekse şöyle:
[…] Bahse konu ikinci misal ise şehirde at besleyen sokak çocukları, yani Dublin’in “urban cowboys”dur. Burada belki tam olarak evde at beslemekten bahsedemeyiz. Çünkü bu “şehir kovboyları” tabir edilen gençler, kendi evlerinde değil ama şehrin “çürüyen dokusundaki viranelerde (bilhassa Avrupa şehirlerinin metruk eski kısımları)” atlarını “ahırlayıp” bakmakta idiler. Hatta (yasak olmasına rağmen) şehir parklarında hayvanlarını otlatmaktaydılar. Bu, oranın belediyesi ile en nihayetinde 2010’lu yıllarda yapılan anlaşma ile tatlıya bağlanana kadar kanun dışı bir “suç” olarak devam etti. Sonra mahalli idare, bu çocukların atlarına bir “merkez” inşaa etti. İrlanda’nın devasa at endüstrisi bundan daha da güçlenerek çıktı. Zaten birer atçı olan çocuklar iş ve gelir sahibi oldu. Ellerinde yetiştirdikleri atları da milli zenginliğe katıldı. Kayıt dışı atçılık kayıt altına alındı. Taraflar için kazan-kazan bir çözüm oldu.
Olay kaçak olarak devam ederken, urban cowboys tabir edilen bu çocuklar kendi atlarına bulabildikleri boş yerlerde ama şehrin tam göbeğinde bakıyorlardı. Gruplar halinde at sırtında dolaşıyor ve neredeyse Dublin şehrine bir güzellik katıyorlardı. Bilinen süvari kıyafetlerine itibar etmeyip, kendi tarzlarında kapüşonlu bir sweater ve kot pantolon ile yeni bir moda yarattılar. Aykırı idiler. Ama imha edilmediler. Atları ellerinden alınıp (sucuk yapılarak) kurtarılmadı(!). “Niyet olunca yol bulunur” sözünü haklı çıkartırcasına; atlı bir kültür olmuş olmaklıklarının hakkını her iki “taraf” da verdi. Boy boy çocuk, türlü çeşitli hayvanları ile neredeyse bir mahalli renk oldu çıktı. Zaten dünya çapında ünlü “İrlanda atlı kültürlerini” devamen yaşatırken, an’anenin küllere tapmak değil, ateşi korumak olduğunun dersini cümle aleme başarıyla verdiler. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)31.
Yazarın bu örneklerden çıkardığı sonuç eğer değer olabilecek bir yanı varsa kültürün korunması için şiar olacak bir cümleyle ifade edilmiş:
[…] Muhafaza etmek küllere tapmak değil, ateşi korumaktır. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)32.
[…] Dile getirmeye çalıştığım evde at beslemek bahsinin, şehirdeki kısmını bu timsaller ile anlatmış olduğumu düşünüyorum. Binek atları için bu böyleyken yük çeken ve araba çeken atlar için de benzer örnekler verilebilir. Şehrin nüfus kesafeti ve buna bağlı olarak yaşanan trafik sıkışıklığı, şayet istenirse (meseleyi oldukça zorlaştırsa dahi) at beslemek önünde engel değildir. Yüz seneyi aşkın bir süredir İstanbul’un Adalar ilçesinde çok sayıda at hem de kanuni bir şekilde beslenmektedir. Yukarıdaki misalde bahsettiğim Dublin hadisesinde olduğu gibi salahiyet sahiplerinin meseleye feraset gösteren bir tarzda yaklaşmalarını ve bu tatbikatı yasaklamadan (belki gerekli düzenlemeler ile) devam ettirmelerini can-ı gönülden diliyorum. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)32.
Yazarımız kamu yöneticilerinin at konusunda olmayan bilgi ve tecrübelerinden umudu kesmiş olmalı ki “meseleye feraset gösteren bir tarzda” yaklaşılmasını istiyor. Oysa bu kitabı yazmakla kendisinin de çok iyi bildiği ama çoğu hayvanseverin bilmediği gibi hayvan sevgisinde gösterilecek dikkat ve sorumluluk, feraset gibi doğuştan edinildiği sanılan hudâyinâbit denilen türden bedavadan kolayca edinilen bir hediye değildir, öğrenilmesi gerekir. Akla Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çalışanlarına bu kitaptan birer tane satın alıp dağıtması ve memurlarının okumalarını istemesi geliyor. Akla başka bir Türkiye geliyor.
Hayvan beslemek bilgi ister, at beslemek daha çok bilgi ister
Başta yıllarca atlarla bir ölçüde iç içe yaşamış Adalılar’ın üstünkörü gözlemlerini ve bundan çıkarttıkları yanlış yargıları düzeltmeleri için bu kitaptan öğrenecekleri çok şey var. Ve elbette buna Adalar’ın fayton ve atları hakkında bilir bilmez ahkâm kesmiş medya ve basın cahilleri ve elbette buna kendisine “hayvansever” sıfatı yakıştıran at düşmanları da dahil. At hakkında öğrenilmesi gerekenlerin çok önemli bir bölümü atın beslenmesine dair.
Örneğin atların çok sık sancılandığı ve çabucak bunun nedeninin ata kötü bakıldığı ve atın kötü beslendiğine hükmedildiği pek yaygındır. Oysa yazarımız şuna işaret ediyor:
[…] atçının korkulu rüyası olan “atın sancılanması” rahatsızlığı atlarda sıkça yaşanır. Zaten insan elinde beslenen atlardaki ölüm istatistikleri incelendiğinde; hazım problemlerine dayalı sancılanma neticesindeki ölümlerin nispetinin % 80’ler gibi çok yüksek seviyelerde olduğu görülmektedir. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)70.
Yem bahsi elbette her ne kadar her at sahibinin özel mülkiyetene müdahele konusuna girse de taksi ya da otobüs, minibüs vb. olarak özel mülkiyet sahipleri tarafından çalıştırılan kamu araçlarının trafik ve taşıma denetimine girmesi gibi ciddi denetime ihtiyaç olan bir konudur, kaldı ki özel motorlu araçlarda bile trafik kontrolu zorunludur, bisiklet dahil; ayrıca çalıştırılan at hayvanının beslenmesinin hayvan haklarına uygun şekilde yapılması gereği de aşikârdır. Yalnızca faytona koşulan atlar değil her şekilde çalıştırılan tüm hayvanlar için geçerlidir bu —çalıştırılmayan hayvanlar ayrı konudur elbette ama burada da hayvanı beslemenin bir sorumluluğu vardır. Sorumsuzluk kısmında, balıkla beslenen martıya zevk ve eğlence için simit atan ahali akla geliyor.
Belediye yasasına göre çöp tenekelerinin kapaklarının açık bırakılması yasakken bizim ahali sokaktaki çöp tenekesinin kapağını açık bırakmayı sokak hayvanlarının beslenmesi için yapılan bir iyilik sanıyor. Hayvanların çöpün içinden bilmeden yedikleri zehirli ve küflü melzemeyi, hele plastik ve benzerini düşünmek bile istemiyorum. Şehirlerde martı ve kargaların müdavimi olduğu bu kapaksız kaynamış ahalinin kapaksız çöp tenekelerine Adalar’da atlar da dahildi.
Bütün ısrarlara ve uyarılara rağmen ata düşmanlık nedeniyle yöneticilerin ısrarla atlara sağlamadıkları padok alanı nedeniyle kısmen de olsa atlar Adalar’da cüsseleri dolayısıyla diğer sokak hayvanlarından daha rahat çöplenebilecekleri çöp tenekelerine dadanırdı. Ahali ve yöneticiler bu konuya tamamen duyarsız kalmıştır, durum hâlâ da budur. Bu konunun şahikası olarak birkaç yıl önce bilgisiz ve sorumsuz bir grup gönüllü Adalar Kent Konseyi bünyesinde ilçede bolca çöpe atılan bitki atığını basit bir işlemle malç haline getirip akılları sıra gübre olarak değerlendirilmesine katkıda bulunmaya kalktı. Her bitkiden gübre olmayacağını bilmedikleri gibi Adalar’da bolca bulunan ve zehirli olduğu için zinhar kullanılmaması gereken zakkum misal bitkileri de malça kattıkları ve üstelik bunu da açıkta bıraktıkları için bu zehirli bitkilerin karıldığı malçtaki hayatî tehlikeyi fark etmeden yiyen dört at öldü. Bu ölen atlardan birisinin can çekişirkenki ağızından kan ve köpük çıkarken çekilmiş videosunu olan bitenden habersiz sözüm ona hayvansever ve fayton düşmanı cahil kalabalık mal bulmuş Magribi gibi biteviye kullandı sosyal medya hesaplarında. Sahte haberle merhamet dilenmek böyle ahlaksız bir iştir. Bu konun özeti şudur: Hayvan beslemek bilgi ve sorumluk isteyen bir iştir.
Şehirde at beslenmesi meselesi bizim Adalar’da olduğu gibi atların çöp tenekelerinden ya da kış mevsiminde atları besleme masrafından kurtulmak için denetimsizce ormana salıverilmesi değildir, atı yılkıya bırakmanın bile bir şekli olduğuna ayrıntılı olarak değinilmiş yazarımız kitabında. Yılkı için “Yem vermeden yapılan bir at besleme şeklidir. Muhakkak insan idaresinde yapılır” (s.33) demiş. Yazarın belirttiği gibi
[…] Yılkı düzeni ile at beslemek, dünya üzerinde bilinen ve tatbik edilen bir atçılık uygulamasıdır. Her uygulamada rastlanabileceği gibi iyi ve başarılı örnekleri olduğu kadar kötüleri de vardır. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)33.
Devamında böyle bir yılkı atı türünün “Britanya’nın neredeyse sayısız at ırklarından bir tanesi” olan “New Forrest” olduğu anlatılıyor, 11. yy’a kadar uzanan ilginç tarihçesiyle... (s.34)
Oysa ülkemizde at hayvanını tanımayanlar atların yaban hayata salıverilmesini atlar için bir kurtuluş sanmak bilgisizliğiyle malûl. Yazarın bu konuda verdiği bilgiyi okurlar mı acaba:
[…] Günümüze ve yurdumuza döndüğümüzde ise karşılaşılan durum oldukça farklıdır. Şu an atlarımızla birlikte oturduğumuz Kaz Dağı’nın kuzey eteklerinde, köylünün tarlasına zarar veriyor bahanesi ile her sene on küsur adet başıboş at, kanunsuz şekilde kim vurduya giderek öldürülüyor. Köylük yerde evinde at beslemeyi düşünenler ve bilhassa bunu yılkı usulü ile yapmayı düşünenler için ciddi bir tehlike mevzu-u bahistir. Halimiz ile alakalı tarihe not düşmek ve yılkıda at beslemek isteyen (var ise) heveskara ikazımı yapmak istedim. Muvaffak emsallerden de anladığımız üzere, yılkıda at hayvanları olabildiğince serbest bırakılmaktadır; ancak içerisinde at yılkıya bırakılacak alanın da mümkün mertebe kontrol altında tutulması elzemdir. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)35.
İnsana en yakın hayvan denilenecek son derece hassas at canlısının bakım ve beslenmesi büyük masraf konusudur. O derecede ki sırf zevk için, spor için üzerine binildiğindeki görüntü tamamen yanıltıcıdır, masraflar ve bakım yoğunluğu açısından aslında sahibinin üzerine binmiş olan at hayvanıdır. Bir yandan atın huyu suyu diğer yandan beslenmesi bakımı huysuzlukları ve hastalıkları, bunlarla mücadele, tedavi ve alınacak önlemler vb. düşünüldüğünde yüz yılı aşkın zamandır Adalar’da bugüne kadar sürmüş bir atçılığın, faytonculuğun meşakkati, masrafı ve özverisi düşünüldüğünde bütün bu zorluk ve fedakârlıklara rağmen Adalar’daki faytoncuların çoğundan tanıdığımız bir at ve fayton sevgisinin nasıl bir şey olduğunu daha iyi kavrayabilirsiniz. Bunu at ve fayton düşmanı bilgisiz, yarım akıl ve zevzek ahalinin anlamasına olanak yoktur. Bu kitabı okurlarsa belki düşünme fırsatları olabilir ama özellikle basit bir goygoy ve polemik peşinde koşan kalabalığın kitap okuyup öğrenmesini beklemek de hayalperestlik olacaktır. Ellerine geçen en ufak olanak ve güçle dünyanın en güzel coğrafyalarından birinde kurulu en güzel şehirlerinden birini nasıl kolayca ortadan kaldırıp yalnızca çirkinlik imâl ettiklerini görmek bu kalabalıktan imhadan başka bir şey beklenemeyeceğini gösterir.
Atın halini bir bakışta her gözün kavrayacağı yanılgısı
Bir keresinde Avusturyalı at uzmanı bir tanıdığımın Büyükada’da beni ziyaret edeceği tuttu. Elindeki valiziyle iskeleden eve kadar yürümek yerine misafirimi istemeye istemeye faytona bindirmek zorunda kaldım. Arap Emirlikleri’ne dünyanın en pahallı atlarının satın alınması ve bakımı için sık sık dünyanın parası ödenerek Avusturya’dan çağrılan bu uzmanın gözünden bizim Adalar’ın atlarını kaçırmak gibi bir duyguya kapılmıştım. Büyükada’nın uzun sayılacak bir fayton yolunu katedip yolun sonunda, bir de üstelik atların ancak sıkı bir koşuyla çıkabilecekleri yokuşun sonunda faytondan indikten sonra Avusturyalı baytarın bindiği faytonun atlarını okşayıp severek üstünkörü de olsa incelediğini gördüm. Evde soluklanınca ilk sorum atları nasıl bulduğu oldu. “Çok iyiler” demez mi, şaka ediyor sandım, üstelik rastladığımız fayton atları Adalar’da benim tanıdığım en bakımlı sandığım atlardan bile değildi. Avusturyalı at uzmanına söylediğinde ciddi olup olmadığını sorduğumda şaka yapmadığını, ciddi olduğunu söyledi. Bu yargısı Büyükada’da geçirdiği daha sonraki günlerde de böylece sürüp gitti. Bir yandan rahatlamış, Adalar’ın atlarının övülüyor olmasına sevinmiş, diğer yandan yıllardır hemen hemen her gün atlarla karşılaşıyor olmama rağmen onlar hakkında iyi ya da kötü bakımlı olduklarına dair vardığım yargıların hiçbir dayanağı olmadığını öğrenmiştim. Benim geçirdiğim bu tecrübeyi kaç Adalı geçirmiştir acaba?
Eminim at hayvanını sağlığı, beslenmesi ve bakımı açısından çıplak gözle değerlendirebilecek Adalı sayısı %1 bile değildir. Nitekim son bir yıl içinde atların Adalar’dan kovulması sırasında söylenenlerden, yazıp çizilenlerden ortaya çıkan sahne bu cehaleti tam anlamıyla sergilemiştir. Adalar’da atlara aşinâlığı bile olmadan fevaran eden diğer ahaliden ya da özellikle basın ve medyada faytona karşı ahkâm kesenlerden söz etmeye gerek bile yoktur.
Kitapta bu konuda atın suyu ve tuzuyla ilgili olarak çok doğru bir değini var:
[…] Çünkü su gibi hayati ehemmiyeti haiz bir şeyi, mesela hayvan yorgun ve terliyken vermemek lazımdır. Yanlış zamanda mesela terli ve yorgun atlara su verilse hayvanlar ölür, buna lisanda “atın çatlaması” denir. Böylesi durumlarda atlara su verilmemesi, atı tanımayan ve atçılığı bilmeyen çevrelerce, mesela İstanbul adalarındaki fayton atları etrafında kopartılan vaveylada sıkça istismar edilmiştir. Orada “Atlara su verilmiyor!” diye şikayet edenler, bu önemli kuralı bilseler acaba yaptıklarından utanırlar mı? […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)79.
Bir işin doğrusunu eğrisini birbirinden ayırmasını bilmeyenler genel olarak at hayvanının çalıştırılmasının, özel olarak faytona koşulmasının atın hayatiyetiyle ilgili olduğunu kavrayamaz. Atın koşuşundan, davranışından, ne kadar az olsa da durup dururken parlayışından ya da fayton kazalarından, atın bir anda yere yıkılıp kalmasından derhal hayvana eziyet edildiği sonucunu çıkarır. Kaldı ki
[…] Yapılan bakımı hakkıyla gösteren atlar olduğu gibi ne yapsan bir türlü tam olarak sağlıklı bir görüntü veremeyen atlar da vardır. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)18.
uyarısını da bilmek gerekiyor.
Atların hastalanması, parlaması, çalışırken bir anda kendini bırakması her ölümlü canlıda olduğu kadar at hayvanı için de normaldir. Anormal addedilmesi gereken kâr hırsıyla, acemilikle hatta vurdum duymaz bir hainlikle ata yapılan eziyettir. Her konuda rastlanan ve engellenmesi, cezalandarılması gereken bu tür insanlık dışı davranışların iyi bir denetimle —tıpkı motorlu araç trafiğinde ve kamu taşımacılığında olması gerektiği gibi— engellenmesi gerekir. Kullandığı arabanın motorunu, karasörünü düşünmeden harap eden insan sayısıyla karşılaştırılırsa oran olarak çalıştırdığı ata haince davranan hayvan sahibi çok daha azdır, çalıştırdığı hayvanı seven ve titzlikle bakımını sağlayan hayvan sahibi oranı motorlu araç sahipleri oranından çok daha yüksektir. Bunun nedeni de çok açıktır çünkü aklı-ı selim sahibi hiçbir at sahibi hiç de ucuz olmayan hayvanını kaybetmek istemez. Bir de süs ve sokak hayvanlarına sadislikten ya da sırf eğlence olsun diye eziyet eden insanları düşünün. Atların özellikle Adalar’da çalıştırılmasında yasaları uygulamakla yükümlü sorumlular hayvan hakları açısından yasaların gerektirdiği denetimi yapmamış ve böylelikle sayısı ne kadar az olursa olsun kötü örneğin geçerli örnek olarak sunulmasını zımnen de olsa desteklemiştir.
Emin Mahir kitabında atına en büyük özeni gösterse bile hayvanın başına gelebilecek birçok kazadan ve dikkatsizlikten bahsederken “su-i misal emsal olmamalıdır” diyerek bu konuyu da doğru bir ifadeyle yansıtıyor:
[…] İstanbul’un Adalar ilçesinde yaşanılan ve taraflar arasındaki itilafların yazılı-görüntülü matbuat ile sosyal medyada bir savaş gibi kıyasıya yer aldığı “atlı fayton” meselesi bahse konu bir misaldir. Bir derdin nasıl çözüleceğinin değil, neredeyse nasıl çözülemeyeceğinin maalesef canlı bir timsalidir. Pek çok başka misalde tenkid ettiğimiz yasakçı zihniyetten gene medet umarak Adalar’da (hayvan hakları bahanesi ile sureti Hak’tan görünüp) ne hikmetse gene atları yasaklamaktan başka bir hal çaresi bulamamamızın acıklı itirafıdır. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)26.
Ve kötü örnekleri genel geçer ilan etmeden önce meseleyi tümüyle ele alıp akıl terazisinde tartmayı öneriyor:
[…] Atçılık ile alakalı sadece kötü misallerin efkar-ı umumiye indinde haber yapıldığı düşünüldüğünde, devamlılık arz eden güzel timsalleri de dile getirmek elzemdir diye düşünüyorum. Su-i niyetli şeamet haberlerinden kavrulan içimize; bu mevzuda yapılabilecek hüsn-ü niyetli mütalaalar bir miktar ferahlık ve inşirah verecektir. Buraların kadim atçılığında da pekâlâ kullanılmış olsa dahi, bu satırların muharriri, yazılı kaynaklarımızda aynı ad altında neşredilen bir hüzünlü roman (Abbas Sayar’ın “Yılkı Atı” adlı romanı) dışında fazla bir kayıta bugüne kadar rastlayamamıştır. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)34.
Okurun edineceği
At canlısıyla insanın çok yoğun ilişkisi, birlikteliği —şu son bir yüzyıla kadar— on bin yıla yakın bir süre sürmüş ve sonrasında azalmış da olsa hâlâ çalışma hayatında ve savunma ve güvenlik sektöründe sürüyor olduğu için Emin Mahir’in bu kitabı, tarihçiler, savaş ve strateji tarihçileri de dahil olmak üzere insanlık tarihini merak edenler ve özellikle insanın doğayla ilişkisini düşünenler için son derece önemli.
Yazar bu kitabı kaleme almasının nedenini kitabın başına değil sonuna koymuş:
[…] Atın sadece belirli yerlerde olabileceği, asla hayatın içerisinde ata yer olmadığı şeklindeki bu hüküm maalesef pek uzun zamandır peşin olarak verilmiş ve (bugüne kadar) hiçbir itiraz ile karşılaşmadan sanki eşyanın en tabii hali buymuş edasında yaşanıp durmuştur. Bu kitap bu hükmün yeniden gözden geçirilmesi maksadıyla kaleme alındı. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)105.
Modernleşmeyi insanın doğayla ilişkisinin kesilmesi ve doğanın modern hayatın dışına çıkartılması olduğunu sananları da uyarıyor:
[…] Pek çok bakımdan gıpta ettiğimizi söylediğimiz ve onlara benzemeye çalıştığımız garp aleminde, böyle temel meselelerle uğraşan bir atçı yoktur sanırım. Oralarda evde at beslemek istisnai değil, neredeyse temel uygulamadır. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)125.
Atla birlikte olmanın atı sömürmeden uzak ama atın çalışarak varlığını sürdürebilmesinin tek yolu olduğuna tüm kitap boyunca işaret eden yazar, bu birliktelikte insanın taşıması gereken sorumluluğu özlü bir şekilde ifade etmiş:
[…] Benim inandığım atçılık, insanın hareketlerinin mesuliyetini tamamen alması şeklindedir. Bu mesuliyetlerden sarf-ı nazar eden ve bunu böyle yaparken hayvanı da alenen “sakatlayan” uygulamalara; velev ki, yapana maddi kazanç ve tasarruf edilen bakım giderlerinden dolayı kâr sağlasa dahi, müsbet gözle bakabilmem kabil değildir. […]
Emin Mahir Başdoğan, Evde At Beslemek, İstanbul (2020)51.
Her çalışan canlı gibi atların da emekliye ayrılma hakkından söz ediyor yazar ve bunda da son derece haklı çünkü onların da bir türden emeklilik hakları söz konusudur.
Sonuç olarak atı tanısın tanımasın ve artık nüfusunun dörtte üçü şehirlerin betonları arasına sıkışmış çok az sayıda süs ve sokak hayvanı dışında atlarla ilişkisi tamamen kesilmiş de olsa herkesin insanın doğayla ilişkisine dair at örneği üzerinden zevkle okuyup öğreneceği çok şey var bu kitapta. Bize bu olanağı sunduğu için yazarına ne kadar teşekkür etsek azdır.
Arif Çağlar
(15.12.2020)

Emin Mahir Başdoğan
İstatistikî Bilgiler
1957 senesinde İstanbul’da doğdu.
Tahsil
Maçka İlk Mektebi, İstanbul
English High School, orta-lise, İstanbul
Birmingham University, İktisat, Britanya
Aston University, İş İdaresi, Britanya
İş Tecrübesi
Koç Holding Yetiştirme Programı, memur
Koç Holding Otoyol Şirketi Ticaret Bölümü, memur
Çukurova Dış Ticaret Şirketi, satış temsilcisi
Arçelik, Pazarlama Bölümü
At çiftliği işletmecisi
At hocası
Kemer Golf&Country Kulübü Binicilik Bölümü direktörü
Serbest atçı
Kitaplar
At’a Sözlerimiz (2019)
Evde At Beslemek (2020)
Kayda Değer Sair İşler
Açık Radyo’da on bir sene devam eden “Adeta Dörtnala” programı
Frank Cardell’in Işığa Dönüşen Gölge kitabı tercümesi
Zeck, Truva mecmualarında köşe yazarlığı
“Ada, At ve Biz” Çalışma Grubu üyesi
Faytoncular Odası danışmanlığı
İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği (İAKTVKD) at ve atçılık uzmanı ve yetkilisi
AT-ÇA Derneği kurucu ve yönetim kurulu üyesi
Atlı Hayat Çiftliği facebook sayfası
Mahir Başdoğan facebook sayfası
Atlı Hayat Çiftliği’nde hayatını sürdürmektedir…

ADA, AT ve BİZ’e dair
Adalar Postası’nda yayımlanan yazılar…
• “İstanbul Adaları’nda Trafik Canavarının Usulsüz Seyrine Seyirci Kalmayacağız!… Faytonlarımızı da Vermeyeceğiz!…”, Adalar Postası-2684 (21.3.2012).
https://wp.me/p2Emvm-36E
• Emin Mâhir Başdoğan, “Ada, At ve Biz”, Adalar Postası-2756 (10.5.2014).
https://wp.me/s2Emvm-2756
• Ada, At ve Biz Çalışma Grubu, “At ve Faytondan Yana”, Adalar Postası-2766 (27.8.2014).
http://wp.me/s2Emvm-2766
• Emin Mâhir Başdoğan, “Hariçten Bir Gazel ve/ya Taaa İçten Bir Sesleniş”, Adalar Postası-2767 (5.9.2014).
https://wp.me/s2Emvm-2767
• Arif Çağlar, “Adalar’da Motorlu Araç Trafiği İcat Etmek İsteyen Kim?”, Adalar Postası-2794 (30.4.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2794
• Hakkı Taşdemir, “Adalar’da Sürdürülebilir Ulaşım (mış), Adalar Postası-2796 (3.5.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2796
• Ada, At ve Biz Çalışma Grubu, “Fayton Taşımacılığı Uygulama Esasları…”, Adalar Postası-2800 (27.6.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2800
• Arif Çağlar, “İAKTVKD’nin Adalar’da Çalıştırılan Atlarla İlgili Güncel İki Girişimi…”, Adalar Postası-2801 (15.7.2016).
https://wp.me/s2Emvm-2801
• Tekin Deniz, “At”, Adalar Postası-2873 (15.9.2018).
https://wp.me/s2Emvm-2873
• Şahika Savran, “BirGün Gazetesi ÖDP’nin At Ölümlerine Dair Zırvasını Nihaî Hakikatmış Gibi Yayımlamış”, Adalar Postası-2881 (05.01.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2881
• Arif Çağlar, “Adaları Motorlu Araç Trafiğine Açmak Hevesine Yeni Plan…”, Adalar Postası-2891 (12.2.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2891
• “Fayton Yasağı Öğünülecek Bir Şey Değildir, ‘Atları Kurtarmak’ Hiç Değildir! (Yeşil Gazete’nin Sorularına Melda Keskin ile Mahir Başdoğan’ın Verdiği Cevaplar…)”, Adalar Postası-2900 (18.8.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2900
• “İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği ile Ada, At ve Biz Platformu’ndan Kamu Oyuna Duyurulur!”, Adalar Postası-2901 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2901
• Mahir Başdoğan, “Ada Faytonlarındaki Atlar”, Adalar Postası-2902 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2902
• H. Cevad Özdil, “Adalar ve Faytonlar”, Adalar Postası-2903 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2903
• Arif Çağlar, “İki Belediyenin Operasyonu”, Adalar Postası-2904 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2904
• İAKTVKD Yönetim Kurulu Üyeleri ile At ve Atçılık Uzmanı Dernek Yetkilisi Emin Mâhir Başdoğan, “İstanbul’umuzun At ve Fayton Zenginliğini Bilelim ve Koruyalım”, Adalar Postası-2905 (21.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2905
• “ADAm gibi ADAMLAR… ADA gibi ADALAR…”, Adalar Postası-2906 (23.9.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2906
• “Adalar Belediyesi ve Kaymakamlığı İsterse Faytonlar da Adalar da Düzelir!”, Adalar Postası-2910 (27.11.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2910
• Emin Mâhir Başdoğan, ”İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin (İAKTVKD) Adalar’da Ruam Hastalığı Tespit Edilen Fayton Atlarının İtlafı Hakkında Kamuoyuna Duyurusudur!”, Adalar Postası-2914 (19.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2914
• Melda Keskin, “Faytoncuları Korumadan Atları Koruyamazsınız ki…”, Adalar Postası-2916 (21.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2916
• Emin Mâhir Başdoğan, “Faytonlara Dair 21 Aralık 2019 Tarihli İBB Toplantısı Hakkında…”, Adalar Postası-2918 (21.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2918
• Engin Damcı, “Proje Taşeronu”, Adalar Postası-2919 (26.12.2019).
https://wp.me/s2Emvm-2919
• “Adalar’daki Atlar ve Faytonlarla da İlgili Bir ‘Meclis Araştırması Komisyonu’ Raporu’nun Eleştirisi – İAKTVKD (05.01.2020)”, Adalar Postası-2920 (07.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2920
• Emre Yalçın, “Kafka Dingo’nun Ahırında Daha Doğrusu Adalar’da…”, Adalar Postası-2921 (10.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2921
• “İAKTVKD Adalar’da Fayton Yasaklama Kararına Karşı Dava Açtı”, Adalar Postası-2922 (12.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2922
• Arif Çağlar, “Adalar’da Atların Faytonlara Koşulmasının Yasaklanması Kararına Karşı”, Adalar Postası-2923 (12.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2923
• Emin Mâhir Başdoğan, “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Cevap Geldi”, Adalar Postası-2924 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2924
• Deniz Emin Tüfekçi, “Ben de Sizi Ada’da Yaşıyor Sanıyordum!?”, Adalar Postası-2925 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2925
• Hakkı Taşdemir, “Faytonun Yolculuğu”, Adalar Postası-2926 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2926
• H. Cevad Özdil, “Faytonların Kaldırılması Çoklu Cinayettir!”, Adalar Postası-2927 (13.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2927
• Melda Keskin, “Adalar’daki Fayton Atları Özelinde, ‘Türcü’ Olmadığını Söyleyerek Yasak Peşinde Koşanlara ‘Tersine Sorular’…”, Adalar Postası-2928 (15.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2928
• Arif Çağlar, “Adalar’da Fiili Durum”, Adalar Postası-2929 16.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2929
• Arif Çağlar, “Adalı STK’lar İBB Yetkilisiyle Görüşecekmiş!?”, Adalar Postası-2930 (19.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2930
• “İAKTVKD, İBB Başkanlığı ve TUHİM Kararlarına Karşı da Dava Açtı”, Adalar Postası-2931 (22.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2931
• Engin Damcı, “Gel de Gülme”, Adalar Postası-2932 (23.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2932
• Emin Mâhir Başdoğan, “Ahırda Kapalı Atlarda ‘Birdenbire’ Görülen Ölümler Hakkında”, Adalar Postası-2933 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2933
• Ada, At ve Biz Platformu, “Adalar Atlarını ve Faytonlarını Savunuyor! – I”, Adalar Postası-2934 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2934
• Ada, At ve Biz Platformu, “Adalar Atlarını ve Faytonlarını Savunuyor! – II”, Adalar Postası-2935 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2935
• Ada, At ve Biz Platformu, “Adalar Atlarını ve Faytonlarını Savunuyor! – III”, Adalar Postası-2936 (25.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2936
• (Söyleşi: Siren İdemen), “Heybeliada’nın Atları ve Faytoncu Ailelerin Kadınları – Atların Adları Var”, Bir+Bir Forum, 25.01.2020.
https://birartibir.org/aidiyetler/578-atlarin-adlari-var
+ Adalar Postası-2937 (26.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2937
• Aytekin Cengiz, “Adalar’da Arabaların Yerine Otomobiller Çalıştırılamaz…”, Dünya Gazetesi, 21.6.1963.
+ Adalar Postası-2938 (26.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2938
• “Adalar’ın Özellikleri Minibüsle Bozulamaz”, Dünya Gazetesi, 31.8.1963.
+ Adalar Postası-2939 (28.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2939
• “Adalar’daki Arabaları Kaldırmak İsteyenlere Napoli’den Bir Örnek”, Dünya Gazetesi, 05.12.1963.
+ Adalar Postası-2940 (29.01.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2940
• Emin Mâhir Başdoğan, “Ada(lar) Topografyası Atlı Araba Çalışmasına Münâsip midir?”, Adalar Postası-2941 (09.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2941
• Emin Mâhir Başdoğan, “Güven İslamoğlu’nun Fayton Atları Hakkında CNN-Türk’te Yayınlanan YEŞİL DOĞA Programı Üzerine Birkaç Söz…”, Adalar Postası-2942 (12.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2942
• (Söyleşi: Siren İdemen), “Büyükadalı Faytoncu Mehmet Kurnaz’ın Gözüyle Atlar ve Faytonlar – Gerçeğini Konuşacağız Her Şeyin”, Bir+Bir Forum, 02.02.2020.
+ Adalar Postası-2943 (12.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2943
• (Söyleşi: Siren İdemen), “Büyükadalı Faytoncu Hayko Belek’in Gözüyle Atlar ve Faytonlar – Ata Saygı Göstereceksin”, Bir+Bir Forum, 07.02.2020.
+ Adalar Postası-2944 (12.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2944
• Emin Mâhir Başdoğan, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Ada Faytonlarını ve Onların Atlarını Satın Alacağına Dair Basında Çıkan Haberler Hakkında Kamuoyuna Duyurumuzdur…”, Adalar Postası-2945 (15.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2945
• “Aklî Meleke/Hukukî Ehliyet Raporsuz Bir Rapor ile Kararsız Kararı!”, Adalar Postası-2950 (27.02.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2950
• Emin Mâhir Başdoğan, “At Sahiplendirmek, Padok Alanı Açmak ve Benzeri Konularda Bir Hasbıhal…”, Adalar Postası-2963 (15.4.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2963
• Emin Mâhir Başdoğan, “Adalar’ın Fayton Atları da Serum İmalathanesine mi Gönderiliyor?”, Adalar Postası-2969 (12.5.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2969
• Osman Furkan Aydın, “Adalar’ın Atları ve Önümüzdeki Fırsat (Yoldaş Türümüz Atlar)”, 1+1 Forum, 22.5.2020.
+Adalar Postası-2971 (23.5.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2971
• Arif Çağlar, “CHP’li İBB Başkanlığı’nın Yüz Kızartıcı Bir Belgesi”, Adalar Postası-2974 (02.6.2020).
+ Emin Mahir Başdoğan, “İBB’nin Cevap Olmayan Cevabına Dair Cevabî Yazımızdır…”, Adalar Postası-2974 (02.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2974
• Arif Çağlar, “TUHİM’in Satın Alınan Faytonlarla İlgili Cevap Olamayan Cevabı”, Adalar Postası-2975 (03.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2975
• Arif Çağlar, “Heybeliadalı Deniz Tüfekçi’nin Mektubu”, Adalar Postası-2976 (03.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2976
• Emin Mahir Başdoğan, “Atçılık Hakkında Bir Deneme: Kisber Felver Macar Yarımkan Atı”, Adalar Postası-2978 (09.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2978
• Arif Çağlar, “İstanbul’un Adalar’ı Görev İhmalleri, Yasalara Aykırı Uygulamalar ve Yalanlarla Bitirildi”, Adalar Postası-2979 (19.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2979
• Emin Mahir Başdoğan, “Adalar İlçesinde ‘Ulaşım’ Demişken; İBB’nin Elektrikli Otobüslerine Yerinde Bir İtiraz…”, Adalar Postası-2980 (23.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2980
• H. Cevad Özdil, “Dünya’nın ve Türkiye’nin En Önemli Doğal, Kültürel, Mimari Miraslarından Biri Olan İstanbul Adaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eliyle Motorize Ediliyor!”, Adalar Postası-2981 (25.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2981
• H. Cevad Özdil, “Adalar’ın Toplu Taşıma İhtiyacı Yoktur!”, Adalar Postası-2982 (25.6.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2982
• Emin Mâhir Başdoğan, “Atlı Bir Hayat Mümkün Olduğunda Adalar Daha da Güzel Olacaktır…”, Adalar Postası-2988 (03.7.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2988
• Emin Mâhir Başdoğan, “Sahiplendirerek At Kurtarmak Abesliğine Düşmeden Atlar Nasıl Sağlıklı Yaşatılır?”, Adalar Postası-2989 (06.7.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2989
• Arif Çağlar, “Belediyecilerin ve Bir Kaymakamın 19 Haziran Tarihli İtirafları”, Adalar Postası-2990 (07.7.2020).
https://wp.me/s2Emvm-2990
• Emin Mâhir Başdoğan, “Atçılık Hallerimiz, Ada Faytonları Hakkındaki Mütalâlarım ve Bir Kitap Tenkȋdim”, Adalar Postası-3001 (21.8.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3001
• Hakkı Taşdemir, “Payton Değil Fayton”, Adalar Postası-3005 (29.8.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3005
• Emin Mâhir Başdoğan, “Tevil Götürmeyen Zırvaya Cevap”, Adalar Postası-3009 (20.10.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3009
• Cezmi Ersöz, “Geçmişte Adına Kantolar Yazılan İstanbul Faytoncuları”, Cumhuriyet Dergi-?, (?.?.19??)18-19.
+”Nerede O Eski Şehlevend Faytoncular, Nerede O Eski Küheylanlar?”, Adalar Postası-3011 (23.10.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3011
• Emin Mâhir Başdoğan, “Adalar, Atlar, Tasavvurlar, Tahayyüller, Yalanlar ve Biz…”, Adalar Postası-3029 (02.12.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3029
• Emin Mâhir Başdoğan, “İBB ve Beraberinde ‘Atçılık Camiamız’ın Adalar Başta Olmak Üzere Bütün Faytoncu Esnafına Bir Özür Borcu Var”, Adalar Postası-3030 (04.12.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3030
• Arif Çağlar, “Atları Seven Adamın Yeni Kitabı: Evde At Beslemek”, Adalar Postası-3034 (17.12.2020).
https://wp.me/s2Emvm-3034
Bir Cevap Yazın