Marmara Denizi’nin evrak-ı metrûkesi
Kıymetli dostum Sinan Akbaşak’ın anısına…
07.10.1989 tarihli gazetelerin neredeyse tümünde, hem de manşetten yer alan haberlerle su yüzüne çıkmaya başladı her şey!
Örneğin aynı tarihli Milliyet Gazetesi “İstanbul’da zehirli balık alarmı” diye başlık atarak durumu özetle:
[…] KİRLİLİK oranı giderek artan Marmara Denizi’nde dün Caddebostan-Pendik-Tuzla sahil şeridinde binlerce balık sahile vurdu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sahile vuran balıklarla ilgili tahliller sonuçlanıncaya kadar kentte balık satışını yasakladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen, “Balıkların ölüm nedeni henüz kesinlik kazanmadı. Zehirlenme de olabilir, iklim değişikliğinden de kaynaklanabilir. […]
“İstanbul’da Zehirli Balık Alarmı”, Milliyet, 07.10.1989.
şeklinde haberleştirmişti.

Bu o tarihti!
O tarih ki Marmara Denizi’nin ölüm günüydü!
Ne yazılmıştı bugünkü Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarının o günkü muadili İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu raporunda, İller Bankası Genel Müdürlüğü tarafından 1975 senesinde yayımlanan?
[…] Çözünmüş Oksijen Konsantrasyonlarının Düşmesi: […] Atık sular alan ve/veya ötrofikasyon geçiren birçok su kitlesine benzer şekilde, alt tabakadaki oksijen konsantrasyonu giderek azalacak ve nihai olarak oksijensiz (anaerobik) duruma gelecektir. Sıfır ÇO seviyesine erişilmeden evvel, alt tabakaya bağımlı olan canlılar kaybolacaktır. […] (s. 149)
[…] Ticari ve Sportif Balıkçılığa Mümkün Etkiler: […] Kirletici ve toksik maddelerin muhtemel etkileri evvelce müzakere edilmişti. Çözünmüş oksijen seviyesinin 5mg/L’nin altına ve özellikle 2 mg/L’nin altına düşmesi, türlerin terkibini ve bolluğunu değiştirerek balıkçılığı etkileyecektir. […] (s. 150)
[…] Alt tabakaya yapılacak deşarjların en büyük etkisi, oksijen seviyesini düşürerek, 50 metre derinliğin altında gösterilen biyolojik çevreyi (biyosfer) yok etmek olabilir. […] (s. 196)
İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu (1975). İller Bankası Yayını (Alıntılar: Cilt 2)
Yine söz konusu raporda; Balıkçılık Endüstrisinin Korunması ve Geliştirilmesi ana başlığı altında şu görüşlere yer verilmekteydi:
[…] Dünyanın birçok yerinde, yiyecek sıkıntısı ve hatta açlık, büyük bir sorun olmaya başlamıştır. Barındırdığı nüfusu besleyebilmek için yiyecek maddesi ithal etmek zorunda kalan ülkeler ekonomik açıdan çok güç durumda kalacaklar, buna karşılık tükettiğinden fazla yiyecek maddesi üretebilen ülkeler ise bu olgudan yararlanacaklardır. Türkiye’deki yiyecek maddesi imkânlarından önemli biri, deniz balıkçılığıdır. Ancak, ülkenin balıkçılık açısından son derece önemli kaynaklarından bazıları, İstanbul Metropoliten Bölgesinden gelen kirlilik yükü ile ciddi şekilde tehdit edilmektedir. Koruyucu tedbirlerin alınmaması halinde, deniz ürünleri endüstrisi tamamen kaybedilebilir. […]
İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu (1975). İller Bankası Yayını (Alıntılar: Cilt 2)
Her şeye, tüm karşı çıkışlara rağmen uygulandı o Marmara Denizi’nin sonunu getiren “akl-ı evvel” proje, nam-ı diğer İstanbul Kanalizasyon Projesi Revizyonu.
Geldik bugünlere!
Biz hep böyle miydik? Yoksa sonradan mı böyle olduk?
Tür çeşitliliğinin had safhada erozyona uğradığı bir Marmara Denizi, bunun etkisiyle oluşan olaylar silsilesi!
Bakıyorsunuz deniz kıpkırmızı kesilmiş, neymiş ”doğa olayı”!
Bakıyorsunuz yemyeşil. Denizden beklenmeyecek mat turkuaz renklere bürünmüş, ada misali denizanası kümeleri, 10 metrelerden denize atılan mandagöz 2,5 lirayı dalarak çıkarttığımız sular boz bulanık, 2 metrede gemi çapası gözükmez halde!
Gümüş daldırmalarına hasret, dalyanlarda tutulan kılıç balığını ancak internette bulabiliyoruz! Zamanında Sivriada açıklarını mekân tutan orkinosları konserve adı sanıyoruz! “Sigara içirilen” kurbağa balığı bile anılardan silinmiş!
Yakın bir ara Boğaziçi’nin son lüferlerine yakılan ağıtlar bile geçmişte kaldı, kendisinin de geçmişte kaldığı gibi.
Zamanında geleceği hiç düşünmediğimiz gibi geçmişi de hatırlamıyoruz ne yazık ki!
80’li senelerden önce hangi balıklar vardı? Ya da ıstakozları, yanmış Çırağan Sarayı önündeki dubanın tonozuna kümelenmiş, neredeler? Kumkapı ve Adalar açıklarındaki taşlarda yakalanmış devasa sinaritler!

Rıdvan Tezel
Balık ve Balıkçılık Dergisi. Cilt III, Sayı 10-11-12, 1955.
Ya da 1988 senesinden önce Marmara Denizi’nin herhangi bir yerinde kızıl-su (red-tide) olayına rastlanıp rastlanmadığını? Veyahut daha önce tarih boyunca görülmemiş anormal süreçlerin, neden 80’li yıllardan sonra başladığını?

Ya 90’lı senelerde Avrupa Birliği’nin Marmara Denizi menşeli midye, istiridye, kum midyesi gibi çift kabukluların topraklarına girişini yasaklaması! Hâlihazırda Marmara Denizi genelinde çok büyük kum midyesi (cik-cik) stokları olmasına rağmen, tümü ihraç kalemi olan bu su ürününün avcılığının neden yasaklanmış ve o tarihten beri avcılığa açılamamış olduğunu?
2002 senesinde çaparilerin renginin neden değiştiğini, oldum olası beyaz tüyden yapılan istavrit çaparilerinin neden bu tarihten sonra yeşil ipliklerden yapıldığını, bunun neden daha avcı olduğunu?
Bunları sorgulayan var mıdır, merak ederim!
2007 senesinden önce hiç görülmemiş olan, balıkçı tâbiriyle “salya” veya “lez” (musilaj agregat) diye adlandırılan belânın neden bu tarihte Adalar açıklarından başlayıp gittikçe artan bir şekilde Marmara Denizi’ne yayılışını sorgulayan var mıdır?




Adalar bölgesinde 15-19.04.2021 tarihinde salya (musilaj agregat) oluşumu.
Sorsanız büyük bir kesimce bunlar “doğa olayları”!
“Doğa 80’li yıllardan önce yok muydu?” diye sormadan edemiyor insan, Marmara Denizi’nin oluştuğu geçmiş 1000-1500 yıl boyunca!
Marmara Denizi öldü.
Öldürüldü!
Bizim avuntumuz, canlının ölümden sonra da devam eden bazı fizyolojik faaliyetleri. Sakalının çıkması, gözünden yaş damlaması, bazı minik refleks hareketleri, seyirmeler!
1989 senesi ne yazıktır ki Marmara Denizi’nin ölüm tarihidir!
Aynen bir ölünün çürüme sürecinde çevresine yarattığı tehlike gibi Marmara Denizi de çevresine zarar vermeye başlayacaktır, başlamıştır.
Bugün itibariyle durum; bir denizi, sevdiğimizi kurtarmaktan çok kendimizi kurtarma durumuna evrilmiştir.
İstanbul başta olmak üzere Marmara Denizi’ni çevreleyen kentlerde deli, çılgın, büyük projeler yerine, mutlaka tamamı bize ait olan Marmara Denizi’yle ilgili acil girişimlerde bulunulması gerekmektedir.
Evet, Marmara Denizi dirilmeyecektir.
Eski haline de dönmeyecektir.
Ancak geç olmadan Marmara su kütlesinin iyileştirilmesi, Marmara Denizi’yle irtibatlı olan bizlerin selâmeti bakımından acil önceliğimiz olmalıdır.
Günümüzde gerçek sorun, Marmara Denizi ve çevresinin kanserleşmiş atık ve kanalizasyon sorununa çare bulunup bulunmamış olması veya böyle bir girişime körü körüne karşı çıkılıp çıkılmamış olması değil, bugüne kadar gerçekleştirilmiş ve milyarlarca dolarlık iç ve dış kaynaklı finansmanını yutmuş projelerin, soruna gerçekçi bir çözüm getirip getirememiş olduğu konusunda düğümlenmektedir.
Bu sorgulama şarttır, boynumuzun borcudur…
M. Levent Artüz
İstanbul, 26.04.2021.
Bir Cevap Yazın