Büyükada sâkinlerinden Meral Ataç’ın (1926-15.4.2020) aziz hâtırasına…
Küçükhanım Meralika…

[Ataç 2011: 200.]

[Ataç 2011: 47.]
[…] Ada’da Annemle Birlikte Oturduğumuz İlk Evimiz
Ankara’nın havası, kireçli suları sağlığıma dokununca amcam anneme beni bir süre Büyükada’da oturan anneannemle büyükbabamın yanına götürmesini söylemiş. Beni adaya getirdiklerinde dokuz aylık bebekmişim. Ada havası bana iyi gelince annem Ankara’ya dönmemeye, temelli adada oturmaya karar vermiş. Babam Gazi Terbiye Enstitüsü’ndeki öğretmenliği nedeniyle Ankara’da kalmış. Anneannemin evinde birkaç yıl kaldığımızı, ne zaman ayrı eve çıktığımızı bilemiyorum. Daha doğrusu çok küçük olduğumdan hatırlayamıyorum. Benim adada geçen ilk çocukluk anılarım annemle birlikte oturduğumuz Oltacı Sokağı’ndaki evle birlikte başlar. O zamanlar ben ancak dört beş yaşlarındaydım. Bu evi anneannemden ayrıldıktan sonra oturduğumuz ilk evimiz olarak hatırlıyorum. Hiç de güzel olmayan bu evi annem herhalde annesine yakın olduğu için tutmuştu. Oltacı Sokağı’nın bir ucunda anneannem, bir ucunda da biz oturuyorduk. Bu evde aklımda kalan Miço’dan, geceleri odada yanan gaz lambasıyla Hadiye öğretmenden başka hiçbir şey yok.
Miço, Rum komşumuzun oğluydu. Hemen yanımızdaki evde oturuyorlardı. Sapsarı saçlı, masmavi gözlü benden büyükçe, sevimsiz mi sevimsiz oğlanın biriydi. Tüm gün durmadan, nerelerden bulursa sümüklüböcek toplar, “mamam bunlarla yemek yapacak” derdi. Bazen çengelli iğneyle sümüklüböceklerini kıvrımlı kapuğundan canlı canlı çıkartıp üzerime atacak gibi yapar, beni korkuturdu. Ben Miço’nun yalan söylediğini sanır, “mamam bunlarla yemek yapacak” demesine inanmazdım. Sonraki yıllarda bunun gerçek olduğunu Rum tanıdıklardan duydum.
Hatırladığım geceleri odayı aydınlatan gaz lambasına gelince, o yıllarda adada elektrik yokmuş. Yangında yanan Plaj Oteli’yle, iskelede şimdiki Belediye Gazinosu’nun yanındaki iki jenaratörden evlere gecenin belirli bir saatine kadar verilen cereyan kesilirmiş. Bu nedenle evler gaz lambalarıyla, sokaklar gaz fenerleriyle aydınlanırmış. Adaya sürekli elektrik 1932 yılında İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ zamanında gelmiş.
Hadiye öğretmense, tüm adalıların sayıp sevdiği ada ilkokulu öğretmenlerindendi. Simsiyah saçlı, esmer renkli, güzel yüzlü, yüzü gibi huyu da güzel bir hanımdı. Tüm öğrencilerine öz anneleri gibi davrandığından adalı anneler çocuklarının onun öğrencisi olmaları için dua ederlerdi. Hiç evlenmemişti. Gençliğinde birini sevdiği, onunla evlenemeyince yalnız yaşamı seçtiği söylenirdi. Bu söylenti ne derece gerçekti bilemem. Kimi günler okul çıkışından sonra bize gelir, anneme Latin harflerini öğretirdi. Hadiye öğretmen öleli yıllar oldu ama onu tanıyan adanın yerlileri onu hiç unutamadılar. […]
Meral Ataç, Küçükhanım Meralika, İstanbul (2011)40-41.
Küçükhanım Meralika’nın dokuz aylıkken geldiği Büyükada’daki anıları kitabındaki “Ada’da Annemle Birlikte Oturduğumuz İlk Evimiz” bölümü peşi sıra yine Büyükada hâtıralarına dair “Çarpık Fatma”, “Üçüncü Evimiz”, “Araplı Ev”, “Zeynep Ablamın Ölümü”, “Turgut Cafer”, “Kışı Geçirmek İçin İstanbul’a İlk İnişimiz”, “Okula Başlıyorum”, “Ada’ya Dönüş”, “Ebe Zübeyde Hanım Teyzenin Ölümü”, “Ada’dan İstanbul’a İnişlerimiz”, “Adadaki Okulum”, “Okul Müdürümüz Süleyman Nuri Öz”, “Adada Kış”, “Adada Yaz”, “İstanbul’a İkinci İnişimiz”, “Adada Babamdan Ayrı Geçen Üç Buçuk Yıl”, “Cavikuzu” bölümleriyle devam ediyor ve de “Ablamın ölümüyle ailenin en büyüğü olarak ben kaldım. Bir zaman adalıların “Küçük hanım, küçük Meral, Meralika’ dedikleri ben şu anda [2003] adanın en eskilerinden, en yaşlılarındanım. Artık bana kimi ‘Hanımefendi’, kimi ‘Teyze’, kimi de ‘Anne’ diyor. Arada beni hâlâ genç görüp ‘Abla’ diyenler olunca, çok seviniyorum.” paragrafıyla da son buluyor.
Bir kez daha Bayan Lili Theotoka-Alivizatu’nun şifahi beyanı geliyor hatra böylelikle:
Bastığımız bu toprağa,
Akillas Millas, Büyükada (Prinkipo, Ada-i Kebir), İstanbul (2014)423.
Hepimiz gömüleceğiz sonunda…

Hepimiz gömüleceğiz sonunda…”
Büyükada, 01.10.2015.
)O(
Meral Ataç bir ömür geçirdiği Büyükada toprağında ebedî uykusunda…
)O(
Taha Toros Arşivi’nden Meral Ataç’a dair bir seçki…
Semiha Akpınar, Büyükada (Bir Ada Öyküsü), İstanbul (2014)174-176.
Meral Ataç (1926): Nurullah Ataç’ın kızı, ada sâkinlerinden
Meral Ataç 1926 yılında doğdu. İlkokulu Büyükada’da, ortaokulu Heybeliada’da, liseyi Ankara Kız Lisesi’nde okudu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezundur. Türk Dil Kurumu’nda çalışmıştır. 2004’te İstanbul’da Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Küçükhanım Meralika adlı anı kitabında Büyükada’da geçen çocukluk yıllarını da anlatıyor. Annesiyle birlikte oturdukları Oltacı Sokağı’ndaki ilk evlerinden, Rum komşularının oğlu Miço’dan geceleri odada yanan gaz lâmbasıyla, annesine lâtin harflerini öğreten Büyükada İlkokulu’nun sevilen öğretmeni simsiyah saçlı, esmer renkli güzel yüzlü, güzel huylu Hadiye öğretmeninden söz ediyor.
Sonra Ada’nın sahil kesimi olan Kumsal Mahallesi’nde kuğular gibi bembeyaz boyalı, iki katlı, ahşap, çok güzel bir yalıya taşınırlar. Bu evde kendilerinden başka iki Rum matmazel de oturmaktadır. “O yıllarda Ada’nın denizi de billur gibi tertemizdi. Baktığınız zaman suyun dibini, pırıl pırıl kumları, elmas gibi parlayan renkli renkli irili ufaklı çakıl taşlarını görürdünüz. Deniz suyuyla ıslanan bu taşların kimi zümrüt gibi yemyeşil, kimi yakut gibi kıpkırmızı, kimi sedef gibi bembeyaz, kimi de kehribar rengindeydi. Yeşilin her tonundaki yosunlar, suyun çırpınışlarıyla birbirine sarılıp sanki dans eder gibiydiler.”[1]
Küçük Meral ya da komşu Rum çocuklarının deyişiyle küçük Meralika, “tüm yaz mevsimini bu deniz kenarında, yosunlar arasından çıkıp sürü halinde giden yavru balıklara bakmakla, denizden topladığı çakıl talarını küçük kovasına doldurmakla, kumdan evcikler, tepecikler yapıp bozmakla geçirmektedir.”[2]
Ada’nın bu kuzey sahilinin poyrazı meşhurdur. Özellikle kış aylarında rüzgâr insanı denize uçuracak gibi olur, sahile vuran dalgalardan sıçrayan deniz suları âdeta evlerin yüzünü yıkar. Bu nedenle o yaz sonunda bu güzelim yalıdan çıkarak 3 katlı, daha mazbut bir eve taşınırlar. Küçük Meralika annesiyle birlikte orta katta oturmaktadır. Evin en güzel katıdır burası, güneş vurunca balkonlu büyük odası ışıl ışıl olmakta, odanın bir köşesinde güzel, büyük bir çini soba durmaktadır.
“Ada’da nerede oturursanız oturun, kesinlikle az ya da çok rutubet vardır. Kışın soğuk odada yatmak insana işkence yapmakla birdir. Yatağınız soğuktur, nemlidir. Yattığınız zaman kendinizi ısıtıncaya kadar bir süre nefes alamaz, katılır kalırsınız.”[3]
Bu nedenle bu çini sobalı odada gündüz oturmakta geceleri yatmaktadırlar. Küçük Meralika ile annesi aslında Rum sahibinden evi kiralayan Ebe Zübeyde Hanım’ın kiracısıdırlar.
“Ebe Zübeyde Hanım Adalılar’ın gözbebeğiydi. Kara kaşlı, kara gözlü, sakin sakin konuşan, güler yüzlü bir hanımdı. Elinde ebe çantasıyla gece-gündüz, soğuk-sıcak demez bebek bekleyen hastalarına koşardı. Çok iyi ebe olduğu, en zor durumlarda bile başarılı olduğu söylenirdi. Bugün Ada’nın yerlisi olan Müslüman, Rum, Ermeni birçok kimsenin ebesi Zübeyde Hanım’dı.[4]
Küçük Meral’in babası Nurullah Ataç da arada sırada Ankara’dan kendilerini görmeye gelmekte, o gelince de babasının İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Burhan Toprak gibi arkadaşları ziyaretlerine gelmektedir.
Bir süre sonra babası Ankara’daki görevinden ayrılıp temelli yanlarına gelir. Önce Plaj Oteli’nin yanında bir eve taşınırlar, bir ara da İstanbul’da otururlar.
Meral Ataç bu arada Şirket-i Hayriye’nin yandan çarklı vapurlarını (Bağdat, Basra, Neveser, Nevnihal), sisli, lodoslu havaları, vapurların yolcularını, 1938 yılında gelen süratli vapur Suvat’ı, Adalı’ların akşam direkt vapuru karşılayışlarını, babasının her gün İstanbul’a gidiş dönüşünü anlatıyor, Büyükada’da politikacıların, yazarlar, ressamlar, tanınmış avukatlar, kimi zengin iş adamları ve doktorların da yaz-kış oturduğunu yazıyor. Ünlü kumandanlarımızdan Şükrü Nailî Paşa, Paşa’nın oğlu Prof. Dr. Macit Gökberk, Mâbeyin Başkâtibi İsmail Hakkı Suyabatmaz, eski Adalet Bakanları’ndan Mahmut Esat Bozkurt, Türk Dil Kurumu Genel Sekreterleri’nden Burdur Milletvekili İbrahim Necmi Dilmen, Tarihçi Ahmet Refik Altınay, Samsun Milletvekili Zühtü Durukan, Avukat Muhlis Güntekin’le Esat Mahmut Karakurt da yılın büyük kısmını Ada’da geçirenlerden. Hükümet doktoru Dr. Celâl Bey (Dr. Celâl Ferdi Kocal), Belediye doktoru Dr. Kenan Bey, Heybeliada Sanatoryumu Başhekimi Dr. Zühtü Bey, Dr. Govolos ve Dr. Yağlıoğlu’nun da teşhislerine güvenilir, ayrıca Adalı’ların her an erişebileceği, onların da Adalı’lara koştuğu kıymetli doktorlar olduğunu anlatıyor, ulusal bayramlarımızdan, hem Türkler’in hem de Rumlar’ın dini bayramlarından söz ediyor.
İlk yaz oturdukları Hamidiye Camii’ne paralel olan Donanma Sokağı’ndaki Madam Furoso’nun evinden aynı sokakta yine Rum olan Madam Kefala’ların evine geçtiklerini, Nurullah Bey’in vapurlardan tanıdığı diş doktoru Sozo’nun Kefala’ların ikiz oğullarından Dimitro ile evlenişini de okuyorsunuz.
Sonra Ebe Zübeyde Hanım’ın ölümü ve bütün Ada çocukları gibi Küçük Meralika’nın da devam ettiği Büyükada’nın ilkokulu geliyor. Büyükada’nın o zamanki ilkokulu Hristos Tepesi’ne çıkan Kadıyoran Youşu’ndaydı. Maden’de oturan ailelerin çocuklarını okula Zeynel Ağa, Nizam’da oturanlarınkini arabacı Hüseyin Ağa getirir götürürdü. Nizam’daki Fransızca eğitim yapan Sörler okulu kapanınca bu okuldan Büyükada İlkokulu’na nakil gelen Hikmet Salahor Paşa’nın kızı Nilüfer’le yine Ada’nın tanınmış yerli ailelerinden olan Emin Âli Bey’in kızı Peyman’ı küçük Meral çok sevmişti. Ya okulda çok sonraları bizim kuşağın da başöğretmeni olan Süleyman Nuri Öz? Yüreği vatan ve millet sevgisiyle dolu bu öğretmen, öğrencilerini okulun bahçesinde toplar, Türk çocukları olarak nasıl davranmaları gerektiğini anlatırdı. Çok güzel mandolin çalar, Yurt Bilgisi, Müzik ve Beden Eğitimi derslerine girer, mandolin eşliğinde öğrencilerine şarkılar, marşlar öğretir söyletirdi.
Meral Ataç, Ada’nın kışını ve yazını şöyle anlatıyor: “Herşeye karşın gene de Donanma Sokağı’ndaki Kefala’ların beyaz, küçük evinde geçirdiğimiz kış günleri çok güzel, çok mutlu günlerdi. O evdeki köşede kurulu duran kahverengi çini sobamızı, sıcak odamızı, büyük sarı pirinç mangalımızı, sobadan mangala aldığımız korlu ateşi, bir köşeye büzülüp sıcacık odada uyuyan kedilerimizi her zaman özlemle anarım.”[5]
“Her ne kadar soğuk kış günleri herkes erkenden evlerine çekilse de tüm kış boyunca açık oteller, Ada halkının gidebileceği Ankara Pastahanesi ile Artin Efendi’nin Pastahanesi vardır o zamanlar.”[6]
Deniz iklimi olmasına karşın Ada’da kış oldukça çetin geçer. Soğuk ve rutubetli hava insanın iliklerine işler. Bu nedenle Ada halkının hemen hemen tümü romatizmalıdır.”[7]
“Ancak ‘Gam çekme gönül, n’olsa baharın sonu yazdır’ hesabı Şubat ayının sonlarından sonra kış ne kadar çetin geçerse geçsin artık önümüz bahardır, yazdır. Cüce Şubat’ta, Mart’ta her ne kadar yanılmaz soğuklar, sayılı fırtınalar yaşarsak da bunlar kışın son çırpınışları, son direnişleri, son hırslı günleridir. Sonunda o da yorulur, hırsına öfkesine yenik düşer, geldiği gibi de gider.”[8]
“Küçük Meral, Ada’nın kışın ıssız, karanlık yollarına, yağmuruna, çamuruna, kimi zaman diz boyuna varan karına karşın her gece vapurdan çıkacak babasını karşılayıp elinden çantasını almaya iskeleye iner, babasını İskele’deki Ada’nın ilk gazete-kitap-dergi bayii Nikolaki Ksida’nın dükkânının önünde beklerdi. Nikolaki Efendi, şişman, posbıyıklı, güleryüzlü ve babacan bir efendiydi. Ya o ya da oğulları Hrisafi ile Yorgo, Meral’in dükkânın önünde babasını beklediğini görünce hastalanmasın diye hemen camı tıklatır, içeri girmesini işaret eder ‘Baba, buraya uğramadan gitmez, dışarıda durup üşüme’ derlerdi..”[9]
Meral Ataç’ın kuşağı 1920’li, 1930’lu yılları, Atatürk’lü yılları yaşamış bir kuşak. Atatürk’ün yazları Büyükada’ya o zamanki adıyla Yat Kulüp’e gelişlerini Adalılar’ın onu karşılamaya, görmeye koşuşunu hatırlıyor. O Adalılar’ın arasında o da vardır: “Ben Atatürk’ü Ada’da defalarca yakından görme mutluluğuna eren çocuklardan olduğum için kendimi çok şanslı görürüm. Atamızın geleceğini duyar duymaz İskele’ye koşardım. O güzel deniz mavisi gözlerini hiç unutmadım… Atatürk’ü en son İran Şahı’yla Büyükada’ya geldiğinde gördüm. Arabayla Yat Kulüp’e gidiyorlardı. O güzel gözleriyle onu alkışlayan halka bakıp başını hafif hafif eğerek selâm veriyordu. Yüzü çok solgundu. Artık eski sağlıklı hâli yoktu. Hüsnü Bey’in gazinosundan (Yüksek Kahve) Ata’yı izleyen annemle babam üzüntüyle ‘Demek Ata gerçekten hastaymış’ demişlerdi.”[10]

“Atatürk’ün Hiçbir Yerde Yayımlanmamış Fotoğrafları-1 (Cemal Işıksel Koleksiyonu’ndan): İran Şahı ile Büyükada’da Gezinti (29 Haziran 1935)”, Milliyet Gazetesi (19.11.1972)5.
______________________
[1] Meral Ataç, Küçükhanım Meralika, YKY, İstanbul (2004)43.
[2] age. 43-44.
[3] age. 47.
[4] age. 48.
[5] age. 100.
[6] age. 101.
[7] age. 103.
[8] age. 105.
[9] age. 103-104.
[10] age. 107.
Meral Ataç
1926 yılında doğdu. İlkokulu Büyükada’da, ortaokulu Heybeliada’da, liseyi Ankara Kız Lisesi’nde okudu. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Türk Dil Kurumu’nda çalıştı. İki çocuk annesidir. Babam Nurullah Ataç adlı kitabı 1998’de YKY’de yayımlandı.

Küçükhanım Meralika
Yazar: Meral Ataç Tolluoğlu
Kategori: Edebiyat, Yaşantı
ISBN: 975-08-0766-9
YKY’de İlk Baskı Tarihi: 01.2004
Türk edebiyatının kilometre taşlarından ünlü yazar Nurullah Ataç’ın kızı Meral Ataç, Babam Nurullah Ataç’tan sonraki ikinci kitabı Küçükhanım Meralika ile bir döneme ışık tutuyor. Meral Ataç’ın yaşamında yer alan Nurullah Ataç, İsmet İnönü, Atatürk, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Cahit Külebi, Macit Gökberk bir çok ünlü isim ayrıca dönemin yaşantısı kitapta gözler önüne seriliyor.
Birkaç Söz
Ben ne edebiyatçı, ne de yazarım. Güzel cümleler yazmasını bilemem. Bu kitapta doğduğum yeri, büyüdüğüm çevreyi, tüm ailemi, yakınlarımı, sevip sevmediklerimi, gönül kırgınlıklarımı yalın bir dille anlatmaya çalıştım. Babamın annesi babaannem Münire Hanım, babam on on bir yaşındayken; dedem Ata Bey babam Cenevre’deyken ölmüşler. Ben onları ancak resimlerinden tanıdım. Onlarla ilgili anıları babamın, amcamın, halamın, yengemin, onları bilen kimi yakın akrabamızın anlattıklarından öğrendim. Annemin annesi öz anneannemle, babası öz anne dedemi ise hiç mi hiç tanımıyorum. Onların resimlerini bile görmedim. Annem de onları doğru dürüst hatırlamıyordu. Bu kitapta annemin çok ilginç, ilginç olduğu kadar da çok duygusal olan yaşam öyküsüyle, adada geçen beni çok etkileyen umutsuz bir aşkın öyküsünü de okuyacaksınız. Büyükada, 2003.

Sözünü sakınmayan tavrıyla, içten denemeleriyle hem şimşekleri üzerine çeken hem de pek çok okurun sevgisini kazanan Nurullah Ataç, bu kez bir başka boyutuyla çıkıyor edebiyatseverlerin karşısına: Kaygıları, sevinçleri, hastalıkları, aşkları, kitapları, kedileri, edebiyatçı dostları ile sayfalarda soluk alıp veren sevecen bir baba var bu kitapta. Kızı Meral Ataç Tolluoğlu’nun içten anlatımı, Ataç’ın yaşamından kah üzülerek kah gülümseyerek okuyacağınız kesitler sunuyor. Bu kitap, Ataç’ın doğumunun yüzüncü yıldönümünde, onu yalnızca yazılarından tanıyıp sevenler için hoş bir sürpriz.
Bir Cevap Yazın