“Prinkipo’nun Çevresinde Bir Tur Atarsın, Düşüncelerim Seninle Olur!”

17 Eylül 2021 Cuma günü saat 11’de Viyana’da çok özel bir kitap tanıtım toplantısı vardı: Viyana Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi Sanat Koleksiyonu ve Arşivi’nin Margarete Schütte-Lihotzky Merkezi’nin katılımıyla düzenlediği tanıtımdaki (toplantı çağrısı ekte) 624 sayfalık kitabın başlığı Prinkipo’nun Çevresinde Bir Tur Atarsın, Düşüncelerim Seninle Olur!, kitabın alt başlığı ise şöyle: 1941-1945 Hapishane Mektupları; kitabı hazırlayan Thomas Flierl, yayınevi Lukas Verlag, Berlin, 2021. Böylelikle Margarete Schütte-Lihotzky’nin hapishane döneminde kocasıyla mektuplaşmaları ilk kez gün ışığına çıkıyor. Margarete Schütte-Lihotzky’nin ülkesi Avusturya’da Nazi işgaline karşı savaşan direniş örgütüne katılmak için İstanbul’dan Avusturya’ya geçer geçmez yakalanması, bunun öncesinde ve sonrasında başından geçenler ünlü anı kitabında yer alıyordu ve bu kitap kırk yıla yakın bir gecikmeyle de olsa 1938-1945 Direnişinden Anılar adıyla Nisan Yayımcılık tarafından 2017’de Türkçede de yayımlanmıştı. Ancak birlikte geldikleri ve İstanbul’da üniversitede çalışmayı 1946 yılına kadar sürdüren kocası Wilhelm Schütte ve Margarete Schütte-Lihotzky çiftinin bu süre içerisindeki yazışmaları bugüne kadar bilinmiyordu. Şimdi yayımlanan bu kitap önemli bir belge niteliğinde ve Schütte’lerin İstanbul’daki hayatlarına da ışık tutuyor.

Avrupa’nın Nazi işgali ve savaş çalkantısı içinde Türkiye’ye gelen Avrupalıların yaşamları hakkında Türkçede hâlâ çok az kaynak var ve Margarete Schütte-Lihotzky’nin anılarının ve mektuplarının yazarının siyasî niteliği açısından çok ayrı bir yeri var. Osmanlı İmparatorluğu dönemi de dahil olmak üzere son yedi yüz hatta daha öncesinden başlayarak bin yıllık bir geçmiş içinde Avusturya’nın Türkiye topraklarıyla çok yakın ve güçlü bir ilişkisi kısmen biliniyor ama yalnızca bu uzun yılların tarihi olarak değil, Avusturya 19. yy. ortasından sonra Türkiye solu açısından da önemli bir yere sahip. İşte Schütte-Lihotzky bir ucuyla İstanbul’da örgütlenen komünist direniş hareketinin içinde yer almış olmasıyla önemli örnek oluşturuyor. Hâlâ çok az bildiğimiz solun Avusturya yanından öğreneceğimiz kim bilir daha ne çok şey var.
Bir örnek olarak 1960’lı yılların sonlarında Eski Tüfekler’den Avusturya Komünist Partisi Marşı olduğunu duyduğumuz ve severek söylediğimiz marşın Viyanalı İşçiler marşı olduğunu, sözlerin Viyanalı şair Fritz Brügel’e, melodinin Rus Samuel Pokrass’a ait olduğunu da bilmiyorduk. Rus marşlarının neredeyse hepsindeki gibi melodi o kadar yumuşak, sözler o kadar Türkiyeliydi ki aklımıza ne güfte ne de besteyle ilgili Türkiye’den başka hiçbir yer gelmiyordu. Bu güzel marşı çok güzel bir aktarımla Viyanalı olmaktan çıkarıp Türkçeye kazandıranın kim olduğunu bugüne kadar bilmiyorum —marş her iki dilde bu yazının ekinde.
1897 doğumlu Margarete Schütte-Lihotzky’nin 100. doğum günü partisine Halet Çambel ve eşi Nail Çakırhan özel davetliydiler. Beni de yanlarına aldılar, üçümüz Viyana’ya uçtuk. Bir hafta, on gün Grete’yle, Viyanalı ve yolu Viyana’dan geçmiş eski tüfeklerle birlikte olduk. Grete’nin evinde yaptığımız konuşmaların bir kısmını da ekleyerek bu doğum günü kutlamasını Cumhuriyet gazetesinin 22 Şubat 1997 tarihli Bilim Teknik Eki’nde Grete’nin 100. Doğum Günü Partisi başlığıyla yayımlamıştım —bu yazının da ekinde.
Viyana Belediye Sarayı’ndaki kutlamaya Halet Hanım ve Nail Bey’le Grete’yi evinden alıp birlikte gitmiştik. Grete’nin yanında apartman kapısına yakın basamaklardan inerken sendeler ya da düşerse yardım ederim kaygısıyla tetikte yanında yürüyordum. Gözleri az görüyordu ama çakı gibiydi, kolumu hafifçe tutmuştu. Apartman kapısını açınca “sağa mı, sola mı?” diye sordum, “kararsızlık hâlinde daima sola” dedi. Sola sapıp belediye binasının yolunu tuttuk. Grete’nin verdiği yanıtın 1920’lerde Avusturya Komünist Partisi’nin seçim sloganı olduğunu sonraları o ünlü Karl-Marx-Hof’un Çamaşırhane‘sindeki Avusturya İşçi Hareketi Sürekli Sergisi’nde öğrenecektim.
Arif Çağlar
(30.09.2021)
Die Arbeiter von Wien
Wir sind das Bauvolk der kommenden Welt.
Wir sind der Sämann, die Saat und das Feld.
Wir sind die Schnitter der kommenden Mahd.
Wir sind die Zukunft und wir sind die Tat.
[Refrain]:
So flieg, du flammende, du rote Fahne,
voran dem Wege, den wir zieh'n.
Wir sind der Zukunft getreue Kämpfer.
Wir sind die Arbeiter von Wien.
Herr'n der Fabriken, ihr Herren der Welt,
Endlich wird eure Herrschaft gefällt.
Wir, die Armee, die die Zukunft erschafft,
Sprengen der Fesseln engender Haft.
[Refrain]
Wie auch die Lüge uns schmähend umkreist,
Alles besiegend erhebt sich der Geist.
Kerker und Eisen zerbricht seine Macht,
Wenn wir uns ordnen zur letzten Schlacht.
[Refrain]
Türkçe Sözleri:
(Avusturya Komünist Partisi Marşı)
Hayat denilen kavgaya girdik
Çelik adımlarla yürüyoruz
Biz bu karanlık yolun sonunda
Doğacak güneşi görüyoruz
Dağları aşıyor, bak yakınlaşıyor
Kızıl yıldıza hep koşun
Bu bir rüya değil, bu bir hülya değil
Yıldızıdır kurtuluşun
Kara deryalarda bir fenersin
Senin ışığınla yürüyoruz
Biz bu karanlık yolun sonunda
Doğacak güneşi görüyoruz
Fabrikalarda biz, tarlalarda biziz
Biziz hayatı yaratan
Din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz
Sanki doğduk bir anadan
Anamız amele sınıfıdır
Yurdumuz bütün cihandır bizim
Hazırlandık son kanlı kavgaya
Başta bayrağımız sosyalizm
Bayrağını yükselt, daha daha yükselt
Yükselt bayrağı yukarı
Bugüne vuralım, yarını kuralım
Kaldıralım sınıfları
Arif Çağlar, “Grete’nin 100. Doğum Günü Partisi”, Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki-518, 22.2.1997, s. 8-9.
Grete’nin 100. Doğum Günü Partisi
Avusturya’nın ilk kadın mimarı Margarete Schütte-Lihotzky 23 Ocak 1997’de 100 yaşını doldurdu. Şu anda dünyanın en yaşlı mimarı olmak gibi bir rekoru da elinde tutuyor ama Schütte-Lihotzky’nin asıl ünü mimarlık ve siyaset dünyasında yaptıklarından geliyor. İnce ve narin yapılı ama o derecede de güçlü bir ruha ve iradeye sahip bu gururlu ve asil insanın yaşamının her iki alanında, mimarîde ve siyasette, Türkiye de var.
Margarete Schütte-Lihotzky 1938’de modern Alman mimarîsinin büyük ismi Bruno Taut’un çağrısı üzerine kendisi gibi mimar olan kocası Wilhelm Schütte ile birlikte Türkiye’ye geliyor. Bruno Taut o zamanlar Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi. Almanya’da güzel ve akıldan yana olan her şeyi yok eden Nazi rejiminden kaçıp Türkiye’ye sığınanlar arasında. Margarete Schütte-Lihotzky Türkiye’ye Maarif Vekaleti’nde görevlendirilmek üzere geldiğinde dünya çapında bir üne ve deneyime sahip. Viyana’da I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından başlayan özellikle işçiler ve dar gelirliler için toplu konut yapımının öncülerinden.
Avusturya’nın ilk kadın mimarı
I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun en iyi sanat okulu Viyana Tatbiki Sanatlar Yüksek Okulu’na yazıldığı zaman babası asla tutucu ve gerici bir insan olmamasına rağmen kızının mimar olmasına karşı çıkmış, kızının işsiz kalacağı korkusuyla. “Hiç kimse oturacağı evin planını bir kadına çizdirmez” diyormuş. Genç Lihotzky ilk sınavlardan sonra okulda mimarlık bölümünü seçtiğinde ilk yıl birlikte çalıştığı profesörü de benzer nedenlerle bu karara karşı çıkmış. Geçen yüzyılın eklektik mimarî anlayışını yıkarak bu yüzyıla damgasını vuracak Viyana modern mimarîsini kuran bu ilerici insanlar yine de kadınların mimarlık mesleğine girmeleri gibi ikinci bir cephede savaşmak istememişler. “Ama” diyor Schütte-Lihotzky “işçi konutları için açılan yarışmayı kazanıp da adım gazetelerde çıkınca iki taraf da çok sevindi.” İşin güzel yanı yarışmaya katılmadan önce bir profesörünün kendisine “tek bir çizgi dahi çizmeden önce git bak işçiler hangi koşullar altında yaşıyorlar, önce gözlem sonra kalem” demiş olması. Geçen yüzyılın Avrupasında büyük bir hızla sanayileşen dev metropol Viyana’da işçilerin yaşam koşulları “yürekler acısıydı” diye anlatıyor Schütte-Lihotzky “bir oda içinde sekiz dokuz kişi yaşıyorlardı. Çocuklarının hiçbirinin yatağı yoktu”.
Toplumsal olaylara ve siyasete merakını, sosyal mimarîye olan ilgisini Viyana’da geçirdiği bu ilk deneyime borçlu Schütte-Lihotzky. I. Savaş’tan sonra Avrupa’da ilk olarak işçiler için toplu konut yapımı hareketi Viyana’da başlatılıyor. Viyana’da dönemin ünlü mimar ustalarıyla çalışıyor Schütte-Lihotzky, başta Adolf Loos olmak üzere. Sonra Frankfurt dönemi, Frankfurt’un modern mimarîsine damgasını vuran Ernst May’ın bürosunda yaptığı çalışmalar ve özellikle bugün artık mimarlık tarihine kendi adıyla geçen “Frankfurt Mutfağı”nı yaratması. Bugün artık hepimizin pek iyi bildiği “hazır mutfak”lar Margarete Schütte-Lihotzky’nin icadı.
Frankfurt Mutfağı
Daha 1921 yılında çalışan kadının ev işini hafifletmek için evlerin nasıl planlanması gerektiğini düşünüyor Schütte-Lihotzky. Oysa o zamanlar Avrupa’da kadınların çok küçük bir bölümü iş hayatının içinde. Çoğu ev işi yapıyor, çocuk büyütüyor. Schütte-Lihotzky ise 1927 yılında evleninceye kadar hiç mutfağa girmemiş. “O zamanlar ABD’de işçilerin çalışma sırasındaki hareketlerini Taylor sistemiyle ölçüp rasyonalize ediyorlardı. Ben de elimde kronometreyle o eski büyük mutfaklarda kadınların çalışırken ne kadar yürümek zorunda kaldıklarını ölçtüm. Bir gün içinde 40 km kadar yol kat ediyorlardı” diye anlatıyor. Oysa özellikle çalışan kadının evindeki mutfağın küçük ve en az güç kaybıyla en çok iş yapılabilecek bir planda olması gerekli. Bugün artık hepimizin doğal kabul ettiği bu mutfak şekli o zamanlar için mimarîde büyük bir yenilik. Renklerle de ilgileniyor Schütte-Lihotzky “o zamanlar mutfaklarda sineklerden kurtulunamıyordu, DDT daha çıkmamıştı, başka ilaçlar da yoktu. Üniversitelere ve araştırma merkezlerine sordum, sinekler ile renklerin ilişkisi de bilinmiyordu. Sineklerin mavi renge konmadıklarını bulduk ve mutfakları maviye boyadık. Mavi mutfak sinek tutmuyordu” diyor.
Fransız Bayındırlık Bakanlığı 2500 konutlu büyük bir işçi konutu projesinin mutfaklarını Schütte-Lihotzky’ye çizdiriyor. 1930’da Ernst May’ın bürosuyla birlikte Sovyetler Birliği’nde yeni kentlerin tasarlanması ve projelendirilmesi için çalışmaya başlıyor. “Ama artık mutfak çizmekten bıkmıştım” diyor. Sovyetler’de özellikle çocuk kreşleri, çocuk yuvaları ve çocuklar için oyun alanları tasarlıyor. Sibirya’da, Uralların güneyinde, Magnetogorsk’da. 1937’de Sovyetler’den ayrıldıkları zaman artık Almanya’ya dönmeleri olanaksızdır. 1938’de Naziler Avusturya’yı işgal edince karı koca Schütte önce Paris sonra Londra ve nihayet Türkiye’ye yerleşiyorlar.
Anadolu’ya Köy Okulları
İstanbul’da yaptığı ilk iş Cumhuriyet’in 15. yıl kutlamaları için Karaköy meydanında bir tak inşaatı. Sadece takın projesini yapmakla kalmamış “üstünü de kendi elimizle boyadık” diyor. Sonra Millî Eğitim Bakanlığı için yeni köy okulları yapımına girişiyorlar. Bu projelerle ilgili olarak bir de kitap yayımlıyor: Yeni Köy Okulları Bina Tipleri Üzerine Bir Deneme, Hayrullah Örs’ün çevirisiyle Maarif Vekaleti yayınları arasında 1939’da basılıyor. Türkiye’deki kısa çalışma süresinde Ankara Kız Lisesi’ne ek bina projesi, İstanbul’da Dr. Kemal Özan (1939) ve Caddebostan’da Nusret Evcen (1940) ve yine İstanbul’da Lütfi Tozan (1940) için evler çiziyor.
Clemens Holzmeister’in Tarabya’daki mimarlık bürosunda çalışan Avusturyalı mimar Herbert Eichholzer ile tanıştıktan sonra İstanbul’da örgütlenen Avusturya antifaşist direniş grubuna katılıyor. 1940 yılının son günlerinde Viyana’ya gitmek için bindiği tren Trakya’da iki hafta kar içinde kalıyor. Viyana’ya vardıktan kısa bir süre sonra direniş hareketinin merkez grubundan bir muhbir marifetiyle Gestapo tarafından tutuklanıyor. Tutuklama zabıtı üzerindeki adres: İzzet Paşa Sokak, İstanbul. Bundan sonraki hapishane günleri ve bir mucize eseri idamdan kurtularak 15 yıla mahkum oluşu ve nihayet savaş sonunda Kanadalı askerler tarafından kurtarılışını Margarete Schütte-Lihotzky Direniş Anıları adlı kitabında uzun uzun anlatır. Kocası Wilhelm Schütte ise 1946’ya kadar İstanbul’da Teknik Üniversite Mimarlık Bölümü’nde öğretim görevlisidir.
Bir doğum günü partisi
Viyana’da kent merkezindeki Uygulamalı Sanatlar Müzesi’nin sütunlu büyük salonunda yaklaşık 1000 kişilik bir davetliyle birlikte alçakgönüllü ama o derecede de etkileyici bir doğum günü kutlanıyor. Margarete Schütte-Lihotzky 100 yaşını dolduruyor. Salondaki büyük panonun üzerinde “100 Yaşında” yazıyor. Hemen altında Grete’nin Avusturya televizyondaki bir röportajda söylediği bir söz: “insanın dinmez devinimi hep bir mekân içindedir”. Bir konuşmada mimarlığı meslek olarak bu nedenle seçtiğini söylüyor: iç ya da dış mekân ama muhakkak bir mekân içinde hareket ediyor insan; mimarlık insanın tüm yaşamını belirleyen bu mekânların düzenlenmesi olduğu için çok önemli.
Salondaki davetliler 16 ila 100 yaş arasında. Dünyanın değişik ülkelerinden gelenler arasında özellikle Türkiye’deki eski arkadaşları ayrı bir grup oluşturuyor. Bunların arasında şimdi artık Şili ya da İsviçre’de oturanlar da var. İstanbul’dan katılan Prof. Dr. Halet Çambel ve Nail Çakırhan gibi hepsi bu doğum günü için yakın uzak ülkelerden gelmişler. Schütte-Lihotzky ile aynı günlerde İstanbul’da bulunan Türkolojinin ünlü ismi Profesör Andreas Tietze Schütte-Lihotzky’nin hemen arkasında oturuyor. Bu kutlamaya katılamayan diğer arkadaşlarının selamlarını iletiyorlar birbirlerine. Hangi milletten olurlarsa olsunlar Grete’nin Türkiyeli bu arkadaşları başka bir Türkiye’nin temsilcileri. Türk bayrağı herkesin görebileceği bir şekilde, girişin hemen yanında balkon yüksekliğinde asılmış altı bayraktan biri.
Bayrakların hemen altında küçük bir oda orkestrası yer almış. Avusturya’nın ilk kadın oda orkestrası. Doğum günü partisi Schubert’ten bir polenezle başlıyor ve konuşmalardan sonra Anton Webern’den 5 Sätze (op.5) ve nihayet Johann Strauss’dan bir valsle bitiyor – Künstlerleben (Sanatçı Hayatı). Salonun bir ucundaki dört palmiyeyle diğer ucundaki bayraklar arasında Viyana belediye başkanı Margarete Schütte-Lihotzky’yi dansa kaldırıyor. Aynı belediye başkanı yıllar önce Viyana’nın ilçesi 5. Bölge’nin imar müdürüyken Schütte-Lihotzky’nin de doğup büyümüş olduğu bu ilçede açılacak yeni bir parka Avusturyalı bir direnişçinin adını vermek için Grete’ye başvurmuş, o bölgeden tanıdığı bir direnişçi olup olmadığını sormuş. Willi Frank’ı hatırlamış Schütte-Lihotzky hemen, İstanbul’dan tanıdığı Willi Frank’ı. Ertesi gün bir akşam yemeğinde “Frank İstanbul’daki bir sohbet sırasında laf arasında kendisinin de 5. Bölge’den olduğunu söylemişti bana” diye anlatıyor. “Willi Frank tifoya yakalanmıştı, yine de Nazi ordularına karşı Kızıl Ordu ile birlikte savaşan Avusturya direniş taburuna katılmak istiyordu. 40 ateşle taksiye koyup İstanbul’da Karaköy rıhtımına götürdük. Naziler için çalışan sivil giyimli Alman memurlar sınır çıkışını gözlüyorlardı. Biz Tophane’de yüksek bir yere çıkmış Willi’nin polis kontrolundan geçip gemiye binip binemeyeceğini merakla bekliyorduk. Sonra birden geminin güvertesinde gördük onu. Cephede vuruldu.” Şimdi Viyana’da 5. Bölge’deki bir park onun adını taşıyor.
Bütün bir yüzyıla kafa tutmak
Grete boynuna beyaz bir şal atmış, tören boyunca konuşmacıları dikkatle izliyor, konuşmaları herkesle birlikte alkışlıyor. Avusturya başbakanı Vranitzky konuşmasında Schütte-Lihotzky’ye savaştan sonra yeterince önem verilmemiş olmasını eleştiriyor. 83 yaşına gelinceye kadar Avusturya’da boykot edilmiş Schütte-Lihotzky. Bu da madalyanın öteki yüzü. Ama geç de olsa Avusturya bütün kurumlarıyla, başbakanıyla, kültür bakanlığıyla, akademileriyle ülkesinin değerlerine, ülkesinin değerli bir insanına sahip çıkmasını biliyor. İnsanlık için çalışmış, savaşmış, direnmiş ve bu hedefinden hiç vazgeçmeden büyük bir inanç ve inatla bütün bir yüzyıla kafa tutmuş bu insanı yüceltiyor. Savaş bittikten sonra dahi sosyal ve siyasal düşüncelerinden hiçbir şekilde taviz vermediği için 1980 yılına dek zorluklar içinde yaşamış Schütte-Lihotzky. Avusturya Demokrat Kadınlar Birliği’nin başkanı olarak mücadelesini sürdürmüş. Hemen hemen tüm konuşmacılar kendini kültür sahibi uluslara örnek gören Avusturya’nın Schütte-Lihotzky konusunda ne kadar kötü bir sınav vermiş olduğuna değiniyorlar ve savaş sonrası kültür politikasını eleştiriyorlar. Ama devlet kurumlarının da üstlendikleri bu eleştirel tavır işte tam bu noktada Avusturya’yı kültürlü bir ülke seviyesine yükseltiyor.
Schütte-Lihotzky 100 yaşına kadar yaşamasaydı bütün bu eleştirel konuşmalar yine de yapılır mıydı? Büyük olasılıkla hayır. Ama Schütte-Lihotzky’nin 100 yaşında bile bütün bir devletin kültür politikasını etkiliyor olması bir kez daha onun gücünü gösteriyor. Aynı gün Frankfurt’tan gelen bir telegrafta Margarete Schütte-Lihotzky için Frankfurt’ta büyük bir sergi açıldığı bildiriliyor. Bugün Viyana, Graz ve Münih ve Berlin üniversiteleri fahrî profesörlük ünvanlarına sahip Margarete Schütte-Lihotzky yeni bir kuşağın iş başına geçmesiyle birlikte devlet kurumlarındaki bu değişikliğin farkında. Yıllar önce kendisine verilmek istenen bir devlet nişanını o zamanlar iş başındaki Kurt Waldheim Nazilerle işbirliği yapmış olduğu için reddetmiş.
“Size olan hayranlığımızı ve borçluluğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz” diye bitiyor konuşmaların hemen hepsi. İnsan onurunu yüceltici düşüncelerinin bu büyük temsilcisine Avusturya’nın en büyük ödülü Bilim ve Araştıma Şeref Madalyası veriliyor. Viyana Sanat Akademisi sosyal mimarî konusunda her yıl verilecek bir ödüle Margarete Schütte-Lihotzky’nin adını veriyor. Viyana belediye başkanı doğum günü armağanı olarak kentin şeref yüzüğünü sunuyor ve yeni bir büyük toplu konut sitesine Margarete Schütte-Lihotzky adının verildiğini ilan ediyor. Bu 100. doğum gününde Grete’ye verilen birçok ödülden daha önemlisi onun insan onurunu yüceltici düşüncelerinin, sürgünlere, Gestapo sogulamalarına, hapislere, iş vermemeye varan kenara itilmelere rağmen inatla bu düşünceleri korumuş olmasının vurgulanıyor olması. 1933’te Almanya’da başlayıp 1938’de Avusturya’yı kasıp kavuran ve sonra Doğu Avrupa’da daha henüz başlamış modern bir dünyanın kuruluşunu sekteye uğratan Nazi diktatörlüğünün ardından yeni, modern ve özgür bir dünya kurulabilmişse Schütte-Lihotzky gibi kendini bu hedefe adamış insanlar sayesinde kurulabilmiş. Savaş sonrasında uzun zaman iktidarı ellerinden bırakmayan zayıf kültürlü bürokratlar Viyana’nın II. Savaş öncesindeki o ünlü ilerici, ufku açık, modern mimarîsini ve şehirciliğini engellemeyi südürmüşler. Diktatörlüklerin, baskı rejimlerinin ardından her şey kolayca yeniden kurulamıyor. Tıpkı Almanya’da olduğu gibi Avusturya’da da insanlar bunun bilincinde.
1980 yılından sonra Viyana Sanat Akademisi’nde kurulan küçük ama güçlü bir ekip Margarete Schütte-Lihotzky’nin yapıtlarını ortaya çıkartarak dikkatlerin bu mimar üzerine çekilmesini başarabiliyor. 1985 yılında açılan büyük bir sergiyle Schütte-Lihotzky’nin eserleri tanıtılıyor. Yaptığı kısa ama etkileyici konuşmanın sonunda “iyi yaşadım, seve seve 100 yaşına geldim” diyor Grete “dilerim hepiniz 100 yaşına varırsınız”.
Viyana’nın karlı kış havasında İstanbul’daki yakın arkadaşları Halet Çambel ve Nail Çakırhan, Rene ve Ines ile akşamları yemeğe çıkıyor. “Bu soğuk havada kürk giymek gerekirdi ama bir kürküm vardı, onu da mutfak böcekleri yedi” diyor gülerek. Grete şimdi kedisi ‘Şurli’ ile yaşıyor. “İstanbul’da da kediniz var mıydı?” diye soruyorum bir akşam toplantısında, “evet” diyor “adı ‘Altın’dı.” Dört beş ay kadar önce Berlin radyosu için hazırladığımız bir röportaj için uğradığımızda tam konuşma bitmiş kapıdan çıkacakken, “şimdi hatrıma geldi, oturun biraz daha, size Pera Palas’ta Atatürk’le nasıl dans ettiğimi anlatayım” dediğini anımsıyorum.
————————————————————————-
Resim altları :
Margarete Schütte-Lihotzky (solda) yaşgünü ertesi Prof. Dr. Halet Çambel ve Nail Çakırhan ile Viyana’daki evinde
Margarete Schütte-Lihotzky’nin İstanbul yıllarında çekilmiş bir fotoğrafı
Türkiye’ye gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri: Cumhuriyet’in kuruluşunun 15. yıl kutlamaları için Karaköy meydanında bir tak.
Yazı için değerli Arif Çağlar’a sevgim ile birlikte kalemine ve kendisine sağlık diliyorum.
Bu yazıyı okumamı sağlayan Adalar Postası’na ve değerli yönetmenine/editörüne/müsahhihine sevgimle birlikte teşekkürlerimi arz ediyorum.
Hcö
By: ADA on 02 Ekim 2021
at 00:39