_____________________________________________
From: ÖMER FARUK BERKSAN
Subject: Değerli Adalılar
Date: January 29, 2012 2:06:18 PM GMT+02:00
Değerli Adalılar,
ADALAR POSTASI’nda
[ADALAR POSTASI, aslında hiç kimse… aynı zamanda siz… herkes… hepimiz! Gerçekte 1 Nisan 2005’ten beri sanal âlemde bir haberleşme ağı sadece…] kısa süreyle arka arkaya
[Yüksel Özcan’ın, “Kızılay Genel Başkanı Adakuleyi ziyaret etti” başlıklı haberinin ADALAR POSTASI-2309/6 (11.9.2009)‘nda da yayımlanmasından neden sonra Deniz Toprak’ın, ADALAR POSTASI-2639/10 (17.1.2012)‘ndaki yazısında bu haber ve ekindeki yorumları referans gösterip alıntılamak suretiyle yinelediği, bir kez daha sunulur bilgilerinize. )O( ADALAR POSTASI]+[Deniz Toprak’ın, ADALAR POSTASI-2639/10 (17.1.2012)‘da yayımlanan yazısında] ismimizin ve resmimizin çıkması nedeniyle
açıklama yapma gafletinde bulundum. Doğrusu inceleme yapmadan, hiçbir açıklama istemeden yapılan haksız yayına, şahsımın ve temsil ettiğim kurumlar üzerinden Adalılar’ın yanlış bilgilendirilmesi nedeniyle çok üzülmüştüm.
[Deniz Toprak’tan] Aldığım “SANA NE” cevabı ile uyum gösteremeyeceğim seviye nedeniyle, bu polemikte yerim olmadığına karar verdim. İki taraflı çapraz ateş
[ADALAR POSTASI-2648/2/3(28.1.2012)] bu olsa gerek. Doğrusu Yüksel Özcan’a şimdi daha fazla hak verdim.
Cevap verme bahanesiyle beni itham eden veya beni hak etmediğim bir zan altında bırakan, konumuzla uzaktan, yakından alâkası olmayan yazılar
[ADALAR POSTASI-2648/2/3(28.1.2012)‘nda yayımlanan Deniz Toprak’ın yazısı ekinde yer alan
Kısaca değineyim:
* Merak etmişler, Sayın Yüksel Özcan’la iş, özel ve sair hiçbir ilişkim yok. Adamızda resmi veya sosyal görev yapan her kişinin desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Bir hatası olduğuna inananlar ise resmen ilgili kurumlara şikâyet ederek, soruşturma yaptırmalı ve netice almalılar. Böylece sonucunu da hepimiz öğrenebiliriz. Ancak soru sorar gibi yapılan ithamlarla, bu kişilerin itibarlarıyla oynanmasını doğru bulmuyorum.
* Her iki yazıda da bana sorulan ‘Kutsal Vazife’ suali de içi boş bir karalama gayretinden başka bir şey değil. Bana göre bütün görevler kutsaldır. Devlet adına yapılan görevler ise daha kutsaldır. Asırlara mal olmuş Kızılay adına yapılan gönüllü görev ise kutsal değil de nedir? Tabii bunu herkes anlayamayabilir.
* Kızılay Yönetimi olarak Adalar’da yaşanabilecek yangın ve sair felaketlerin nasıl haber alınacağı, nasıl yönetileceği gibi konular Kızılay’ın aslî görevidir. Bundan doğal ne olabilir ki? Biz kuleye piknik yapmak, manzara seyretmek, guruba bakmak için çıkmadık. Bir afet anında ilk temas kuracağımız yerlerden biri olduğunu gördük.
İnternet üzerinden zaten herkesin okuduğu, bildiği, bir çoğu aslı astarı olmayan yazılar için de bana açıklama şansı verilmiş oldu. Buna da teşekkür ederim.
* Ben zamanında Ülker’in ortaklarındandım. 1987 yılında ayrıldım. Yani tam 25 yıl oldu. Çeyrek asır önce noktayı koyduğum ve bugün hiçbir alâkam olmayan bu kuruluşla ilişkilendirilmeye çalışılmakla ne amaç güdüldüğünü anlayamıyorum. Kaldı ki bir ilişkim olsa bile, doğrudan 30 bin, dolaylı olarak 100 bin ailenin ekmek yediği bu kurumdan utanç duymaz, ancak iftihar ederdim.
* 16-17 yıl kadar önce bankalar ve çeşitli finans kurumlarıyla problemlerim oldu. İş ve aile düzenim alt üst oldu. Çok şükürler olsun ki birkaç yıl içinde tek bir kuruş kalmamacasına, bütün borcumu ödeyerek, aklandım ve toparlandım. Şimdi en yüksek seviyelerdeki güven ve kredi imkânlarımla, eskisinden daha itibarlı bir seviyeye ulaştım. İş hayatı risklerle doludur. Sadece bu riskleri üstlenen kişilerin muvaffak olma şansları vardır. Ancak, risk üstlenen kaybedebilir de. Bu kişileri kötü niyetli olanlardan ayırmak gerekir. Bugün benim bir alacağım kaldı diyen tek bir kişi ve kurum yok iken, kredi kurumlarına karşı önlem alma, mal kaçırma gibi kafa karıştıracak haberler yaymak, kimseye yakışmaz. 16 yıl önce yapılan ve haksız olduğu hemen anlaşılan o kara propagandayı hatırlatmak, beni üzmekten başka kime ne sağlayacak ki? Yarın kimin başına ne gelir, bilinmez. Düşmanımın bile o günleri yaşamasını istemem. O sıkıntıyı çekmeyenlerin, fütursuzca bunlardan bahsetmesi ne kadar üzüntü verici.
* Türk ırkı Tavas savaşına kadar Müslüman olmadığına göre, hepimizin geçmişi bir gayrimüslime dayanacaktır. Elbette benim geçmişim de öyledir. Bunda utanacak, gocunacak bir şey olamaz. Kaldı ki bu ülkede gayrımüslimler de şerefleriyle yaşama hakkına sahiptirler. Yazıda bahsi geçen ve gizli bir Musevi olduğu ima edilen Dedem İslam Efendi ise eşi Şakire Hanım’la birlikte, sonradan yanlarına bir de torunlarını alarak 60 yıldır Kozlu’daki Müslüman mezarlığında yatmaktadır. Halbuki yaşamlarında dinlerini gizleyenler, mezarlarını gizlemez, gerçek inançlarına uygun yerde yatarlar. Rahmetli Dedem Fatih Medresesi’nden ve Dar’ül Muallimi’nden mezundur. Yani hem cami hocası, hem öğretmendir. Yıllarca Köprülü Kütüphanesi’nde görev yapmıştır. Tahsildeyken Kırım’dan gelip hacca giden babası, dönüşünde memleketine varamadan hastalanarak İstanbul’da vefat etmiş ve Edirnekapı’da defnolunmuştur. Dedemin dedesinden öncesini ise gerçekten bilemiyorum. Annemle babam ise Edirnekapı Şehitliği’ndeki, aile kabrimizde yatmaktadırlar. Irk ve din ayrımı yapmak Fransız parlamentosunda normal olabilir ama bizler çok ayıp karşılıyoruz.
* Bir paragrafta Fethullah Hoca adı geçiyor. Kafa karıştırmaktan ileri bir tarafı yok. Kaldı ki ilişkim olsa bile, kime zararım olacak ki? Yazılardaki tutarsızlıklar da buradan anlaşılmıyor mu? Bir karar versinler, gizli bir Musevi miyim, yoksa gizli bir Hoca sempatizanı mı? Yoksa her ikisini aynı anda idare eden inanılmaz bir yetenek mi?
* İki dönem Motosiklet Federasyonu’nda bulundum. İlk dönemimde, Spor Toto Teşkilat şimdiki başkanı Bekir Yunus Uçar Federasyon başkanı idi. Dünya Motosiklet Şampiyonası’nın Hezarfen’de yapılmasını bizzat kendisi teklif etti. Bununla ilgili karar zaptı, Yönetim Kurulu Karar Defteri’nde mevcuttur. Sonradan sırf seçimde arkadaşı Bekir Yunus Uçar’a avantaj sağlaması için GSGM Genel Müdürü Yunus Akgül beni suçladı. Soruşturma açıldı ve bugüne kadar bir şey çıkmadı. Kaldı ki bu paranın yarısı da zaten ödenmedi.
* Kapadokya Meslek Yüksek Okulu’nu kuran İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın başkanıyım. Kâr amacı olmayan böyle bir eğitim kurumunun başında bulunmaktan büyük bir onur duyuyorum. Pek çok hayırlı amacının yanında, bölgenin kaybolmaya yüz tutmuş sanatlarını canlandırmayı da düşünmüştük. Bunlardan biri de bölgenin gerileyen bağcılığı idi. Mütevelli Heyeti’ndeki 3-5 arkadaşın dışında kimseden söz edildiği gibi para dilenmedik. Şarapçılık bölümü için yine iddia edildiği gibi ne Müslümanları, ne bir başkasını kullandık. Tek amacımız bölgenin kalkınması için eleman yetiştirmekti.
Bunlar, hep planlı, programlı olarak bu ülkede tuğla üstüne tuğla koyma gayretinden başka amacı olmayan bizleri karalamaya yönelik, kafa karıştıran ifadeler. Aslını her zaman bana sorabilirdiniz. Ancak, bu bahaneyle çok şükür ki ben de kendimi ifade etme imkânı buldum.
Ben ringde yapılan ve birinin diğerini dövmeye, devirmeye dayalı sporlar yerine, hizmette öne geçmeye çalışan kulvarlı yarış sporlarını tercih ediyorum. Koşu, yüzme, binicilik gibi. Amacım bu iki arkadaşla ring usulü kim devirirse kabilinden dalaşmak değil, sadece sizleri aydınlatmak.
Bu nedenle ben hizmet kulvarımı artık diğerlerinden ayırıyorum. Bundan böyle benimle birlikte hizmet yarışına çıkanlarla koşuya devam edeceğim. Bu ülkeye, bu Adalar’a hizmet etmeye gayret edenlerin, partisine, mesleğine, görevine, inancına, düşüncesine bakmadan yanlarında olacağım, gücüm nispetinde destekleyeceğim. Başkaca bir amacım yok.
Bir de artık böylesine polemiklerin peşinden gitmeyeceğim. Demek ki tecrübe kazanmanın da yaşı yokmuş.
_____________________________________________
pek yakında
kartal(a)dalar belediyesi
hizmetinizde!…
dol
Fotoğraflar: Ugo Antonio Corintio, Büyükada sahilleri, 28.1.2012.
bu yanda da
ha babam durmadan
doldurulmada sevahil-i adalar
az kaldı varmaya karşı yakaya
“durmak yok, yola devam”la…
kardeş chp’li belediyeler
kartal ile adalar ittifakıyla
bir olup karşı duracaklarmış
durma bir
chp’li belediyeleri basan
“şu karşıda bir kuru dal,
kartal kalkar, dal sarkar.
dal sarkar, kartal kalkar.”
)O(
kardeş CHP’li belediyeler,
bir örnek beraber!…
Takkeli
Adalar Belediye başkanı Mustafa Farsakoğlu
Takkeli
Kartal Belediye başkanı Altınok Öz
Kartal’a nazır
Adalar Belediye başkanı Mustafa Farsakoğlu
Adalar’a nazır
Kartal Belediye başkanı Altınok Öz
_____________________________________________
Sabah, 28.1.2012
Erhan Öztürk
34 ayda 13 müdür değişti Adalar Belediyesi basıldı
Kadın memur Aynur Alyanak’a mobbing uyguladığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasına izin verilen Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu yeni bir rekorla daha gündeme geldi. Farsakoğlu’nun, belediyenin en önemli müdürlüğü olan Fen İşleri’nde, 34 ayda 13 müdür değiştirdiği saptandı. Meral Ak, Şerafettin Sönmez, Sevgi Ünsal, Tarık Recep Konal, Naciye Kaya, Selim Türkmen (iki kez ataması yapıldı), Resül Can, Hamit Yıldırım, Sumru Süslü, Recep Çalı, Doğan Uluç ve ismini tespit edemediğimiz bir müdür, daha sonra ya eski görev yerlerine döndü ya da belediyede farklı bölümlere kaydırıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ, Dünya Bankası ve Kartal Belediyesi’nin de aralarında bulunduğu kamu kuruluşlarından geçici görevlendirme veya tayin yöntemiyle gelen müdürlerin büyük bölümü şimdi imzaladıkları ihale dosyaları nedeniyle yargılanıyor. Hakkında dosya bulunmayan tek isim, son müdür Doğan Uluç.
İHBAR MEKTUBU
Farsakoğlu’nun atadığı müdürlerin bazıları bir hafta, bazıları bir ay koltuğunda oturabildi. Örneğin, Naciye Kaya 11 gün, Sumru Süslü 5 gün, Selim Türkmen ise 19 gün müdürlük yaptı. Müdürlerin önemli ihalelerden sonra görevlerinden alınmaları müfettişlerin de mercek altına aldığı konulardan birisi. Önceki gün polise gelen isimsiz bir ihbar sonucu harekete geçen Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Adalar Belediyesi’ne baskın yaparak çok sayıda belge ve evraka el koydu. Fen İşleri Müdürlüğü’ndeki “yol bakım onarım çalışmaları, personele yemek hizmeti, katı atıkların toplanma gibi çok sayıda ihalede usulsüzlük yapıldığı ileri sürülüyor.
_____________________________________________

Adalar Belediyesi, 26.1.2012
BASINA VE KAMUOYUNA DUYURULUR!…
Son zamanlarda ulusal ve yerel basında “BAŞKANA
MOBBİNG SUÇLAMASI” başlıklı, gerçeği yansıtmayan haberler yayımlanmaktadır. Bu sebeple aşağıdaki açıklamaların yapılması zorunluluğu hasıl olmuştur. Öncelikle haberlerde bahsi geçen karar Adalar Belediyesi’ne tebliğ edilmediği için içeriği ve dayandığı gerekçeler bakımından açıklama yapmak bu aşamada mümkün görülmemektedir.
1– Adalar Belediye Başkanı toplumda ve çevresinde saygınlığı olan, Emekli bir Mülkî İdare Âmiri olup aynı zamanda hem bir bilim adamı hem de Adalar Belediyesi Belediye Başkanı olma sıfatıyla siyasi bir kimliğe sahip, kamunun güvenine mazhar olmuş üst düzey bir yöneticidir. Tüm yaşantısı, ülkemizin her köşesinde halka hizmetle, başarı ve onurla geçmiş, halen de öyle geçmektedir. 27 yıl 10 ay Mülki İdare Amirliği yaptıktan sonra, çeşitli üniversitelerde öğretim elemanı olarak çalışmış, 1996-2001 yılları arasında Adalar Kaymakamlığı görevini yerine getirmiş ve 29 Mart 2009’da yapılan yerel seçimlerde Adalar Belediye Başkanlığı görevine Adalılar’ca seçilmiştir.
2– Hakkında şikâyette bulunan görevli daha önceden Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu tarafından tanınmamaktadır. Şikayetçi Aynur ALYANAK hakkında yapılan soruşturma dosyaları incelendiğinde, 1990’lı yıllardan bugüne kadar; sözkonusu kişi hakkında eski Belediye Başkanları’ndan Recep Koç döneminde 1 kez, Av. Can Esen döneminde 14 kez, Çoşkun Özden döneminde ise 3 kez, mesaiye riayet etmediği, Belediye Başkanı, Başkan Yardımcısı ve çalışma arkadaşlarına sözlü olarak saygısızlık ettiği, Kurum’un huzur, sükûn ve çalışma düzenini sürekli olarak bozduğu gerekçeleriyle 18 KEZ soruşturma açıldığı; bu soruşturmaların sonucunda uyarma ve kınama cezası aldığı, alışkanlık haline gelen davranışları yüzünden çeşitli disiplin cezaları almadığı hallerde dahi iddiaların aksine müsamaha gösterilerek sözlü veya yazılı olarak uyarıldığı görülmüştür.
2009 yılı Nisan ayı sonrasında ise ilgili kişi hakkında; mesaiye riayet etmediği, kurumun huzur, sükûn ve çalışma düzenini sürekli olarak bozduğu gerekçeleriyle 3 kez soruşturma açılmıştır. Aldığı uyarma ve kınama cezalarına itiraz eden Aynur ALYANAK idari yargıya başvurmuştur. Mahkemece, “isnad edilen fiilin sübuta erdiği açık olup, kusurlu fiilin karşılığı olarak tesis edilen UYARMA ve KINAMA cezalarında hukuka ve mevzuata aykırılık görülmediği ve davanın reddedildiği, işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, yapılan işlemlerin yasal olduğu,” belirtilerek Aynur ALYANAK aleyhine karar vermiştir. Söz konusu kişi ilgili birim âmirlerince defalarca sözlü ve yazılı olarak uyarılmasına rağmen ısrarla ve kararlı bir şekilde 657 sayılı Kanu’nun 99. ve 100’üncü maddeleri gereğince belirlenmiş olan çalışma saatlerine riayet etmemiştir. Ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 8’inci maddesi’nde yer alan “Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene lâyık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar. Devlet memurlarının işbirliği içinde çalışmaları esastır,” ilkelerinin aksine Aynur ALYANAK kurum içinde ve dışarıda defalarca mesai arkadaşlarına sözlü olarak sataşmıştır. Bu hüküm gereği, memurun güven ve itibarını sarsacak nitelikteki davranışlarından dolayı yazı yla birim âmiri tarafından uyarılmıştır.
Bunun yanı sıra sözkonusu kişi tarafından sürgün yeri olarak nitelendirilen Kınalıada Zabıta Hizmet Birimi de tüm diğer Adalar’da olduğu gibi Belediyemizin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak halkımıza doğrudan ulaşmak amacıyla hizmet verilen ve şikâyetçi dışındaki personelimizin de görev yaptığı bir birimdir. Çalışma düzeni konusundaki profili yukarıdaki bilgilerden de anlaşılan bir personelin, bu birimde çalışmaya başlamasını birçok kişinin şahitliğinde baklava dağıtmak suretiyle kutlama konusu yapması iddialarının samimiyeti hususunda önemli bir göstergedir. Yukarıdaki açıklamalardan da açıkça anlaşılacağı gibi, Aynur Alyanak’ın Adalar Belediye Başkanı’na yönelttiği suçlamaların gerçekleri yansıtmadığı görülmektedir.
3– Haberde bahsi geçen Meral AK isimli personel ise, hakkında yapılan şikâyetler sonrası sürdürülen incelemede, ihaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak v.b. fiilleri işlediği gerekçesiyle görev başında kalması kamu hizmetlerinin gerekleri açısından sakıncalı olması nedeniyle ilgili yasa çerçevesinde görevden uzaklaştırılmıştır. Bu kapsamda Adalar Kaymakamlığı tarafından 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereğince 2009 yılında SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİNE karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme uyarınca hakkında ciddi iddialar bulunan bir memurun yapılan veya yapılacak olan soruşturmanın selâmeti açısından görevinden uzaklaştırılabileceği açıktır.
Başbakanlık Etik Kurulu tarafından gönderilen savunma talepli yazıyı aldıktan sonra bu işlem hakkında 10. İdare Mahkemesi’nce 13.11.2009 tarihinde iptal kararı verildiği belirlenmiş olup, sözkonusu mahkemenin iptal kararını ilk kez 20/05/2010 tarihinde Hukuk İşleri Birimi’ndeki dosya incelendiğinde öğrenilmiştir. Bunun üzerine aynı gün Meral Ak görevine iade edilmiştir. İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesi ile iptal kararına bu denli geç vâkıf olmamızın gerekçesi ise aynıdır. Aynı konuda Mülkiye Başmüfettişi tarafından da, 26.01.2011 günlü İçişleri Bakanlığı onayıyla, 04.02.2011-18.02.2011 tarihleri arasında ön inceleme yapılmıştır. Meral AK’ın mahkeme kararının yerine getirilmediği iddiasına ilişkin şikâyeti üzerine, 23.02.2011 tarihli ve 4/5 sayılı ön inceleme raporu ve eklerinin incelenmesi sonucunda SORUŞTURMA İZNİ VERİLMEMESİNE karar verilmiştir. Karar metninde aynen şöyle denilmektedir; “….. müştekinin görevinden uzaklaştırılmasına ilişkin işlemin iptali yönündeki idari yargı kararının, Belediye Avukatı D… U….’a tebliğ edildiği, ancak bu tebligatın, adı geçen avukatın birimiyle ilgili işleri savsaklaması nedeniyle öğrenilemediği….” Bu doğrultuda Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu kararına karşı temyiz yoluna gidilmiş olup bahsi geçen karar henüz kesinleşmemiştir.
4–
Ayşegül TUNCA ise 1995 yılından beri Belediyemizin daimi işçi kadrosunda çalışan bir personeldir. Önemle belirtmek gerekir ki; Adalar Belediyesi bünyesinde “Özel Kalem Müdürlüğü” diye bir birim bulunmamaktadır, bulunması da kanunen mümkün değildir. Özel Kalem Müdürlükleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 59’uncu maddesinde sayılan istisnai memurluklardan olup, Belediye ve Bağlı Kuruluşları İle Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelik hükümlerine göre, büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 150.000’in üzerinde sayılan belediyelerde özel kalem müdürü istihdam edilebilmektedir ki 14.000 nüfusa sahip bir ilçede Özel Kalem Müdürlüğü kurulamayacağı yasadan da anlaşılacağı üzere mümkün değildir. Haberlerde geçen
“göreve başladığı 3 yıldan bu yana 5 Özel Kalem Müdürü değiştirdi” şeklindeki açıklamanın da ne kadar tutarsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine “13 Fen İşleri Müdürü, 8 Başkan Yardımcısı değişikliği” gerçekleri yansıtmayan bir iddia olup, yapılmış olan değişiklikler de her kurumda rastlanabilecek gerekçelere dayanmaktadır.
5– “Bir çok çalışanıyla da mahkemelik oldu,” şeklindeki iddia da iyi niyetten uzak, art niyetli bir iddiadır. Her ne kadar hayatın ve hukuk devletinin olağan akışına uygun olsa da, bugüne dek hiçbir çalışanıyla şahsi olarak mahkemelik olmadığı gibi İdare tarafından yapılan iş ve işlemlere karşı İdari Yargı’da dava açan personel sayısı 11 kişidir.
Hangi gerekçeyle ve hangi bilgiler doğrultusunda sözkonusu kararın çıktığı anlaşıldığında kamuoyuna daha sağlıklı bilgi verme imkânı doğacaktır.
Adalar Belediyesi
_____________________________________________

Milliyet, 29.1.2012
“CHP’li belediyeysen her an tutuklanabilirsin”
CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, AKP iktidarının CHP’li belediyelere yönelik münferit değil, sistemli olarak “baskı, yıldırma, gözdağı verme ve çalıştırmama politikasını” sürdüğünü ifade ederek, “CHP’li Belediye’ysen her an tutuklanabilirsin, hakkında 400 yıl ceza isteyebilirler, hakkında 500 sayfalık iddianameler düzenleyebilirler, bütün çalışmalarını engelleyebilirler. Çünkü bunların takvimi 2014’e ayarlı,” dedi.
Günaydın, CHP Genel Merkezi’nde “İzmir, Eskişehir ve Adalar Belediyeleri dahil olmak üzere, CHP’li belediyelere yönelik baskın ve operasyonlara,” ilişkin basın toplantısı yaptı.
Anayasa’nın 127. maddesine göre, merkezi iradeye, yerel yönetimler üzerinde bir idari vesayet yetkisi verildiğini, ancak bu yetkinin amacının mahalli hizmetlerin iradenin bütünlüğü ilkesine uygun bir şeklide yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması olduğunu belirtti. İçişleri Bakanlığı’nın da mahalli idareler üzerinde soruşturma yetkisi olduğunu belirten Günaydın, “Acaba bugüne kadar kaç belediyeye soruşturma izni verilmiştir,” diye sordu.
Türkiye’deki toplam 2 bin 947 belediyenin bulunduğunu, bunun bin 628’i AKP’li, 534’ü CHP’li olduğunu söyleyen Günaydın, bin 628 AKP’li belediyenin 436’sı hakkında, 534 CHP’li Belediye’nin ise 271’i hakkında soruşturma izni verildiğini kaydetti. Buna göre, AKP’li belediyeler için verilen soruşturma izni sayısının belediye sayısına oranı yüzde 25 iken, aynı oran CHP’li belediyelerde yüzde 51’e çıktığını ifade eden Günaydın, ancak, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bu tabloya rağmen, “Soruşturulan belediyelerin oran olarak birbirlerinden farkı olmadığını,” söylediğini ifade etti. Günaydın, Ergin’i “matematik bilimine saygılı olmaya” davet etti.
-“ANFA’YA YÖNELİK İDDİALARA NEDEN SESSİZ KALIYORLAR?”-
Meselenin yalnızca soruşturma izni olmadığını, bu yetkinin kullanım biçiminin de önemli olduğunu vurgulayan Günaydın, “CHP’li belediyelere yönelik sabaha karşı ve yandaş medya eşliğinde yapılan baskınlar, bir itibarsızlaştırma operasyonu şeklinde sürdürülmektedir. AKP, reality showları aratmayan senaryolarla 2014 yılının siyasi zeminini değiştirmeye çalışmaktadır,” dedi. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Adalar Belediyesi‘nde yapılan ihbarlar sonucunda, belediyelerden bilgi ya da belge istenmeksizin baskınlar yapıldığını belirten Günaydın, “Acaba Ankara Büyük Şehir Belediyesi’nin ANFA şirketinde çalışan binlerce güvenlik elemanının hizmet alımı ihalesinden çalışma koşullarına yönelik ortaya konulan iddialara neden sessiz kalmaktadırlar,” diye sordu.
-“TÜRKİYE’DE ADAM VURMANIN CEZASI 15 YIL AMA CHP’Lİ BELEDİYE BAŞKANI OLMANIN CEZASI 400 YIL MIDIR?”-
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde de Sayıştay denetmeni, mülkiye müfettişi, vergi denetmeni ve özel yetkili savcıların görevlendirdiği bilirkişilerden oluşan ordunun hazırladığı raporlar sonrasında, 483 sayfalık bir iddianame hazırlandığını ve bu iddianamede, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu hakkında toplam 397 yıl hapis cezası istendiğini söyledi. Günaydın, “Ben şunu soruyorum; İzmir için 483 sayfa iddianame hazırlayanlar acaba güpegündüz, sokak ortasında cinayet işleyenlere böyle tuğla gibi iddianameler hazırlamaktadırlar mı, 400 seneye varan hapis cezası istemektedirler mi? Yoksa Türkiye’de adam vurmanın cezası 15 yıl ama CHP’li Belediye Başkanı olmanın cezası 400 yıl mıdır,” diye sordu.
-“AKP’Lİ BELEDİYEYSE BİR HAFTADA, CHP’Lİ BELEDİYEYSEN BİR YILDA”-
Günaydın, sorunun yalnızca baskı ve yıldırma politikası olmadığını, CHP’li belediyelere yönelik bir çalıştırmama politikasının da sürdürüldüğünü ifade etti. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 8 bölgede hazırladığı kentsel dönüşüm projelerini 13 Ekim 2010’da Büyükşehir Belediye Meclisi’nden geçirdiğini, ardından Valilik’ten de geçerek İçişleri Bakanlığı’na tam bir yıl sonra 11 Şubat 2011 tarihinde bu projelerin girdiğini belirten Günaydın, İçişleri Bakanlığı’nın hâlâ bu projeleri Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu’na göndermediğini söyledi. İçişleri Bakanlığı’nın, yazdıkları yazı sonucu ise kendilerine “projelerin incelenmesine devam edildiği” yönünde cevap verdiğini söyleyen Günaydın şunları dedi: “Sayın Şahin, (İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin) Türkiye’yi dolaşıp garip espriler yapmak yerine, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şu projelerini bir an evvel inceleyip Başbakanlığa ve Bakanlar Kurulu’na gönderseniz ve orada kentsel dönüşüm çalışmaları sürse on binlerce yurttaşımız uygun olmayan konutlardan kurtulsa daha iyi olmaz mı? İzmir için bir yıldır sürdürdüğünüz bu çalışmaları Ankara Büyükşehir Belediyesi için nasıl yapıyorsunuz, ben size tarif edeyim, 6 Temmuz’da bu projeler Bakanlar Kurulu’na gidiyor ve ertesi gün Resmi Gazete’de ilan edilerek yayımlanıyor. Yani, AKP’li Belediye’yse bir günde, bir hafta süren süreç, eğer CHP’li Belediye’ysen bir yılda ‘incelemeler devam etmektedir,’ diye size yanıtla geri dönülüyor.” Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nde de benzer süreçlerin yaşandığını ifade eden Günaydın, “Bumerangı atıyorsunuz Bakanlar Kurulu onayından dönüp gelmesini bekliyorsunuz, ama önce Valilik döndürüyor, sonra İçişleri Bakanlığı döndürüyor ve bu dosyalar size aylarca sonra geri geliyor ve bugün Eskişehir AKP bürokrasisi içinde boğulduğu için kentsel dönüşüm uygulaması yapamıyor,” dedi.
-“BUNLARIN TAKVİMİ 2014’E AYARLI”-
Tüm bunların CHP’li Belediyelere karşı, AKP iktidarı tarafından, münferit değil sistemli baskı, yıldırma, gözdağı verme ve çalıştırmama politikalarının sürdüğünü gösterdiğini belirten Günaydın, “CHP’li Belediye’ysen her an tutuklanabilirsin, hakkında 400 yıl ceza isteyebilirler, hakkında 500 sayfalık iddianameler düzenleyebilirler, bütün çalışmalarını engelleyebilirler. Çünkü bunların takvimi 2014’e ayarlı, ‘CHP’li Belediyeler çalışmasın, biz bunu kullanalım’” dedi. Kamuoyuna bu sistemi deşifre ettiklerini söyleyen Günaydın, “Halkın iradesinin oyunu alarak belediye başkanı seçilmiş CHP’li arkadaşlarımız, halkın iradesinin tecelli etmesi için tüm baskı ve yıldırmalara karşın çalışmalarını, yükselen bir azim ve kararlılıkla sürdüreceklerdir” dedi.
-“BAŞBAKAN TERÖRE DİKKAT ÇEKMEK İÇİN CHP’Lİ BELEDİYELER İFTİRA ETMEKTEN BAŞKA BİR YOL BİLMİYOR MU?”-
Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Günaydın, CHP’li belediyelerin Alman Vakıfları aracılığıyla PKK’ya para aktardığı iddialarına ilişkin, yeni bir gelişme olup olmadığının sorulması üzerine, iddiaların asılsız olduğunu yineleyerek, CHP’li belediyelerin konuyla ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a dava açtıklarını hatırlattı. Dava dilekçelerine Başbakanlık tarafından yazılan savunmalarda, ‘Biz büyük belediyeleri kastetmiştik. Dolayısıyla küçük belediyelerin açtığı davalar zaten yetki açısından gereçsiz olmalıdır. Ayrıca Başbakan, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu çok önemli bir konuya dikkat çekmek istemiştir,’ dendiğini ifade etti. Günaydın, “Başbakan teröre dikkat çekmek için CHP’li belediyeler iftira etmekten başka bir yol bilmemekte midir? Soru bu kadar açıktır ve bu süreç artık hukuk zemininde devam etmektedir” dedi. (ANKA)
_____________________________________________
AdaGazetesi, 29.1.2012
Şükrü Abanoz
http://ada-gazetesi.com/wp/?p=2821
Burgaz ve Heybeliada delegeleri belli oldu
Burgazada ve Heybeliada CHP delege seçim sonuçlarına göre kazananlar şöyle;
BURGAZADASI
Temsilci Delege
1) Hıdır Uvaçin
2) Musa Kazım Biçer
3) Hülya Göler
4) Sinan Yıldırım
5) Ali Abdan
6) Salih Reha Sayın
7) Hıdır Kaya
Önseçim Delege Listesi
01) İsmail Fındık
02) Selman Eker
03) Ümit Altınbaş
04) Dilek Ayşen Akgül
05) Ali Yıldırım
06) Nil Biçer
07) Mustafa Pamuk
08) Yaşar Yıldırım
09) Muzaffer Ulaş
10) Mustafa Karakaş
11) Güngör Kekeç
12) Muharrem Konuk
HEYBELİADA
Temsilci Delege
01) Deniz Emin Tüfekçi
02) Adnan Ercan
03) Hülya Dinç
04) Rıfat Öztürk
05) Efnan Akpulat
06) Haydar Işık
07) Melek Merdiyan
08) Timur Pişkin
09) Recep Yarlıgan
10) Döndü Ayvaz
11) Nevin Özgül
12) Nihat Doğan
13) Serdar Köşker
Önseçim Delege Listesi
01) Ufuk Özgül
02) Dündar Dayı
03) Kahraman Ercan
04) Gülnur Özkan
05) Yaşar Biryüz
06) Mürvet Çıdam
07) Zuhal Erel
08)Oya Ünlü
09) Koray Dinç
10) Nuray Kaya
11) Haluk Önal
12) Nurçin Özgül
13) Hüseyin Ateş
14)Tamer Çıdam
15)Yüksel Erel
16)Banu Dinç
17)Fehmi Pişkin
18)Sevgi Sarısaç
19)Aynur Kılıç
20) Salih Gürsoy Altınkaya
21) Ali Doluca
22)Asiye Aksoy
23) Özlem Avcılar
[…]
_____________________________________________
Akşam, 28.1.2012
Bülent Şanlıkan
Ortak hafızanın fotoğraf albümü
İstanbullu Ermeni Maryam Şahinyan’ın bir ömür çektiği fotoğraflar SALT Galata’da sergilendi. 1935-1985 yılları arasındaki dönemi kapsayan dev veri bankasında neler yok ki? Cumhuriyet’in ilk yılları, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 olayları, 1974 Kıbrıs Savaşı, köyden kente göç gibi pek çok toplumsal olayın yanı sıra gündelik hayatın ayrıntıları da fotoğraflarda yer buluyor. 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkârını suç sayan yasa tasarısı, Fransız Senatosu’ndan 127 oyla geçerken 1 milyona yakın insanın fotoğrafını çeken Şahinyan’ın arşivi sanatçı, yazar, araştırmacı Tayfun Serttaş’ın dönüştürdüğü sergide geçmişini, yakınlarını arayan insanlarla buluştu. Tarihe not düşen 200 bin siyah beyaz fotoğrafsa, dış politik kavgalardan uzak ‘ortak hafıza’ya çağrı yaptı
[…]
ÇOCUKLUĞUNA DÖNDÜ
Şahinyan’ın 1970’li yıllarda düğün sonrası çektiği fotoğraflardan birini ilginç kılan pozda yer alan kız çocuğunun o anın peşine düşmüş olması. 50 yaşındaki Feryal Salehi, fotoğrafta solda duran küçük kız. Sadece kendi fotoğrafını bulmakla kalmadı aynı zamanda yolları Şahinyan ile Büyükada’da kesişen annesi ile dedesinin de fotoğraflarını buldu. Salehi, Şahinyan’ın Büyükada’da oturduğu yıllarda yazlıklarında kiracı olarak bir süre yaşadığını anlatıyor. Salehi, “Çok özel bir insandı. İşini çok severdi. Profesyoneldi. Stüdyosunda bir tarihe şahitlik etti. Fotoğraflara bakarken ‘ne kadar çok değişmiş her şey’ diyorsunuz. Bu çalışma tabiki son derece detaylı ve zor. Ancak insanların bir zamanlar çekilmiş ve unutulmuş karelerinin yeniden canlandırılmış olması büyük bir tarihi değer taşıyor. Şahinyan’ın fotoğraf kareleri bizlere geçmişten geleceğe ışık tuttu,” diyor. […]
_____________________________________________
From: ABDULLAH ONAY
Subject: sokak kopekleri hakkında arif cağlarin yazisina not
Date: January 29, 2012 9:41:31 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Sokak köpekleri hakkında
Arif Çağlar’ın yazısına not…
Arif Çağlar, ADALAR POSTASI-2648/6(28.1.2012)‘nda, “Sokak köpekleri sorunu”na değinmiş. Haklı tabii ki, hayvana uygulanan vahşet, insana uygulanan vahşetten çok ayrı değil, Arif’in de örnek verdiği örtüşmeler çok tarihte. Nitekim İttihat ve Terakki iktidarının sokak köpeklerine uyguladığı bu soykırım, sonrasında yürürlüğe koyacağı katliamların bir işareti belki de. Sokak köpeklerinin ‘sorun’ olarak görülmeye başlanmasının tarihi de İttihat ve Terakki iktidarının öncesine gider. Düşünsel temelleri de daha öncelerde oluşturulmuş. Aşağıda eklediğim daha önce yazdığım bir yazıda belirttim ben de bunları. Ama bu katliamın sorumlusu sonuçta bu kararı alan iktidar. Ayrıca bu ‘sorun’ olarak gördüğünü yok ederek sorunu çözeceğini düşünen bir zihniyetin de egemenliğini gösteriyor.
Büyükada Barınağı’nın girişi, 1.11.2011.
Yine Arif’in haklı olduğu bir başka konu da hayvanseverlerin sokak köpeklerine yoğunlaştığı, Adalar’daki diğer hayvanların sorunlarına eğilmedikleri. Doğru, ne yazık ki, bu Adalar’a özgü bir şey değil, ülke genelinde de böyle. Çünkü bu öyle bir sorun ki, yüz yıldır sürüyor ve biteceğine dair bir beklenti ve düşüncenin de oluşmadığı ortada, Ama yavaş da olsa bir değişim var; hayvan hakları savunucuları diğer hayvanların da yaşadıkları zulümlere duyarlılık geliştirmeye başladılar. Umarız bu duyarlılık burada da yayılır. Ayrıca bu yalnızca hayvanseverlerin değil Adalar’da yaşayan hepimizin sorunu olur.
* * *
Abdullah Onay, “Koreliler Gelsinler Köpekleri Yesinler”, Memlekent 5 (Nisan-Haziran 2010).
“Koreliler Gelsinler Köpekleri Yesinler”
İstanbul’un Sokak Köpekleri için Karanlık Bir Yüzyıl
İstanbul’un sokak köpeklerinin başlarına gelen felaketlerin bu ülkenin modernleşme tarihiyle bir paralelliği vardır. Modernleşmenin getirdiği zihniyet değişimiyle birlikte sokaklarda serbetçe yaşayan köpekler göze batmaya başladı. Modernleşmeyi savunan Osmanlı aydınları, yöneticiler, İstanbul’da yaşayan Batılılar, sokakların köpeklerden temizlenmesi gerektiğini dile getirir oldular. Örneğin, dönemin aydınlarından Şinasi bu konuda yazılar yazdı, Abdullah Cevdet işi köpeklerden şikâyet eden bir risale yayımlamaya kadar götürdü.
Modernleşme çabaları içinde İstanbul artık değişmektedir, bu değişimler İstanbul sokaklarını köpekler için gitgide yaşanmaz/zor yaşanır yerler haline getirdi. 1871’de işletilmeye başlanan ilk tramvay, sokaklarda özgürce yatmaya alışmış köpekler için kâbus oldu, tramvayın altında kalmaya başladılar. Bunun üzerine tramvay hattındakileri toplayıp Anadolu yakasına attılar.
Peki bunun öncesinde, geleneksel Osmanlı toplumunda durum nasıldı? Batılı seyyahların ilk dikkatini çeken şeylerden biridir o dönemin insan-hayvan ilişkisi:
Türkler arasında işkembe, ciğer ve et parçalarını kaynatarak bunları gerdeller içinde kenti dolaşarak, “kedi köpek mancası” diye bağıra bağıra satmak âdettir. Bu gibi satıcıların arkasından daima elli altmış hatta daha fazla köpeğin koşuştukları ve kendilerine yiyecek verilmesi için satıcıların yüzlerine baktıkları görülür. Türkler bu ayak satıcılarından aldıkları çeşitli yiyecekleri köpekler arasında elden geldiğince eşitlikle dağıtırlar […] böyle yapmakla yani kedi, köpek, balık, kuş ve Tanrı’nın başka konuşamayan canlılarına yiyecek sadakası vermekle yüce Tanrı’nın gözüne gireceklerine inanırlar.
Baron W. Wratislaw (çev. M. Süreyya Dilmen), Anılar, Karacan Yay., (1981)66-70.
Geleneksel toplum zihniyetine dair bir gözlem daha:
Isınmak için gelip odun toplamak akıllarından bile geçmiyor. Ağaçlar yaşlılıktan dökülüyor. Gövdeleri çürüyor, ölü dalları toprağa yayılıyor ama kimse dönüp bakmıyor, bir yarar sağlamayı düşünmüyor. Kaderci inanç her şeyin olduğu yerde olduğu gibi kalmasını istiyor. […] Şark’ta hamallardan başka kimsenin acelesi yok gibi.
La Baronne Durand de Fontmagne (çev. Gülçiçek Soytürk), Kırım Harbi Sonrasında İstanbul, Tercüman Yay., 1977.
Elbette ki böyle bir toplumda sokakta yaşayan kediler, köpekler, kuşlar kendilerine bir hayat alanı bulabiliyordu.
Meselenin halline dair ilk girişim ise Modernleşmeci Padişah II. Mahmud dönemine (1808-1839) denk düşer. 1828’de köpekler teknelere doldurulup Hayırsızada’ya gönderilir, ama çıkan tepkiler üzerine geri getirilir. Sultan II. Mahmud’un yerine geçen Sultan Abdülaziz de adaya sürgün işini denemeye kalkar, ama İstanbul’da çıkan büyük bir yangın, bu sürgünle bağlantılandırılınca, tepkileri yatıştırmak için köpekler yine geri getirilir.
Bütün bu tehlikeleri atlatan İstanbul köpeklerinin, İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesiyle talihleri bu kadar yaver gitmez. Modernleşme, ilerleme fikrinin savunucusu bu parti için sokak köpekleri sorunu kökten halledilmelidir. 1910 yılı korkunç bir katliam ile tarihe geçer, İstanbul sokak köpekleri büyük bir soykırıma maruz kalırlar. Önce sur dibinde hendeklere doldurulan binlerce köpek, teknelere doldurularak günlerce Hayırsızada’ya taşındı.
12 Temmuz 1910’da tekne ile adaya giden Fransız karikatürist Sem, gördüklerini şöyle anlatır:
Çoğu kumsalda itişiyor, birbirini sıkıştırıyordu; birbirlerinin üstüne çıkarak suya ulaşmaya çalışıyor, güneşten pişmiş, ateşten kavrulmuş bacaklarını serinletmeye uğraşıyorlardı. Pek çoğu yüzüyor, bir yandan da denizde kavga ediyor, dört bir yanda yüzen leşler için kapışıyordu. Susuzluktan yarı ölü durumdaki birkaçı tuzlu suyu içmeye gayret ediyordu. Karada ise cesetleri kapışan bir köpek güruhundan başka bir şey yoktu. Güneşten kaçan öbekler gölgelere yığılmış en ufak çıkıntılardan bile yararlanmaya çalışıyordu. Kalanlar ise bir tür çılgınlığa kapılmış, cin çarpmış gibi koşuyor, yerinde duramıyordu.
Umutsuzca bize doğru yüzen sürüler vardı. Kısa süre sonra teknenin etrafı sarıldı. Bize değecek kadar yakınımıza gelmiş, teknenin kaygan kenarlarına tutunmaya çalışıyorlardı. Çoğunun kulakları yarı yarıya yenmiş, üzerleri tuzdan iyice azmış, duru suda kan izleri bırakan iğrenç yaralarla dolmuştu.
Bu manzaraya dayanacak hali kalmayan bir İngiliz hanım, denizcilere köpekleri öldürsünler diye yalvarıyordu.
Adanın bir kilometre açığında insanın tüylerini ürperten bu sakar yüzücülerden oluşan başka başıboş sürülere rastladık. Bacaklarını kol gibi sallayarak, can çekişir gibi çırpınarak inatla peşimizden geliyor, sonunda uskurun çalkantısında boğulup gidiyorlardı.
Uzaktan kafes yüklü iki mavnayı adaya doğru çeken küçük bir vapur gördük. Aç köpeklere İstanbul’dan ‘taze köpek’ getiriyorlardı.
Catherine Pinguet, İstanbul’un Köpekleri, YKY Yayınları.
O sürgünle 80 bin köpeğin katledildiği tahmin ediliyor. Fakat katliamdan kurtulanlar olmuş ki, onları da ‘temizleme’ işi 1912’de İstanbul Belediye Reisliği’ne atanan Cemil Topuzlu’ya kalmış. Topuzlu anılarında sokaklardaki 30 bin köpeği “yavaş yavaş imha” ettirdiğini yazar.
Rejm değişir cumhuriyet ilân olunur ama köpek katliamlarının sonu gelmez, başladığı gibi devam eder… Bu tarihsel süreç içerisindeki önemli kesitler, sokak köpekleri için de geçerlidir. Örneğin 12 Eylül dönemini özellikle hatırlamak gerekir. İnsanlar için büyük acılara yol açmış bu dönem, sokak köpekleri için de farklı olmaz. Belediye Başkanlığı’na tayin olunan Abdullah Tırtıl ve sonraki diğer paşalar döneminde katliama hız verilir. Kaydı da tutulur tabii ki. “İstanbul Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü’nün 1984 yılı kayıtlarına göre üç yıl içinde 88.153 köpek ve 3089 kedi öldürülmüş”tür. (Ümit Sinan Topçuoğlu, İstanbul Sokak Köpeklerinin Makus Talihi.)
Bu tarihsel özette Bedrettin Dalan’a da bir başlık açmak gerekir. 12 Eylül sonrasının seçimle gelen ilk belediye başkanı, sokak köpeklerinin kökünü kazımaya cengaverce girişir. Çöplerin toplanmasıyla ilgili çıkarılan bir kararda şunlar yazar:
“Sokağın kirlenmesinde büyük etkisi olan çöp karıştırıcı insanlara mâni olunacak. Kedi, köpek ve diğer muzır hayvanlar kesinlikle itlaf edilecek.” Teknolojiyi de kullanmaya kalkar. Köpek itlaf makinaları ‘ihaleleri’ açar. Dönemin ruhuna da uygun olarak bir fırsat imkânıdır bu iş. Fakat yaptığı bütün itlaflara rağmen çaresiz kalır: “Kore’den insanlar getirmeyi düşünüyorum, bu sokaktaki köpekleri toplasınlar yesinler,” diyerek pes eder.
Hayvan Hakları Yasası’nın çıkmasından sonra artık böyle aleni katliamlar yapılamaz. Ya gizli gizli zehirlemeler gerçekleştirilir ya da barınak adı verilen toplama kamplarında yavaş yavaş ortadan kaldırılır sokak köpekleri.
Evet arabaşlıklarla da olsa, İstanbul sokak köpeklerinin katliam tarihinin ‘en uzun yüzyılı’ böyle.
Türkiye toplumu nasıl hâlâ modernleşme sürecinin sancılarını çekiyorsa, benzer şekilde İstanbul’un sokak köpekleri de bu sürecin mağdurları olarak, yüzyıldır yaşadıkları zulmün sona ermesini bekliyorlar. Çünkü artık İstanbul onlar için atalarının özgürce yaşadıkları gibi bir şehir olmayacak. İnsanlar için bile zor yaşanır bir hale gelmiş, otomobillerin egemenliğine girmiş, yapılaşmış İstanbul sokaklarında ne yazık ki onlara yer yok.
Elçilikte görev yapan bir Batılı, “Türkiye’de köpekler eve sokulmaz ama millet bunları da beslemeye ve alıştıkları mahallelerinde muhafazaya dikkat eder. Birçok vatandaş, Allah’ın günü onlara yiyecek götürür” diye yazar. (D’Ohsson, 18. Yüzyıl Türkiyesinde Örf ve Adetler, çev. Zerhan Yüksel, Tercüman Yay., s. 188). Bunca değişime, gelişen pet kültürüne rağmen, “Şark cephesinde yeni bir şey yok”, Türkler hâlâ köpekleri evlerinde beslemeye alışamadılar çünkü satın alınan köpeklerin büyük bir kısmı, kısa süre içinde kendini ya sokakta ya da barınakta buluyor.
Büyükada, 9.1.2005.
Peki ama niye sormuyoruz ki, bunca katliama rağmen bu sorun çözülemiyor. Çünkü hiçbir medeni ülkede olmayacak başıbozukluk burada var. İsteyen istediği kadar köpek alabilir ve sokağa atabilir. Ayrıca bizim sorun çözememe, çözmeye çalışırken, rant yaratıp bunu bir sektöre dönüştürebilme gibi muazzam bir yeteneğimiz var.
Tek dileğimiz belki bu yüzyılda köpeklerin makus talihi değişir ve huzura kavuşurlar.
_____________________________________________
Kınalıada, 28.1.2012
Selçuk Aral
Kar[lar altın]da Kınalıada [kaçak iskelesi]…
_______________________________

From: SELAH ÖZAKIN
Subject: yazı
Date: January 29, 2012 6:38:32 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Ankara’nın karına bak!
Coğrafyamızda kara kış, yaşam koşulları zaten zor olanların canına okuyor.
Doğu ve Güneydoğu’da yüzlerce köy yolu kapalı.
Van’dan, gün geçmiyor ki bir çadır yangını haberi gelmesin!
İstanbul ve diğer büyük şehirlerin varoşlarında, sobayla ısınmak zorunda kalanların karbon monoksit gazından zehirlenme haberleri de sıradanlaşıyor giderek.
Moraliniz mi bozuldu?
Öyleysize kışla ilgili iyi haberler verelim biraz.
Çankaya’nın Gül’ü, köşkün bahçesinden kar manzaraları ve kartopu oynama fotoğrafları ve cuma namazına giderken çektirdiği hatıra fotoflarını koymuş FACEBOOK’taki sayfasına.
Binlerce beğeni belirten yorum gelmiş hemen ardından.
Kimlerden mi?
Van’daki çadırlardan, yolları kardan kaplı köylerden, gecekondulardan, yıllardır sürmekte olan siyasi davalardan ötürü tutukluluk hallerinin devamına karar verilen gazetecelilerden, yazarlardan, aydınlardan, ataması bir türlü yapılmayan öğretmen adaylarından, aylığına %2.5 zam yapılan emeklilerden, parasız eğitim isterken, Cumhurbaşkanı’nını protesto etmek için yanında getirdiği dört adet yasadışı yumurtayla yakalndığı için 11 hapsi istenen öğrenciden, Deniz Feneri davasını soruştururken haklarında on bir hapis cezası istemiyle dava açılan savcılardan…
Beğeni belirtenler saymakla bitmez sizin anlayacağınız. Hani Ruhi Su’nun bir türküsü vardı: “Ankara’nın taşına bak!
Gözlerimin yaşına bak!…”
Artık bu türküyü çağdaşlaştırmak gerek bence.
ANKARA’NIN KARINA BAK!
ÇANKAYA’NIN KÂRINA BAK!
Yaaaa! Gördünüz mü? Herşey o kadar da kötü değilmiş de mi?
_______________________________

Kıbrıs Gazetesi, 29.1.2012
Ahmet Tolgay
Filmlerle kurulan barış köprüsü…
[…] Günşiray’ın o günlerde Aliki Vuyuklaki ile Sıralardaki Heyecan filmini çevirmesi gündemdedir. Günşiray “filmin bu güzel adada çekilmesi ve böylece barışa katkıda bulunması için ağırlığımı koyacağım,” der. Ne ki, bu tasarısını eyleme koymayı başaramaz. Film bir başka adada, Marmara’nın ortasındaki Büyükada’da çekilir.
Artık Aliki yok!.. O efsanevi Türk yıldızları da yok. Vuyuklaki ile birlikte aşk filmi çeviren 1929 doğumlu Orhan Günşiray, Aliki’den 12 yıl sonra, 29 Ağustos 2008’de yaşama veda etti.
* * *
_______________________________
From: HASAN CEVAD ÖZDİL
Subject: Etkinlik İptali Duyurusu…
İlt: ETKİNLİK İPTAL DUYURUSU
Date: January 28, 2012 10:23:19 PM GMT+02:00
To: vapurlarımızı vermiyoruz
İPTALİ DUYURUSU!…
—– İletilen Mesaj —–
Kimden: TMMOB MİMARLAR ODASI ANADOLU 1. BKBT (KADIKÖY)
Kime: Hasan Cevad Özdil
Gönderildiği Tarih: 27 Ocak 2012 19:30 Cuma
Konu: ETKİNLİK İPTAL DUYURUSU
11188 HASAN CEVAT ÖZDİL
Değerli Meslektaşımız,
30 Ocak 2012 tarihinde Haydarpaşa Garı’nda, 17:00-23:00 saatleri arasında gerçekleştireceğimizi duyurduğumuz etkinlik, TCDD Genel Müdürlüğü tarafından gerekçesi anlaşılamaz şekilde engellenmiş ve iptal edilmiştir. Bu konuyla ilgili yapacağımız etkinlikler daha sonra ayrıca duyurulacaktır. Bilgilerinize sunarız.
MİMARLAR ODASI İSTANBUL BÜYÜKKENT ŞUBESİ
ANADOLU 1. BÜYÜKKENT BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ ANADOLU 2. BÜYÜKKENT BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ
Milliyet,
Bülent Şanlıkan
_______________________________
From: CANAN ALİOĞLU
Subject: Haydarpaşa’da…
Date: January 29, 2012 8:10:27 PM GMT+02:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
Haydarpaşa’da
bekleme salonunda
nafile yere
eylemi beklemede
pek
mahzun bir kedi!
)O(
Fotoğraflar: Canan Alioğlu, Haydarpaşa’da, 29.1.2012.
Bir Cevap Yazın